Huuu!..

Nûr’uma

Can... Küçük bir ayrıntıydı... Hayat gibi!.. 

Câmilerin, soylu câmilerin kubbeleri, revakları, süslemelerin renkleri, çizgileri, sütunların kalınlığı, minârelerinin câmiye oranı, kubbenin azameti gibi... Ne görürdük mimârî eserlerde, ne görürüz de beğeniriz Süleymaniye’yi, Sultanahmed’i? Kubbesine yüzümüzü tutunca gök kubbe mi açılır üzerimize? Uzaklardan bakınca mimarın yahut padişahın, sultan hanımın mütebessim çehresi mi belirir câminin cephesinde? 

Can, küçük bir ayrıntıdır, sırrımızda gizlenmiş...

Uzatıyorum bu mimarî bahsini... -Sahi, bir yakınlığın mı var senin buna.- Hadi, kalbini, kalbimin yanına koy gündoğumu arkadaşım, birlikte bakalım şu câmiye.... Kubbeyi örecekleri tuğlaları nasıl da özenle, dikkatle hazırlıyor ustalar. Her biri ayrı ayrı ölçülerde dökülüyor. Her biri diğerinden biraz ağır, biraz hafif… Milimlik bir yanlış veya eksik, dengeyi bozacak; bir sarsıntıda kubbe olduğu gibi secdeye kapanacak çünkü… Ya temel? Tek parça bir kayanın üzerinde, esnek bir şekilde dökülecek temel harcı; sarsıntılarda beşik gibi sallanacak, uyum sağlayacak yere. Ve başka mühim bilgiler...

Hayatımızın binasına girelim şimdi... İnşâsına mânen şâhitlik edelim: Temeli neyin üzerinde duruyor, ustaca mı dökülmüş? Kubbeyi oluşturan taşlar ölçülü mü? Sâhi, kim bu binanın mimârı? 

O, bizim kalbimiz...

Ama biz küçük, câhil, âciz, biraz tembel kızlarız, Rabbim, üstelik mîmârî de okumadık hiç! Ne bu temel sâlih, ne bu kubbe! Onun için ufacık sarsıntılarda toza-toprağa bulanıyor yüzümüz, gözümüz. Ve değiştirilmez artık beton, donmuş harç, birbirine girmiş taşlar. Ya ne olsun, yıkılıp gitsin mi bu mâ’mûre? Arş titrer! 

* * *

Bir keresinde Hızır –aleyhisselâm- çıkageldi, bir Hak dostuna… 

“-Haydi gidiyoruz” dedi, “Nereye?” diye sorulmayacağını bilerek. 

Gidip hâmile bir kadını âlem-i misâlden âlem-i mânâya aldılar, bir müddet... Sonra kadını yerine bırakıp döndüler, kendi âlemlerine. Zâhiren kadıncağız sıcak yatağında uyuyordu; bir sağına dönüyordu, rahat edemeyip tekrar soluna; sonra sırt üstü uzanıyordu. Bir hareket…

“-Eveet, şu kordonu bebeğimizin boynundan çözelim, önce.” Bir hareket daha, “Döndürelim anneyi, bebek baş aşağı dönsün şimdi de; yoluna girsin artık, vakit-saat geldi. Eh, tamam oldu işimiz, Allâh’a emânet!..”

Kadının kocası fakir bir işportacıydı. Doğumu hastanede yaptıracak, hele de problemli bir doğuma verebilecek parası yoktu. Ve kadın, bu bebeği, cân u gönülden istiyordu. Cenab-ı Hak, râzı olmadı ikisinin de hüsrânına, gönderiverdi erenlerinden birini. Sessiz sedâsız hallettirdi müşkili... 

Maddî hastalıklar gibi mânevî hastalıklar da yaşlandıkça ortaya çıkar ve büyürmüş... Şimdi yaşlandıkça çirkinleşmek korkusundayız, ya bencilleşirsek, ya kibre, varlık duygusuna kapılırsak, ya dünya lezzetlerini tattıkça alışırsak dünyaya, “likâ”yı arzu edenlerden olmazsak sonumuzda? Süveydâ-yı derûnumuzda gün ışığını teksîf eden “cam” parçası, ayna olan ruhumuza, hayatımıza can katan Sultan; ya biz kuru bir yaprak olmayı başaramazsak? Yanmak için yaratılmışken bir “balta”ya sap oluverirsek? 

«Settâr», yâ «Muhît»; bizi ört, bizi kuşat, bizi koru! Çünkü biz erenlerin kıssalarını dinlerken, okurken, hatırlarken hep “Bir gün inşaallah biz de...” ümidiyle, duasıyla dolduk. Bir gün alabildiğine kâmil, alabildiğine sevgili, alabildiğine mes’ûd olmayı hayal ettik. Korktuklarımızdan emîn eyle bizi, umduklarımıza nâil... Emîn ve nâil olalım güzelce, kolayca... 

Elimi gezdiriyorum hayatımın üzerinde. Var mı bir problem Rabbim, varsa onarır mısın en ustacasından? Bize yine rahmeder misin Allâh’ım? Şefkat et ki, Seninle, zikrinle, şükrünle, güzel ibâdetinle meşgul olalım. “Cân ü dilimiz lutf-u şehinşâh ile mâmûr” olsun.

* * *

Can, küçük bir ayrıntıydı yaşamak bizim için. Büyümüş bulduk kendimizi birden. Mutmain bir kalp, «fenâ fillâh», «bekâ billâh», cennet ve nihâyet «cemâlullâh» vardı idealimizde; kamil bir îmanla vuslata doğru kanat çırpmak vardı. Büyümek, bilmediğimiz ve aklımızın ucundan geçmeyen, hep bambaşka sandığımız küçük bir ayrıntıydı... Büyüyene kadar. 

Ya şimdi?

Hayatımızı bağrımıza basıp en hafîsinden “Allâh” diyelim can!..

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle