Kıyafetimizde Meknuz Savunma Sistemi

Bir aynanın karşısına geçip baktığınızda orada ağırlıklı olarak neyi görürsünüz? Hiçbir yerinizi açıkta bırakmayacak şekilde sizi çepeçevre saran bir kıyafetle karşılaşırsınız ilk olarak... Elinizi, ayağınızı, kolunuzu, bacağınızı, sırtınızı, karnınızı ve dahî içinizdeki organlarınızla beraber bütün bedeninizi estetik şekilde sarıp sarmalayan bu kıyafetin, aynı zamanda savunma sisteminizde de aktif olarak vazife yaptığını biliyor muydunuz?!

Aylardır ekranlarda gördüğünüz, Covid-19’a karşı tedbir maksatlı giyilen elbiselere bir bakın! Sterilize edilerek kullanılması gereken, çıkarılıp bir kenara konulduğunda “Oh be!” dedirten, mecbur kalınmasa kimsenin giymeyi tercih etmeyeceği giysiler… Sonra da aynada, size hiçbir bedel ödemeden giydirilmiş ve üzerinizde taşımaktan ötürü hiçbir şekilde zorlanıp bunalmadığınız, sizinle birlikte bedeninize uygun şekilde büyüyen, esneyen, kendi kendini havalandıran, zararlı maddelerden arındıran, nefes alan vs. özelliklere sahip kıyafetinize bakın; yani cildinize...

Enfeksiyon ile savaşta her zaman ilaçlara ihtiyacınız olmaz, siz farkında olmadan bedeninizde zararlı mikroplara karşı her gün zorlu bir savaş yürütülmektedir. Hastalıklara sebep olan mikropları durdurmak için kullanılan savunma hattından birinde yer alan insan derisi; yabancı maddelerin karşılaştığı en büyük mekanik bariyer olup vücuda kuvvetli bir şekilde bağlanmaktadır. Erişkin bir insanda yüzey alanı yaklaşık 2m2 olan, bütün vücudumuzu kaplayan, ağız, göz ile genital alanda mukoza olarak tarif ettiğimiz yapı ile devam eden, erişkinde toplam vücut ağırlığının %15’ini oluşturan derimiz; fizikî bariyerlerimiz içinde yer alan en büyük organdır.

Genel olarak üç tabakadan oluşmakta, her tabaka kendi içinde bölümlere ayrılıp çok sayıda farklı hücreler ihtiva etmekte ve çeşitli vazifeler üstlenmektedir. Kalınlığı genel olarak milimetreden daha az olup en kalın yerlerde, yani avuç içi ve ayak tabanlarında 1-1.5 milimetreye kadar ulaşmakta olan bu ince, ama çok fonksiyonlu bariyer, yaklaşık bir ayda kendini tamamen yenilemektedir.1

Vücudun bölgelerine göre değişmekle beraber, 1 cm2’lik bir deride; ortalama 10 kıl follikülü, 15 yağ bezi, 100 ter bezi, yarım metre kan damarları, 2 metre sinir, yüzlerce adet (duyu); ağrı, sıcak, soğuk, basınç algılayan sinir ucu bulunmaktadır.

Deri; biyolojik, fizikî ve kimyevî olarak bir savunma kalkanı oluşturmaktadır. Vücudu hem içerde oluşan toksinlerden (zehirlerden) arındırmakta, hem de savunmada vazifeli özel hücrelerle ve ürettiği çeşitli maddelerle mikropların girişini önleyen hususî bir manto oluşturmaktadır.

Deri, vücudu dış dünyadan ayıran bir duvar gibidir. Herhangi bir sebeple bütünlüğü bozulmamışsa (kesi, yaralanma, yanık vs.); mikropların vücuda girmesini engellemekte, hattâ yaralanmanın derecesine göre süratle bölgeyi yenileyerek, duvarın bütünlüğünü ve devamlılığını sağlamaktadır. Küçük yaşlarından itibaren defalarca elini kesmeyen, düşüp yaralanmayan neredeyse yoktur. Bu hasarların tamiratı öyle usta bir şekilde yapılır ki, çok derin olmadıktan sonra izleri bile kalmaz.

İnsanın yaşadığı ortamın ısısı gün içinde, mevsimlere göre değişiklik gösterse bile, deride bulunan klimalı yapı sayesinde, sistem içindeki faaliyetlerden sonra oluşan hararet dengelenmekte, vücut ısısı sağlıklı bir insanda sabit tutulmaktadır. Deride bulunan milyonlarca ter bezi sebebiyle günlük ter miktarı yaklaşık bir litreden on litreye kadar çıkabilecek iken; miktar, sağlıklı bir hayatın idâmesi için hususî olarak hesaplanmakta ve sürekli kontrol altında tutulmakta, çoğunun da buharlaşarak fark bile edilmemesi sağlanmaktadır.

Fizyolojik bir hâdise olan terleme ile vücuttan zehirli maddeler uzaklaştırılmakta, böylece karaciğer ve böbreğin iş yükü azaltılmaktadır. %99’u sudan oluşan terin içinde yer alan mineraller, üre, amonyak, glukoz, civa, eter vs. gibi kompleks maddeler, onu basit bir sıvıdan çok daha fazlası hâline getirmektedir. Zira bu maddelerin hiçbiri tesadüfen orada değildir ve her birinin hususî bir vazifesi vardır. Bulunduğu yerlere göre ter bezlerinin kimisi vücut ısısını düzenlerken, kimisi de kişiye has kokunun oluşturulmasında vazife yapmaktadır.

Ter sıvısı; deri yüzeyinden salgılanan yağ ile karışarak ince bir film tabakası oluşturmakta ve bu cilt yüzeyine yayılmaktadır. Kalınlığı milimetrenin binde birinden daha az olan bu tabaka, cilde nemli ve pürüzsüz bir görünüm kazandırmakta ve deriden suyun aşırı buharlaşmasını engellemektedir.2

Ayrıca, deride bulunan hususî bariyer sistemi; duş alındığında, havuz veya denize girildiğinde derinin suyu çekerek bir balon gibi şişmesini önlemekte, gereğinden fazla suyun içeri girmesini engelleyip, fazla suyun da vücuttan atılmasını sağlamaktadır. Şâyet, derimiz yeterince suyu vücutta hapsedemeseydi, fazla olan suyu dışarı atamasaydı veya suyla karşılaştığında gözenekli yapısı sebebiyle onu sünger gibi içine çekseydi hâlimiz nice olurdu; bir düşünelim!

Deriye, kişiye has özel rengini vererek ona estetik bir görünüm kazandıran hücreler, gün ışığının hasarına karşı diğer hücreleri anne şefkatiyle kucaklayarak korumaya almaktadır. Bu sarmalama son derece şuurlu olup, hücre çekirdeğinde yer salan kromozomlar için bir kalkan vazifesi yapmaktadır. Yine hücreler, iskelet sisteminin güçlü ve sağlıklı kalması için gerekli olan vitaminin gün ışığı kullanılarak bu mevkide yapılacağının farkındadır! Vücudu mantolayan bu örtüde yer alan savunma hücreleri, mikroplar için en büyük giriş kapısında yer aldıklarını ve burada ölüm-kalım mücadelesi yürüteceklerini bilmektedirler!

En büyük duyu organımız olan derimizde yer alan milyonlarca sinir ucu sayesinde; dokunarak, ağrıyı, basıncı, sıcağı, soğuğu hissederek kendimizi tehlikelerden koruruz. Beynimiz ve derimiz arasında bulunan irtibat, bizim farkında olmadığımız zamanlarda da sürdürülmekte, rûhî durumumuzun âdeta bir aynası olan derimiz, kurduğumuz iletişimde dahî rol oynamaktadır. (Devam edecek)

 

1 Her gün evlerimizden süpürdüğümüz tozların bir kısmını, ölü deri hücrelerimiz oluşturmaktadır. Vücudumuz günde 30-40.000 ölmüş deri hücresini dökerek bedenden uzaklaştırmakta, bunların yerine derinin alt tabakasından çoğalarak gelen taze hücreleri koymaktadır. Yaklaşık bir ay içinde bu değişim tamamlanmakta ve deri, kendini her ay tamamen yenilemektedir. Ancak biz deri hücrelerinin büyüyerek yenilendiğini veya küçük pullar hâlinde döküldüğünü fark edemeyiz. Eğer bu sessiz faaliyet olmasa idi; iç-dış tesirlerden ötürü yıpranan deri sebebiyle insan, kısa sürede yüzüne bile bakılamayacak bir organizma hâline gelirdi.

2 Bu ter bezlerinin çalışmaması durumunda aşırı ısınmadan ötürü bedenimiz yanabilir; gereğinden fazla çalışması durumunda ise sıvı kaybının telafisi mümkün olmayabilirdi! Terleme aşırı sıcaklara karşı vücudun en önemli savunmasını oluşturmaktadır.

PAYLAŞ:                

Betül Nefise İnal

Betül Nefise İnal

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle