Evi Yönetirken Kendini Tüketme!

Mesajında, “Müsaitsen sana geleceğim!” yazıyordu. Aradım, buyur ettim. Telefonda:

“-Televizyon var mı?” dedi.

“-Evde televizyon yok, ama internetten çizgi film açabiliriz.” deyince:

“-Yok, televizyonun sinyali var mı diye sormuştum.” dedi.

Geldi, oturduk. Sohbet, çay, ikrâm derken:

“-Kar yağınca televizyonların sinyali gitti, izlediğim programlar hep kaçtı…” dedi.

“-Ne izliyordun?” dedim.

Sabah kuşağında yayınlanan dram, tâciz, kayıp, kavga-gürültü konulu bir programın adını söyledi.

“-Ben hiç izleyemem öyle dramatik programları, hemen tesir altında kalırım. Hattâ haberleri bile kapatırım bu tarz yayınlar olunca!” dedim, belki biraz mesaj da vermek istedim.

“-Ben etkilenmiyorum!” dedi.

Sabah kalktıktan sonra, belli bir zamana kadar televizyon izlemekte haklıydı, kendince... Çocuğu küçüktü, alıp her zaman dışarı çıkamazdı. Hele ki yoğun kar yağışlı şu günlerde... Bir mesleği ya da evde meşgûliyeti de yoktu.

“-Beyim yoğun çalışıyor, evde çok sıkılıyoruz.” diyordu.

Aslında yaşadığımız toplumda çoğu yeni evli ya da çocuklarının yaşı küçük olan ev hanımlarının durumu bu değil mi? Sabah kalk, beyi yolcu et, çocuk uyanana kadar ev işleriyle meşgul ol, okula giden varsa onu hazırla, okula gönder, çamaşır at, etrafı topla, ocağa yemek koy, varsa ütü yap, küçük çocuğun ya da bebeğin varsa onunla ilgilen… Bir de bakmışsın ki akşam oluvermiş. Bir de bebeklik çağında olan çocuğunun iş yaptırmaması, sürekli kucak istemesi, evde biriken işler, yapılması gerekenler… Hepsi birikince evin hanımının işi zorlaşıyor.

Kimi ev hanımlarının çalışma hayatına özendiğini, iş imkânlarını araştırdığını, imtihanlara girip, sertifika üstüne sertifika aldığını görmekteyiz. Çalışma hayatı, bir meslek ve emeğiniz varsa, ortamınız helâl dâireye uyuyorsa bir hanım için yarım zamanlı ya da esnek olmalıdır. Aksi hâldeki bir mesâî ve çalışma hayatı, bir hanım için yorucu ve yıpratıcı olacaktır. Âilesine, çocuklarına enerjisi azalacak, hattâ kalmayacaktır. Diğer taraftan her ne kadar yardımcı ile idâre etse de evde kendi yapması gereken işlerin olduğu muhakkaktır.

İster çalışan hanım olsun, ister ev hanımı; aslında her kız çocuğu, ev hanımı olmaya namzet olarak doğar. Allah Teâlâ, kızları ince duygularla yaratmış, ev işlerinin sorumluluğuna yatkınlık vermiştir. Bir hanımın ev işlerini yönetirken ilk başvurması gereken metot, plânlama yapmak ve bu plâna uymaya çalışmaktır. Yoksa işler birikir, ortalık dağılır. Bu durum, insanın iç dünyasına da tesir eder, sinirler gerilir. Unutmayalım ki, evin hanımı fiziken ve rûhen sağlıklı olunca, bütün âile sağlıklı olur.

 

Zamanı Nasıl Planlayalım? İşleri Nasıl Yönetelim?

Gece yatmadan evvel, evin odalarını ve mutfağı düzenli bırakmak... Çalışıyorsak sabah işe gitmeden bunları yapmak.

Sabaha namazla başlamak, güne ya da evin işine abdestli başlamak ya da en azından kuşluk vaktinde iki rekât namazla günün sadakasını vermiş olmak.

Kuşluk vaktinin bereketinden nasipdâr olabilmek için erken kalkmak. Zira günlük işlerimizi bu bereketli vakitlerde yapmak, maddeten ve mânen huzur verecektir.

Güne duâlarla başlamak, kendimize, âile efrâdımıza, ümmete muhafaza duâları, sûreler okumak.

Pijamaları çıkarıp temiz, rahat, sevdiğimiz kıyafetlerimizi giymek. Uyku modundan çıkmak.

Sabahtan yahut bir gün evvelden akşam yemeğinin adını koymak, hazırlık gerektiren bir yemekse hazırlığını yapmak.

Dondurucumuza yazdan kışa hazırlık yemekleri hazırlayıp paketleyip koymak; pratik, pişmeye hazır gıdalar bulundurmak.

Ev işlerinde titizlik hastalığına yakalanmadan, kendimize temizlik ve düzen odaklı bir tarz geliştirmek.

Âniden gelebilecek misafirlere hazırlık olması için evin bir odasını her zaman düzenli ve temiz tutmak.

Âilenin fertlerini, güçleri yettiğince kendi işlerini yapabilmeye yönlendirmek, yapabilecekleri işleri öğretip göstermek... Böylece zaman ve enerjiden tasarruf da etmiş oluruz.

İllâ ki tâkip ettiğimiz televizyon programları varsa, bunları çamaşır katlama, ütü yapma gibi hanımların genellikle “sıkıcı” gördüğü işleri yaparken izlemek, televizyona saatlerini ayırmamak... Unutmayalım ki, izlediğimiz program ne ise, biz de oyuz. Yahut orada gördüklerimizin şekline bürünüyoruz, ister istemez…

Mutfakta çok zaman geçirdiğimiz bir gerçek. Bu zaman diliminde yemeğimizi hazırlarken yahut diğer mutfak işlerini yaparken, Kur’ân-ı Kerîm dinleyebilir, dinleme sevâbı alabiliriz. Sevdiğimiz bir sohbeti, radyo yahut internetten açıp dinleyebiliriz. Ezberden Kur’ân-ı Kerîm okuyabilir, haberleri dinleyebilir veya işimizi, sevdiğimiz bir radyo ve televizyon programına denk getirerek ya da internetten açacağımız dînî-kültürel sohbetler, sesli kitaplar, belgesel vb. eğitici programlarla iki işi bir arada yaparak daha eğlenceli hâle getirebiliriz.

Çocukları küçük olan anneler; “Uyusun da işimi yapayım!” gibi plânlar yaparlar. Çocuk uyurken işe başlayan anne, neredeyse sabah kalktığından beri hiç kendine vakit ayırmamış, hattâ dinlenmemiş olabilir. Çocuk uyuduğu zaman kendine bir çay, kahve ya da ufak atıştırmalıklar hazırlayıp kendini ödüllendirmek, sevdiği bir kitabın sayfalarından biraz okumak, aylık ilmî, mânevî dergilerin verdiği mesajları okumak ya da biraz uzanıp dinlenmek çok iyi gelecektir. Aksi hâlde kendine vakit ayıramayan hanımın enerjisi düşecek, günlük rutinin içinde kaybolup gidecektir. Bu hâl, âile fertlerine de yansıyacaktır.

Çocuk demişken, annesinin peşini bırakmayan, kardeşiyle oynayamayan, annenin işini bırakıp sürekli takip etmek zorunda olduğu çocukları için anneler şöyle bir formül geliştirebilir: “Çocuğu meşgul etmek”…

Anne nerede bulunuyorsa orada kurmak sûretiyle portatif yemek sofraları, sehpa ya da mutfak masası gibi ev eşyalarının üzerine oyun hamuru, boyama kalemleri, yaşına göre kâğıtlar, makaslar, yapbozlar koymak yahut hiç olmazsa bir miktar un ve suyla yoğurabileceği hamur, çocuğu hem meşgul edecek, hem hoş vakit geçirmesini sağlayacak, hem de annenin işini rahatlatacaktır. Akla gelen diğer formül olan, anne işiyle meşgulken çocukları kontrolsüz bir biçimde televizyon karşısına oturtmak, günümüzün ciddî problemlerinden biridir.

Mânevî enerji, feyz, voltaj düşmesin diye en az iki haftada yahut haftada bir ders, sohbet, Kur’ân okumalarına katılmak... Hayır faaliyetlerine katılmak, hayır pazarlarına el emeği ürünler yapmak.

Günlük bir limit belirleyip Kur’ân-ı Kerîm okumak, aldığımız cüzler, Yâsînler... gibi okumalar için vakit ayırmak.

Kur’ân kurslarına kaydolmak. Günümüzde Kur’ân kursları, 4 yaştan itibaren her yaştan insana hitap ediyor. Üstelik kurslarda yalnız Kur’ân-ı Kerîm ve ezber değil, ihtiyaca ve isteğe göre bütün İslâmî ilimler dersleri de verilmekte... Hattâ çocuğu okulöncesi çağda olan anneler, çocukları ile aynı kursta eğitim alma imkânına sahipler. Anneleri şuurlandırma adına organize edilen seminerler de ayrı bir güzellik…

Belediyelerin veya çeşitli kurumların açtığı meslek edindirme ve hobi kurslarına katılmak. Bu kurslar sayesinde hem meslek sahibi olup para kazanabilir, hem de güzel vakit geçirip can sıkıntısından kurtulabilirsiniz.

Kitap okumak. Roman gibi her vakit okunan türleri ayrı, fikir ya da ilmî muhtevalı kitapları ayrı vakitlerde okuyup notlar almak, çevremizle paylaşmak.

Varsa kendimize edindiğimiz virdimizi; yoksa, hadîs-i şerîflerde tesviye edilen zikirleri çekmek.

Sıla-yı rahmi aksatmamak. Haftanın en az bir gününü anne-baba, âile ya da akrabaları ziyarete ayırmak ya da onları eve dâvet etmek.

Ev hanımı olmak, evde kapalı kalmak demek değildir. Temiz hava almak, ufak yürüyüşler yapmak, çocuk küçükse parka çıkarmak, hem anne hem çocuk adına enerji akışının değişmesini sağlayacaktır.

Fıtratımıza uygun, Peygamber Efendimizin tavsiye ettiği bir spor faaliyeti, arkadaş buluşmaları, dengeli yapılan alışveriş, haftanın belli günlerinde bize iyi gelecektir.

 

Anneanne Gününden AVM Gününe

Bizim çocukluğumuzda hafta sonları, bilhassa okulların tatil olduğu Cumartesi günleri anneanne günüydü. Sabah erkenden anneanneye gidilir, anneannenin dip bucak evi temizlenir, akşam yemeğine kalınır, evin babası da akşam işinden oraya gelir, beraber yenilir-içilir, gece herkes evine dönerdi.

Günümüzde hafta sonlarını iple çeker olduk. Anneanne-babaanne görme isteği yerine hafta sonları AVM günümüz oldu. İndirimlerden faydalanmak, birikmiş ev ihtiyaçlarını almak, AVM’lerin geniş imkânlarından istifade edip çocukları eğlendirmek, hattâ soğuk kış günlerinde dışarı çıkıp dolaşma imkânımız olmadığı için AVM’lerin yolunu tutuyoruz.

Günümüzün hayat şartları, insanları, iş sebebiyle başka şehirlerde âileden uzak yaşamaya ve dolayısıyla yalnızlığa sevk etmiştir. Eğer aynı şehirde iseler, hafta içinde çocukların okulundan fırsat bulamayan âileler, hafta sonunda mutlaka âile büyükleriyle bir araya gelmelidirler. Sıla-yı rahimde rahmet vardır.

PAYLAŞ:                

Fatma Çatak

Fatma Çatak

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle