Duâ, Hastalıklara Şifâdır -2

Çağırmak, seslenmek, istemek, yardım talep etmek, bütün benliğiyle Allâh’a yönelerek hâlini, maddî ve mânevî isteklerini, O’na arz etmek mânâsına gelen duâ; sonsuz kudret ve azamet sahibi, şefkatli, merhametli ve kerem sahibi Yaratıcı ile âciz ve muhtaç kulu arasında bir irtibattır.

Duâ; kişiye yalnız olmadığını hissettirmekte, ümit duygusunu diri tutmakta, psikolojik açıdan rahatlatmakta, maddî-mânevî sıkıntılardan kurtarıp feraha kavuşturmaktadır. Âlemlerin Rabbi tarafından “üsve-i hasene” olarak gönderilen Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, “Duâ rahmet kapılarının anahtarı, mü’minin silâhı, dînin direği, göklerin ve yeryüzünün nurudur.”[1] buyurmuş; kendisi de bizzat “hastalık, isyan ettiren fakirlik, azgınlaştıran zenginlik, nefsin ve şeytanın şerri, sıkıntı ve üzüntülerden kurtulmak” gibi pek çok konuda duâ etmiş; hastalanan kişilere tıbbî açıdan tavsiyelerde[2] bulunmuştur.

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- hastalıktan korunmak ve şifâ bulmak için maddî çareler ile birlikte duâ etmeyi emretmiş[3]; fiilen kendisi de bunu uygulamıştır. Hazret-i Âişe -radıyallâhu anhâ- şöyle rivayet etmektedir:

“Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- yatağına girdiği zaman, ellerine üfleyip Muavvizeteyn’i (Felak ve Nâs Sûreleri’ni) ve Kul hüvallâhu ehad’i okur; ellerini yüzüne ve vücuduna sürer ve bunu üç kere tekrar ederdi. Hastalandığı zaman aynı şeyi kendisine yapmamı emrederdi.”[4]

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- “Cenâb-ı Hakk’ın, ölüm hâriç hastalıkların şifâsını yarattığını”[5], “duânın ölüm hâriç bütün hastalıklara şifâ olduğunu” şu hadîs-i şerîfi ile bizlere bildirmiştir:

“Kim, henüz eceli gelmemiş bir hastayı ziyaret eder de onun başucunda yedi kere; «Büyük Allah’tan, büyük arşın Rabbi Allah’tan sana şifâ vermesini istiyorum.» diye duâ ederse, muhakkak âfiyet bulur.”[6]

Yine kendisine bir hasta getirildiği zaman Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“Bu hastalığı gider ey insanların Rabbi! Şifâ ver, çünkü şifâ verici Sen’sin. Senin vereceğin şifâdan başka şifâ yoktur. Öyle şifâ ver ki, hiçbir hastalık bırakmasın!” diye duâ ederdi.[7]

Kişiye bir başkasının ettiği duânın tesiri ile alâkalı olarak bir hadîs-i şerîfte Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmaktadır:

“Bir mü’minin diğer bir mü’mine, gıyâbında (uzaktan) yaptığı duâsından daha çabuk kabul edilen hiçbir duâ yoktur.” (Tirmizî, Birr, 50)

Konu ile alâkalı yapılan ilmî çalışmalarda, duânın ve uzak mesafedeki kişilerin niyetlerinin sadece hastalara değil, bakterilere varıncaya kadar çevre üzerindeki tesirleri incelenmektedir. Batıda yapılan bu deneyleri yorumlayan Daniel I. Benor, neticelerin çok anlamlı olduğunu, mesafe ne olursa olsun gıyapta, yani başkaları hakkında yapılan duâların tesiri olduğunu belirtmektedir.

“Be Careful What You Pray For: Ne İçin Duâ Ettiğine Dikkat Et!” isimli eserinde Dr. Dossey, “Belli mesafedeki niyetlerin tesirine, şüpheciler bile inanmaktadır.” demektedir.

Norveç Toromso Üniversite Hastanesi Onkoloji Bölümü’nde yapılan bir çalışmada, dînin ve inanmanın kronik ve ölümcül hastalıkların tedavisinde önemli rol oynadığı neticesine varılmış, çalışma; hastaların % 70.5’inin “inanç tedavisi” ve “elle iyileştirme” olarak bilinen alternatif tedavi yollarına başvurduğunu göstermiştir.

Kansas eyaleti St. Look Hastanesi’nde Dr. William Harris ve arkadaşları, kalp-akciğer hastası 990 hastayı iki gruba ayırmış ve bir gruba onların bilgisi ve haberi olmadan beş din adamı tarafından duâ ettirmiştir. Dört hafta boyunca her gün duâ edilen gruptaki hastaların iyileşme oranları, duâ edilmeyen gruba kıyasla % 11 daha iyi bulunmuştur. San Fransisco Hastanesi’nde 393 kalp hastası üzerinde yapılan çalışmada duâ edilen 150 hastanın daha çabuk iyileştiği müşâhede edilmiştir.

Hâsılı, uzmanlar; “Çalışmalar, duânın gücü konusunda kesin deliller ortaya koymaktadır. Bu denemelerin neticeleri göstermektedir ki, daha üst varlık mertebesine sahip bir güç vardır ve biz onunla irtibata geçme kâbiliyetine sahibiz!” demektedir.

Duke Üniversitesi Psikiyatri bölümü öğretim üyesi Dr. Harold Koenig, dinin ve duânın insanlara olumlu ve iyimser bakış açısı sağladığı, ümit aşılayıp onlarda oto kontrol mekanizması geliştirdiği; meselâ Hazret-i Eyyûb gibi, sabırda rol modelleri edinmelerine yardımcı olduğu, stresi azalttığı, bu ve benzeri sebeplerle; duânın ve dînî hayatın elbette hastalıklar üzerinde sağlıklı hayat lehine yapıcı tesirleri olacağı üzerinde durmuştur.

Dr. Koenig; “Yapılan 3 bilimsel çalışmadan 3’ü dînî hayat ile vücudun bağışıklık ve endokrin sistem fonksiyonları arasında müspet münasebet olduğunu, 7 çalışmadan 5’i düzenli dînî hayatın kanserden ölüm oranını düşürdüğünü ve 23 çalışmadan 14’ü de tansiyon üzerinde müspet tesir yaptığını göstermektedir.” demiştir.

Fizik tedavi uzmanı Prof. Dr. Mustafa Güler, “Duânın Tedavideki Yeri” konusunda yaptığı araştırma neticesinde şunları söylemiştir.

“Tamamlayıcı tedavilerin de yardımıyla, hastanın tedavi olabileceği konusunda ikna edilmesi, hekim kadar hastanın da tedaviye katılmasının sağlanması gerekir. Doktorun hastaya karşı tutumu, hastayı hafife alınmadığına ikna etme becerisi, hastanın güvenini kazanmadaki başarısı, yani olumlu telkin, tedavi açısından önemli bir husustur.

Tedavi, önce beyinde ve duygu-düşünce seviyesinde başlamalıdır. Hastaların iyi olacağı konusunda inandırılması-telkin için değişik metotlar bulunmaktadır. Muayene ve reçete yazma, hasta eğitimi, plasebo (ilaç olmayan maddelerin ilaç niyetiyle kullanılması), sözle telkin (hastanın kendisi veya başkası tarafından yapılan), duâ (başkaları tarafından yapılan veya hastanın kendisinin yaptığı) ve tamamlayıcı tedavilerin de kısmen telkin özelliği vardır.

Çağdaş tıbbı bırakıp ilkel tıbba dönelim demiyorum, ama hastanın içindeki tedavi olma kâbiliyetini açığa çıkartmamızı ve bunun için de yapılması gereken her şeyin yapılmasının gerekli ve çok önemli olduğunu düşünüyorum.”[8]

Prof. Dr. Güler’in çalışmasında yer alan “Duânın Tedavideki Yeri” konulu araştırmada yer alan diğer bilgiler de şöyledir:

“ABD’de çalışan müslüman bir bilim adamı «Kur’ân ve Stres» konusunda bir araştırma yapmış ve hazırladığı tebliği, 1984’te İstanbul’da yapılan İslâm Tıp Kongresi’ne sunmuştu. Dr. Ahmet el-Kâdî, bu tebliğinde Kur’ân’ın Arapça metnindeki kelimelerin ses özelliklerinin stresi azalttığını tespit ettiklerini anlatmıştır. Dr. Elisabeth Targ (Pasifik Tıp Merkezi, Psikososyal Onkoloji Araştırmaları Klinik Direktörü) duâ ve mâneviyatın AIDS hastalarının iyileşmesi üzerine tesirlerini araştırdığında şifa duâsı yapılanların daha iyi olduklarını gözlemlemiştir.

Duânın gerek fizikî gerek ruhî birtakım hastalıklar için tedavi edici gücü kabul edilen bir hakikattir. Bununla beraber kişinin hasta ya da muhtaç olmadığı vakitlerde duâ etmesi, duânın psikolojik faydasının belirginleşmesini sağlar. Batı ülkelerinde hastanelere din adamı tahsis ediliyor olması, dünyanın duâ ile tedavi konusuna bakış açısını göstermesi açısından kayda değerdir…” (Devam edecek)

 

[1] Bkz: Rudânî, Cem’u’l-Fevâid, 9219, 9220, 9221, 9222, 9225.

[2] Buhârî, Tıb, 24.

[3] Buhârî, Tıb, 34; Tirmizî, Tıb, 20.

[4] Müslim, Selâm, 51, 149, IV.

[5] Ebû Dâvûd, İbn-i Mâce, Tıp 1.

[6] Ebû Dâvûd, Cenâiz, 8.

[7] Müslim, Selâm, 47.

[8] Mustafa Güler “Duânın Tedavideki Yeri; http://www.thehealthnews.org/tr/news/05/11/10/dua.tedavi.iyilesme.html (12 Nisan 2011).

PAYLAŞ:                

Betül Nefise İnal

Betül Nefise İnal

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle