Yeni tanıştığımız ve aylardır her gün yeniden tecrübe ettiğimiz bu virüsle alâkalı olarak ilk günden beri zihnimizi meşgul eden birtakım soruların olduğu da sır değil. Bunlardan en güncel olanların ve sıklıkla sorulanların birkaçına kısaca cevap vererek kıymetli okuyucularımızı bilgilendirmek isteriz.
İnsan bedenindeki mûcizevî yaratılışı, yıllardır makalelerimizde bu satırlardan paylaşmaktayız. Ancak bu yolda henüz bir arpa boyu yol alamadığımız bir hakikat! Ne kadar anlatsak da bunu bitiremeyeceğimiz âşikâr!.. Bugün bilimin geldiği noktada bunu daha net olarak müşâhede etmekteyiz!
Okullarda Covid-19’a karşı alınması gereken tedbirlerin son derece önemli olduğunun hepimiz farkındayız. Zira milyonlarca öğrencinin yanı sıra öğretmenler, çalışanlar ve âileleri de içine alan geniş bir çevre söz konusu...
Sahi kimdik biz? Nereden gelmiştik ve yolculuğumuz nereye idi? Bu âlemler sadece seyredip heyecanlanalım, yiyip içip yatalım, günümüzü gün edelim diye mi bize takdim edilmişti? Milyarlarca yıl öncesinden teşrifimiz için hazırlanmış çok özel bir sergiye gönderilmiş misafirler olduğumuzu görmezden gelmek; hakikatte en büyük nankörlük değil miydi?
Gözü ile görebildiklerine karşı bile tedbir alıp korunmada gücü son derece sınırlı olan Âdemoğlu, bilinmezlikler açısından ürkütücü bir yüzdeyi kaplayan kâinatta, şayet başı boş bırakılsaydı; bu hayat, aklı başında olan her kişi için korkunç bir kabusa dönüşürdü!..
İnsanın sadece dış dünyasında değil, gözünü çevirip baktığında, kendi bedeninde göremedikleri de, gördüklerinden her zaman çok daha fazla olup, bu yönüyle o bir “bilinmezlikler” ve “karanlıklar âlemi” olarak karşımıza çıkmaktadır. Zira insan denen sanat harikası, trilyonlarca hücreden oluşmaktadır ve onun en büyük hücresi, havada uçan bir toz zerresinden daha küçüktür.
Şayet vücudumuz, daha anne rahminde gelişirken ilâhî kudretin eliyle sistemlerimiz en mükemmel şekilde kodlanmasaydı, hiçbir güç, bizi hastalanmaktan koruyamaz ve iyileşmemizi sağlayamazdı.
Bağışıklık sistemi veya immun sistem, bir canlıdaki hastalıklara karşı savunma mekanizmasını oluşturan, mikropları ve ölmüş, hasar görmüş veya anormal hücreleri tanıyıp onları yok eden, vücudu yabancı ve zararlı maddelerden koruyan mükemmel donanımlı bir sistemdir.
Yüce Rabbimiz’in sonsuz kudret ve azametinin hikmetli tecellîleriyle dolu, esmâ-i ilâhiyyenin aynası olan şu âlemde; göklerdeki âyetleri okumakla mükellef olan Âdemoğlunun bizzat kendisi de Allâh’ın yeryüzündeki âyetlerinden değil midir? Hâl böyleyken o, kendini bu şekilde seyretme ve tefekkür etme noktasında nerede durmaktadır?
Rabbimize sığınmanın vermiş olduğu tevekkül hissi ile panik havası dağılacak ve her ne olursa olsun neticeye râzı olma duygusu, rûhumuzu sükûnetle saracaktır. Böylece bir şekilde hastalığa yakalanmış olanların da, onların iyileşmesi için ellerinden geleni yapan hekimlerin de işleri kolaylaşmış olacaktır.
Hâsılı, uzmanlar; “Çalışmalar, duânın gücü konusunda kesin deliller ortaya koymaktadır. Bu denemelerin neticeleri göstermektedir ki, daha üst varlık mertebesine sahip bir güç vardır ve biz onunla irtibata geçme kâbiliyetine sahibiz!” demektedir.
Yüce Rabbimizden niyâzımız, memleketimize sıçrayan bu virüs salgınından cümlemizi muhafaza etmesidir. Ve bizlere karşılaştığımız hadiselerle alâkalı olarak tedbir ve teennî ile hareket edebilmeyi, elimizden geleni yaptıktan sonra âkıbeti Allâh’a havâle etmeyi, kısacası hakkıyla tevekkül edebilmeyi ve neticeye gönülden râzı olabilmeyi nasib eylemesidir. Akıl, beden ve ru...
İnsan en sıkıntılı anlarında kendisini boşlukta hissetmekte ve Yüce Yaratıcı’ya duâ etme ihtiyacı duymaktadır. Böylece bir rahatlık kazanmaktadır. Hattâ inançsız insanların bile başları sıkıştığında duâya yöneldikleri bir hakikattir. Duâ ile gönül rahatlar; üzüntü, keder ve stres dışarı atılır. Çünkü duâ eden kişi, Allah Teâlâ’nın duâsını kabul edeceğini ümit eder.
Sabır; îtidâli muhafaza etme, tahammül gösterme, acıya katlanma, sıkıntı ve meşakkatlere karşı soğukkanlılıkla mukâvemet etme, olacak ya da başa gelecek bir şeyi telaş göstermeden, rızâ ile bekleme mânâlarına gelir. Kur’ân-ı Kerîm’de ve Nebîler Silsilesi’nde tekrarla bahsedilen sabır mevzuu; dünya ve âhirette saâdet ve selâmetin anahtarı olup yüksek ahlâkî vasıflara sah...
Ebeveynler, yeni anne-baba olduklarında bebeklerin normal büyüme hızının ne olduğunu, bunun ne zaman artıp yavaşladığını merak edebilirler. Çocuklarını yaşıtları ile kıyaslayarak, onun normal büyüyüp büyümediğinden endişe edebilirler. Erişkinden farklı olarak çocukluk dönemi sürekli bir büyüme ve gelişme dönemidir.
Kolik, ilk üç ayındaki bebeklerde şiddetli ve uzun süren ağlamayla seyreden, sebebi henüz tam olarak bilinmeyen; çok az bir oranda organik problemle birlikte seyredebilen, kesin bir tedavisi bulunmayıp, nörolojik olgunlukla düzeldiği düşünülen bir tablodur. Âile içinde ciddî sıkıntılara yol açmakla birlikte, düzeldikten sonra ne bebek için ne de âile için bir dert kalma...
Yenidoğan bebeklerin sıklıkla âcile getirilmesine sebep olan “infantil kolik” dediğimiz gaz sancısı; tamamen sağlıklı olarak gelişen bebeklerde, genellikle akşam saatlerine doğru aşırı ağlama, karında şişlik, bacakları karna çekme, yüzde kızarma ve hattâ bazen sancının şiddetine göre, morarma belirtilerinin eşlik ettiği, hiçbir sebebe bağlanamayan ağlama krizleridir.
İnsan hayatında, beslenme açısından en mühim dönemi oluşturan çocukluk döneminde, bilhassa süt çocukluğunun önemi büyüktür. Hayatın ilk iki yılındaki beslenmeyle, tâbiri câizse bir ömür kullanılacak olan beden binasına bir temel atılacaktır. Bu temelin sağlam olması, ilerde karşılaşılması muhtemel problemleri en aza indirme bakımından önemlidir. İlk iki yılda bebeğe ver...
İnsan vücudunun mükemmel yapısı sayesinde, annenin; rahminde büyüyen bir bebeğin sağlıklı gelişimi için aşırı kalori tüketmesine gerek yoktur. Fazladan alınan kaloriler, hanımlarda kalıcı kilolara ve sonrasında psikolojik problemlere sebep olmaktadır. Beslenme konusunda mûtedil davranılmalı, “-İllâ da şu yiyeceği tüketmesem sütüm olmaz!” diye düşünülmemelidir.
Türkiye’de 4-5 yıl öncesine kadar, ilk 6 ayda anne sütü ile beslenme oranı % 5 idi. Son yıllarda Sağlık Bakanlığı, hastaneler ve bazı derneklerin yaptığı çalışmaların anneleri emzirmeye yönlendirmesi ile bu oran % 30’a yaklaştı. Ancak hâlâ yeni doğan bebeklerin yaklaşık yüzde 70’i, ilk 6 ay yalnız anne sütü almıyor.
Anne rahminde geçirdiği 40 hafta boyunca bebeğin gıdasını sürekli hazır eden sistem, bundan sonra onun neye-hangi miktarda ihtiyacı olacağını nereden bilmektedir? Bebeğin haftasına göre üretilen sütün artırılması, gün içinde, gün-gün, hattâ gece ve gündüz sütlerinin farklı olması, nasıl sağlanmaktadır? Anne bedenindeki hassas terazi ve bilgi işlem merkezi nereye yerleşt...
Topraktan yaratılan ve yine oradan gıdalanan insanoğlunun yemeye karşı olan zaafı, bir yandan bedene enerji taşırken; haddinden fazla yemek, diğer yandan bedeni tüketmektedir. İnsan açlık hissetmese de atıştırmaktan kolay kolay geri duramaz. Sürekli hazım ve depolama ile uğraşan sindirim sistemi, ne istirahat için ne de toksik maddeleri sistemden uzaklaştırarak kendini ...
Allâh’ın yardımı ile mûcize gerçekleşiyor, kaya sancılanarak deveyi doğuruyordu. Hem de istenilen bütün özelliklere sahip vasıflarda… Lâkin inanmak istemeyen yarasa fikirliler, buna “Sihir!” deyip geçiyor, inananları da alaya almaktan geri kalmıyorlardı. Hattâ bazısı: “Bunda ne var, ben size daha büyüğünü göstereceğim!” diyor, ancak bu söylenen kuru gürültüden öteye git...
Bebeğin ilk başta bir kiraz tanesi kadar minik olan midesine yetecek kadar salgılanan süt, bebek büyüdükçe artmakta ve bir yılın sonunda bu miktar, bir öğünde 250 ml.yi bulmaktadır. Sütün üretiminde, kanallara birikip daha sonra buradan akmasında vazifeli olan kimyevî maddelerin hazırlanışı ve salgılanışında pek çok faktör rol oynamaktadır. Bebeğin doğumu ile annenin ka...
Hâmilelik boyunca rahimde büyüyen bebeğin, doğumundan sonra da sağlıklı büyüme ve gelişmesi için anne bedeninde hazırlıklar yapılmakta ve sayamadığımız nice harika özelliklere sahip mükemmel bir gıda hazırlanmaktadır. Bizzat göğüslerinden bebeğin ağzına akan bu tertemiz ve içimi kolay, mûcizevî gıdanın hazırlanışında hiçbir annenin dahli yoktur. Tâbiri câizse, kudret mu...
Anne sütü ilâhî kudretin bir mûcizesidir ve benzeri yapılamamıştır. Uzun yıllar muhtevası çözümlenmeye çalışılarak “mama” adı altında benzeri yapılmaya çalışılmış, lâkin bu konuda âciz kalınmıştır. Bunun sebebi, her annenin sütünün bebeği için özel üretilmesi ve bebeğinin ihtiyacına göre şekillenmesidir.
Bebeğin ve eş’inin anne rahminden ayrılması ile annenin vücudunda aylardır yüksek seyreden bazı hormonların seviyeleri düşer. Bu düşüş, yeni bir işleyişin tetiğine basar. Haftalardır bebeğini dolaşım sistemi vasıtası ile besleyen anne, doğumdan sonraki beslenme için de bir yandan hazırlanmıştır. Göğüslerdeki süt kanalları gelişimini tamamlamış, uyarıcı hormonlar iş başı...
Anne kalbinden farklı bir sistematik üzerine inşâ edilen bebek kalbi, zamanı geldiğinde tıpkı annesininki gibi atacaktır. Lâkin bütün bunlardan ne bebeğin, ne de annenin haberi vardır. Şâyet anneler bu durumlara vâkıf olsalardı: “-Acaba şu işlerin bir yerinde aksama olursa, bebeğim nasıl yaşar?” düşüncesi; bebeğin hasret ve muhabbetle beklendiği zamanın her ânını işk...
Anne rahminde mükemmel gelişimini tamamlayıp gaz alışverişini kusursuz şekilde yapmak üzere gerekli hazırlıklarını bitirmiş olan solunum sistemi, içerdeki hayatında bebeğin aktif olarak kullanmadığı bir yapıdır. Onun vazifesini, bebeğin eş’i üstlenmiş ve ciğerler, vakit gelince devreye sokulmak üzere istirahatta bekletilmiştir. Bu sırada fazla kan yüklemesine de gerek o...
İlk ağlama ve ardından uzun bir süre, “bebeklerin iletişim dili” hep ağlamaktır. Düğümleri çözen ilk ağlama; sonrasında bazen acıkıp susamanın, bazen altını ıslatmanın, bazen üşümenin ve kucaklanma arzusunun dile gelip yansımasıdır, anne kalbine... Vücut sistemindeki şifreleri çözen ağlamanın mânâsı sır değildir, annelere... Neye ihtiyacı varsa onu verirler bebeklerine;...
Son haftalarında doğuma hazırlık olarak; bebeklerin % 97’si baş aşağı dönmektedir. Bu durum, muâyene ile tespit edildiğinde, hem anneler, hem de hekimler rahat bir nefes almaktadırlar. Zira doğum kanalına başı ile girmeyen bebekleri, o dar kanalda çevirmek, artık mümkün değildir. Doğum başlamadan haftalar öncesinde bebeklerin rahimden dış dünyaya seyahatlerinin gerçekle...
Anne rahmi, içine emanet edilecek olan varlığın kıymeti kendisine öğretilmiş gibi hareket etmekte ve onu rahat ettirmek için elinden geleni yapmaktadır. Hattâ önceki yazılarımızda bahsettiğimiz gibi, kâinâtın gözbebeği olan misafiri buraya gelmeden hazırlanmakta, yumuşak yatakları sermekte ve bol miktarda gıdayı onun için tedarik etmektedir. Bütün vücut sistemi, gelen m...
Bebeğin, anne rahminde geçirdiği 40 haftanın ardından dünyaya gelmesi ile alakalı yaşanan hâdiseler, hem anne bedeninde, hem de bebeğin bedeninde meydana gelen değişiklikler açısından insanın zihnini zorlayan, hayret verici, mûcizevî ve mükemmel bir süreçtir.