Doğ Ey Güneş, Erit Taştan Adamı!

Müslüman olmanın şerbetli hâlleridir zulme sabretmek... Boyun eğmek değil, aslâ! Dik durmaya yeminli bir îmanın her soluğudur, bu bekleyiş... İslâm aşkı çölleri kavurduğunda, duâların fırtınasında damla damla gelen gözyaşı yağmurlarıyla çiçekler açtırmasını da biliriz. Bu sukûnet, asâlettendir; atâletten değil…

Uyanmanın vaktini kaçırmayan değil, hiç uyumayan din mücâhitleri olarak bir tevbe ile sabahlara doğarız. Açılırız, dünyanın kahpe sistemlerine, ama kapanmayız kendi içimize... An gelir, dalar gideriz dünyanın tatlı meşkine, ama yücelerden gelen bir işaret ile yeniden buluruz kimliğimizi... Sımsıkı tutarız, en büyük sevdamızı yüreğimizde. Yüce Peygamberin aşkının mis kokusunda arınırız ve karışır gücümüz, yeni umutlara...

Garipliğin simgesi İslâm, adaletin ve merhametin timsâli olarak bütün insanlığa pay edilir. Yeniden şahlanır mücadelemiz; çok oyalandık, artık kanatlarımızı keşfetmeliyiz. Bir kıvılcımla bütün zulüm gören müslüman kardeşlerimiz için ateşlenmeliyiz, duâlarımızın zırhında korkmadan, yılmadan ve unutmadan sevdirmeliyiz dâvâmızı... Bütün renkleri barındıran dînimizi yaymalıyız nesillere ve iklimlere… Ağırdan aldığımız ne varsa, çekmeliyiz bir nefeste yanımıza... Anlatmalı, haykırmalı, silkelemeliyiz îmanın coşkusuyla...

Önce kendimizden başlamalıyız ağırlıklarımızı bırakmaya. Üzerimizde kalmış hüzün yapraklarından kurtularak yeni bir dünya için savaşmalıyız. Üzülmeye vaktimiz yok! Uğrunda can vermeye lâyık bir dinin müjdesinde, daha çok yolumuz var bizim! Sevginin yaratıcısından, merhametin varlık sebebine dair anlatacaklarımız uzun ve dinleyecekler aç… Bilmeyenleri doyurarak bilenlerin yükünü hafifletmeliyiz.

Gözümüzde büyütmeden, tembel bir müslüman olmanın utangaçlığını silmeliyiz. Vakit uzaklardan geldi geçiyor, yakalayamadığımız her saniye bize zulmediyor. Her haksızlık haberi müslüman olmanın yeniden dirilişi olmalı gönlümüzde... Her ağlayan yetim, yeni bir cephe duâ etmek için... Âminler ile silahlanırız zâlime karşı… Merhametimizle ellerimizi açarız, melekler uçuşur yanımızda duâlarımızı taşımak için… Komşumuzdan başlarız gerçekleri anlatmaya... Haberdar olduğumuz ve haberdar ettiğimiz, doğuda-batıda hangi Müslüman ülkenin hikâyesi varsa, o gün dindiririz zamanın acısını… Duâ günlerinde cennetin müjdesini ikram ederiz misafirlerimize… Yüzüne tükürmek istediğimiz zulüm sisteminin bir imtihan savaşı olduğunu yutkunur ve daha çok hırslanırız, o Kevser’in gölgesi için…

Yaratan’ın adâleti nefes verir. Öyle ki, zâlimin acziyeti “kul” olmasında başlar ve bizim gücümüz “kulluğumuzda” gizlidir. Kalbimizi harmanladıkça bereketlendiririz ve kurtuluş haberi için hazırlanır, bütün bedenimiz... Son nefesimiz olsa dahî dine hizmet ederek can vermenin lezzetini tadarız. Can bizde kalsa dahî İslâm olmanın diyetini öder âhirete hazırlanırız. Ve çağırmaya yüzümüz olur, haykırırız:

Doğ ey güneş, erit, taştan adamı ve kurut, taşları diken elleri!

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle