Siyahın İçindeki Renkler

Oturunca sıcak sobanın yanına, kapatınca gayrıya gözlerini ve gönlüne dönünce…

Hayatın perdesi iniyor; bir kader planında biri bitiyor oyunların, diğeri başlıyor!.. Oyuncular, insanlar… Herkes rolünü oldukça canlı oynuyor.

Ama bir de bakınca etrafa; hele bir de ibret nazarıyla, can kulağıyla dinleyince…

Bizim dışımızda da birileri var. Herkesin elindeki bulmaca zor, çetrefil!..

Kendi kabuğumuzdan sıyrıldığımızda, kendi derdimizi, benliğimizi aştığımızda görüyoruz ki, “hayat, sadece kendi yaşadıklarımdan ibaret değil!..”

Hayatı toz pembe göstermeye çalışanlara sormak lâzım:

“-Kendi hayatları ne renk?” diye..

Hani herkesin ve oynadıkları oyunun da bir rengi vardır ya.. İşte bazen hayat denilen hengâmenin içinde renk siyah kesiliveriyor... Kapkaranlık, kopkoyu siyah!.. Sanki aydınlığa hiç yer kalmayacakmış gibi, bütün renkleri yutmuş gibi!..  Sonra bütün renkleri bağrında tutan siyah yansımaya başlıyor; beyazıyla, kırmızısıyla, pembesiyle, yeşiliyle, turkuazıyla, kavuniçisiyle… Etrafı renk cümbüşüne döndürüyor o kapkara renk, siyah… Sanki “kim renk isterse, seçsin alsın!..” diyecek… Rengini bulamayıp ortada bakınanlar hâriç, kapışacak herkes bir ucundan…

İşte hayata adım attığında rengini ancak Yaratan’ın bildiği balaca (küçük) Nergis…

Yüzüne baktığınızda, Nergis çiçeği kadar duru yüzü, sarı saçları, beyaz teni ve ak gönlüyle sanki yaşadıklarına inat; gülen gözleri, hayata küskün olmayan yüreciği ve hayata sımsıkı bağlanmasını, güvenmesini sağlayan bir nenesi var onun...

Abisi daha küçücük bir bebekken, narkotik (uyuşturucu) bağımlısı olan babası, eline aldığı baltayı günahsız çocuğun başına indirmiş... O yavrudan bâkî âlemde hesaba çekileceğini aklına getirmeden!...

Hayat yolunda “yoldaş” olarak seçmiş olduğu beyinin; gözü önünde çocuğuna kasdettiğini gören anne; aklını yitirmiş!.. Baba, babalık, daha doğrusu insanlık vasfını kaybetti kaybedeli, bîçâre kadıncağıza akıl fazla gelir olmuş zaten!.. “Îmansız olan paslı yürek sînede yüktür.” diyen M. Akif, Rahman’ın rahmet tecellîsinden uzak olan adamın hâlini ne güzel özetlemiş!...

Paslı yüreğin parçaladığı âile!..

Kimsesizler yurduna bırakılmış bir abi, aklını yitirerek neticede akıl hastahânesine konulmuş bir anne ve daha başına gelenleri anlayamayacak kadar küçük olan bir günahsız… Nergis!..

Ama Allah bir hâmî peydâ etmiş, küçücük yavruya!.. Merhamet kanatlarına sarmış Nenesi…

Öyle bir nene ki, sadece torununa bakmak için Rabbinden sağlık ve uzun ömür istiyor.

Öyle bir nene ki, torununu Rabbinin bir emâneti görüp ısrarla Kur’ân-ı Kerîm öğrenmesi için didiniyor!..

Öyle bir nene ki, başlarına gelen her musîbetin, o büyük kudret sahibinin irâdesiyle olduğunu düşünüyor ve binbir dertten imbik imbik sabır ve rızâ süzüyor!..

İşte hayat, işte kader bulmacası!..

Bu bulmacayı çözerek içine sindirmiş Pamuk Nene..

Birilerinin elindeki oyuncak ve rengini, sadece Rahman’ın bildiği bir hayat…

Rahmân ve Rahîm olan Rabbimiz’in cemâl tecellîsini görmek için çaba harcamaya gerek yok herhâlde… Yuvası dağılmış bir kır çiçeği, lâkin dayanıklı mı dayanıklı, kuvvetli mi kuvvetli bir Neneye emânet verilmiş bir kız çocuğu…

Gelecek olan sahne neler gösterir, hayat daha ne oyunlar oynar bilinmez, ama bu minik yürek için hayırların vukû bulması temennîmiz…

Meryem DEMİR

 

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle