Her An Gelen Müjde Ve Sevinçlerimiz

Hazret-i Îsâ’ya vahyolunan İncil’den sonra, tam altı asır boyunca ilâhî bir kitap ve peygamber gönderilmemiştir. Devrin hıristiyan ve yahudi din adamları, Hazret-i Îsâ’ya yapılan işkencelerden dolayı Yaratan’ın insanlığa kahrı ve sitemi olduğunu, bu sebeple son ilâhî kitap ve peygamberin geciktiğini düşünmeye başlamışlardı. Bununla beraber yıllar süren kıtlık, savaşlar ve bulaşıcı hastalıklarla tam bir câhiliye anlayışı toplumlara hâkim olunca, halkı ve âlim insanları korku ve panik sarmıştı. İşte dünya böyle bir arayış ve bekleyiş içindeyken Mekke’nin “emîn”i Muhammed Mustafâ -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e Alâk Sûresi’nin ilk âyetleri nâzil olmaya başladı.

Kullarını Allâh’ın adıyla okumaya, düşünmeye ve Allâh’a ortak koşmadan (tevhid ve) kulluğa davet eden âyet-i kerîmeler, halka halka yayılmaya başlamıştı. Başta zayıflar, mazlumlar ve kimsesizlere büyük bir sevinç ve ümit olan ilâhî vahiy, Yaratıcı’nın insanlığa en büyük lûtfu olmuştu.

 Allah Teâlâ insanlık için “büyük bir müjde” olan Kitâb’ını ve Rasûlü’nü şöyle tasvir etmiştir:

 “(Ey Rasûlüm!) Şüphesiz Biz, Seni bir şâhit, bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak gönderdik.” (el-Fetih, 8)

“Biz onu (Kur’ân’ı) hak olarak indirdik ve o hak ile indi. Seni de yalnızca bir müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik.” (el-İsrâ, 105)

“O (Kur’ân-ı Kerîm), mü’minlere doğru yolu gösteren bir rehber ve büyük bir müjdedir.” (en-Neml, 2)

Her şeyin tek sahibi (Mâlikü’l-Mülk) olan Âlemlerin Rabbi, her şeyin ve herkesin kendisine muhtaç olacağı kadar zengin (el-Ğaniyy) ve nihayetsiz bollukta ikram edecek kadar cömert (el-Kerîm)’tir. İhsanları ve müjdeleri saymakla bitmeyecek kadar çoktur.

O, her demde çok farklı müjde ve sevinçler yaşatmaktadır kullarına… Tam “kıtlık bastırmak üzere” diye ümitlerimiz tükenmekteyken rahmet bulutlarını göndermesi, hastalıklardan ve ağrılardan bîtap düşüldüğü anda şifâyı lûtfetmesi ya da evlât hasretiyle yanıp tükendikten sonra “imkânsız denilecek bir zamanda” sâlih ve sâliha evlâtlar müjdesi verilmesi, bunlardan bazılarıdır.

Ancak nisyanla mâlul olan insanoğlu, müjde ve nîmetler ardı ardına gelip bunları kanıksamaya başlayınca, elindekinin kıymetini unutur da eksik kalana veya olmayana odaklanır. Meselâ annesinin yanında yaşayan bir çocuk için annenin varlığı, çok fazla değer taşımaz, hatta birçok zaman sitem, kahır veya üzüntü yaşatabilir annesine… Fakat annesini hiç görmemiş veya çok uzaklarda hasret kalan bir çocuk için anne, çok büyük bir müjde ve başlı başına bir nîmettir.

Aynı şekilde “evsiz olan” insanlar için küçük de olsa bir oda, büyük sevinç kaynağı; yıllarca çalıştıktan sonra başarıp kendi kazancını yiyecek “bir iş sahibi olmak” büyük bir müjde olur. Bu büyük nîmetlere mazhar olduğu anda gözlerindeki ışık ve sevince, târifi imkânsız mutluluk ve heyecana bizzat şahit olanlar, sonsuz kerem sahibi Rabbimiz’in aslında hepimize her an ne büyük nîmetler bahşettiğini idrâk eder.

 

Anne Müjdesi

Sosyal Hizmetlerin çocuk yuvalarında annesiz çocuklarla çalışırken “annenin varlığının ne demek olduğunu” bir kez daha anlama imkânım olmuştu.

Anne, her yaştaki insan için gıdadır, sevinçtir. Ama yedi yaşındaki bir çocuk için anne demek her şey demektir. Her doğan insan için bir annenin olması, Allâh’ın verdiği çok büyük bir müjde ve bedeli ödenemeyecek kadar pahalı bir zenginliktir. Yuvalarda çocukların devletin sıcak kollarında, her biri alanında uzman eğitimcilerin ve görevlilerin kucaklarında, maddî imkânların sınırsız denecek kadar bol olduğu ortamlarda annelerini kapılarda heyecanla bekleyişlerini gördüm.

En güzel yiyeceklerini anneleri için ayırdıklarını, resimlerinde daima annelerini çizdiklerini, sabah rüyalarından heyecanla uyanırken rüyalarında annelerinin kendilerini yuvadan aldıklarını anlatmalarına şâhit oldum.

Bir çocuğun annesinin yanında büyümesi, annesinin yaptığı yemekleri yemesi ve annesinin yüzüne bakarak kucaklaması Âlemlerin Rabbi’nin en büyük lûtuf ve ihsanlarındandır. Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in:

“Kim anne-babasının yüzüne şefkat ve merhametle bakarsa, Allah Teâlâ onun için makbul olan bir hac sevabı yazar.”[1] hadîs-i şerîfi mânidardır.

 

Kışın Soğukta, Yazın Sıcakta “Ev, Mesken ve Yuva” Nîmeti

Akşamın karanlığı çökmeye başlayınca herkes yavaş yavaş özel mülkiyeti olan “evine” doğru çekilir. Evsizleri ise târifi mümkün olmayan derin bir hüzün kaplar. Yine Sosyal Hizmetler’in erkek korunma evlerinde tanımış olduğum altmış yaşlarında bir amca, bu durumu ağlayarak şöyle anlatıyordu:

“-Hatırlayabildiğim en eski evim, dedemin ve ninemin eviydi. Anne ve babayı hiç tanımadım. Çocuk yaşımda sabah uyandığımdan akşam yatıncaya kadar sürekli hizmetlerinde bulunur, ama yine de dedemin sinirlenip beni dövmesine bir türlü engel olamazdım. Dedem vefat edip ninem hasta olunca ise, amcamlar eve sığamadıklarını bahane edip beni çalışmaya gönderdiklerinde anladım, dedemin varlığının mânâsını…

İstanbul’a gelip gece-gündüz çalışarak ev-bark, çoluk-çocuk sahibi oldum. Rahmetli hanım vefat ettiği gün dedemin vefâtını, ikinci kez yaşadım. Bu sefer de oğlan ve gelin, evin küçük olduğunu, geçinmekte zorlandıklarını bildirip istemediler beni…

Onlardan yemek-içmek değil, tek bir çatı altında kalmayı istedim, ama sürekli kavga edip huzursuzluk çıkarınca sessizce ayrıldım. Akciğerlerimdeki hastalığım da bana çalışma gücü vermeyince hastahânelerin âcilleri, otobüs durakları mekânım oldu. En çok zoruma giden de yağmur ve kar rahmeti yağarken başımı sokacak bir çatı altım olmadığı için o güzelim rahmetin yağmasına sevinemememdi. Çünkü en son, devlet sahip çıkmadan önce, şiddetli yağmurda ıslanan kazağım üstümde kurumuştu. Gökten yağmurla birlikte, gözlerimden yaş boşalmıştı…”

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in:

“Canı emniyette, bedeni sıhhatte, günlük nafakası yanında olduğu hâlde sabahlayan, sanki bütün dünya kendisine verilmiş gibidir.”[2] hadîs-i şerîfi, sahip olduğumuz, ancak fark edemediğimiz nîmetleri ne kadar güzel anlatmaktadır.

 

Çalışıp Çabaladıktan Sonra Kazanmak, “Başarmak” Nîmeti

İnsanın mahrûmiyetten sonra nîmete kavuşması, üzüldükten sonra sevinmesi ve hasretten sonra özlediğine kavuşması, büyük bir mükâfat ve ilâhî bir ikramdır. Bunu aylarca karanlıkta balığın karnında kalan Hazret-i Yûnus -aleyhisselâm-’da, yıllarca en çok sevdiği oğlu Yusuf -aleyhisselâm-’a hasret kalan Hazret-i Yâkub -aleyhisselâm-’da ve Firavun’un askerlerinden kaçarak Hazret-i Şuayb’ın koruma ve hizmetine giren Hazret-i Mûsâ’nın hayatında görürüz.

Günümüzde ise bu mutluluğu, kilometrelerce koşan sporcunun bitiş noktasındaki heyecanında, büyük gayretlerle imtihana çalışan öğrencilerin istediği başarıyı elde ettikten sonra gözlerindeki ışıltıda görürüz.

Allah Teâlâ bunun katbekat zor ve meşakkatli olanını, haşir ve hesap günündeki zorluk ânında bildirir. Bütün insanlığın bir araya toplanıp, ne var ne yok her şeyin kaydedildiği amel defterlerinin açılacağı zaman, dünyada kulluk imtihanını kazanan kimselerin büyük bir sevinç ve mutlulukla; “Alın, kitabımı okuyun!” (el-Hâkka, 19) diye sevinçle kitabını göstermelerini anlatır.

Dönüşü ve tekrarı olmayan dünya hayatının imtihanlarını kazanmak, Âlemlerin Rabbi’nin her an kullarına bahşetmiş olduğu nîmet ve müjdeleri fark edip şükretmekle ve ölüm gelinceye kadar çalışıp çabalamakla olabilir. İşte dünya nîmet ve sevinçlerinden sonra en büyük nîmet ve müjde, Cennet’e kavuşmak ve rızâ-yı Bârî’ye nâil olmaktır. Bunun haberleri şöyle bildirilir âyet-i kerîmelerde;

“Îman edip sâlih ameller işleyenlere, kendileri için; içinden ırmaklar akan Cennetler olduğunu müjdele...” (el-Bakara, 25)

“Mü’minlere, kendileri için, Allâh’ın büyük bir lûtfu olduğunu müjdele.” (el-Ahzâb, 47)

 “Seveceğiniz başka bir kazanç daha var: Allah’tan bir yardım ve yakın bir fetih… (Ey Peygamber!) Mü’minleri müjdele!” (es-Saff, 13)

“Tevbe edenler, ibadet edenler, hamd edenler, oruç tutanlar (cihâd edenler, İslâm uğrunda seyahat edenler), rükû edenler, secde edenler, iyiliği emredenler, kötülükten sakındıranlar ve Allâh’ın sınırlarını koruyanlar; Sen (bütün) mü’minleri müjdele.” (et-Tevbe, 112)

 

[1] Beyhakî, Şuabü’l-Îman, 10/265.

[2] Tirmizî, Zühd, 21; İbn-i Mâce, Zühd, 9.

PAYLAŞ:                

Seher Küçük

Seher Küçük

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle