Küresel Kâbus Hakkında

KÜRESEL KÂBUS KORONAVİRÜS HAKKINDA

GÜNCEL SORULAR

 

2019 Aralık ayında Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkıp dünyanın gündemine oturan ve kısa sürede pek çok ülkeye yayılarak küresel bir kâbus hâline gelen, bugüne kadar milyonlarca insanı enfekte edip yaklaşık 1,5 milyonunun ölümüne sebep olan koronavirüs salgını sebebiyle, 30 Kasım 2020 tarihi itibariyle alınan tedbirler çerçevesinde yeniden evlerimize kapanmak zorunda kaldık. Mart 2020 tarihinden bu yana ülkemizde zorlu bir mücadelenin yürütüldüğü bu virüs, maalesef bir süre daha herkesi meşgul edecek gibi görünüyor.

Kimi ortamda tedbire riâyet ettiğimiz için “fazla evhamlı” görüldüğümüz, kimi ortamlarda ise “işi hiç ciddiye almayıp herhangi bir tehdit yokmuş gibi” rahat davrandığımız şeklinde itham edildiğimiz bu salgına sebep olan virüsle karşılaşma hususunda, çemberin giderek daraldığı sıklıkla zikredilmekte… Aylardır hemen her gün haberlere konu olan ve her ortamda hakkında en fazla konuşulan mevzû olmasına rağmen, hâlâ birçok konuda cevap bekleyen soruların olduğu ve komplo teorilerinin de bir türlü gündemden düşmediği Covid-19 sebebiyle, geçen seneden bu yana ülkemizde pek çok kişi sevdiklerini kaybetti.

Yeni tanıştığımız ve aylardır her gün yeniden tecrübe ettiğimiz bu virüsle alâkalı olarak ilk günden beri zihnimizi meşgul eden birtakım soruların olduğu da sır değil. Bunlardan en güncel olanların ve sıklıkla sorulanların birkaçına kısaca cevap vererek kıymetli okuyucularımızı bilgilendirmek isteriz.

En çok merak edilen husus; bu hastalığın, geçirildikten sonra kalıcı bir bağışıklık oluşturup oluşturmadığı… Yani bir kez Covid-19 virüsünü alan ve enfekte olup iyileşen kişi, tekrar bu virüsle karşılaştığında yeniden hasta olur mu?

Daha önce bağışıklık sistemiyle alâkalı olarak paylaştığımız makâlemizde de belirttiğimiz gibi, insan vücudu, mikropla karşılaştığında ona karşı ürettiği antikorlarla kendini korumaya alır ve bu savaşçılar, mikropla yeniden karşılaşıldığında o kişiyi hastalıktan korur. Ancak koronavirüs için bunu her zaman söyleyemiyoruz. Yani, bir kişi:

“-Nasıl olsa ben koronavirüsü atlattım, artık benim için risk yok!” diyemez.

Bunun sebebi, vücudun bağışıklık cevâbının yeterli olmamasının yanı sıra, oluşan antikorların kanda kalış sürelerinin değişken olması... Bu süre, kimisinde üç ay, kimisinde altı ay... Aynı zamanda virüsün mutasyon yapması, yani yeni bir kimliğe bürünmesi söz konusu... Bu durumda, sanki yeni bir mikropmuş gibi gelip kişiyi yeniden enfekte edebiliyor. Birçok bilinmezliği barındıran bu hastalıkta, ikinci kez virüsle karşılaşıldığında vücudun mikroba nasıl tepki vereceğine dair kesin bilgimiz yok!.. Yani, bir kişi enfeksiyonu geçirip iyileşmiş olsa bile, maalesef tehlike, onun için de devam etmekte…

Kış aylarının gelmesi, vak’aların artmasına sebep oldu mu?

Temmuz ayının sonundan bu yana, neredeyse 8-9 katlık bir artıştan söz edilmekte... Bu; hem mevsim itibariyle hastalıkların artması, vücut direncinin buna bağlı olarak azalması, diğer taraftan yazın daha çok parklarda ve açık alanlarda bir araya gelen insanların, havaların soğuması sebebiyle kapalı ortamlarda görüşmeleri ve birlikteliklerin uzaması, tedbirlerin de zaafa uğraması sebebiyle olmuştur.

Grip ve zatürre aşısı, koronavirüse karşı koruyucu mudur?

Aşıların, kronik hastalığa sahip (astım, diyabet, kalp-böbrek yetmezliği...) veya 65 yaş üstü gibi risk grubunda olanlara yapılması, her zaman gündemdedir. Grip aşısı, gribin şiddetini azaltmak için, o yılki grip mevsiminde en yaygın olması beklenen 3-4 grip virüsüne karşı koruma sağlamakta; zatürre aşısı ise, spesifik olarak toplumda genellikle görülen bakteriyel zatürreye karşı koruma sağlamaktadır. Yani bunlar, mikroba has bir şekilde hazırlandıkları için, kişiyi özel olarak Covid-19’dan korumamaktadır. Risk grubunda olmayanların bu aşıları yaptırmalarının gerektiğine dair de elde kesin veriler bulunmamaktadır.

Ancak, koronavirüsten ölümlerin, tabloya eklenen zatürreyle yakın ilişkisi olduğu için, aşının bunu azaltmada müsbet/olumlu bir tesiri olabilir. 2008 tarihinden sonra doğan çocuklara bu aşı mûtad olarak uygulanmaktadır.

Koronavirüsten korunmada ülkemizin kendi aşısı ne kadar etkili olacaktır?

Bu konuda ülkemizde yakın zamanda uygulamaların başlaması gündemdedir. Belki de bu satırları okurken aşılama başlamış olacak. Virüs gibi, aşısı da ilk günden beri pek çok spekülasyonlara sebep oldu. Ancak bu konunun zamanla sarâhate kavuşacağını söylemekte fayda var.

Virüsün hangi ortamda, ne kadar canlı kaldığı, niçin önemli?

Bu konu, ilk günden beri konuşulmakta olup, marketten eve getirdiğimiz poşetlerden, bindiğimiz asansörün düğmesinden, yanımızdan geçen birinin aksırığından, ortama üflenen sigara dumanından ve evimizi havalandırmak için açtığımız pencereden; virüsü kendi elimizle evimize taşıyabildiğimizi artık biliyoruz. Dolayısıyla evlerimizi hava kirliliğinin arttığı saatlerin dışında havalandırmayı tercih etmeli, dışarıdan gelen paketleri hiç olmazsa belli bir süre havalandırmalı, evimizden çıkarken mümkünse asansörü tercih etmemeli, sigara içilen ortamlara ise hiç girmemeliyiz. Zorunlu olmadıkça kalabalığa girmemeli, dışardaki işlerimizi bitirir bitirmez hemen evimize dönmeliyiz.

Eldiven kullanımında sıklıkla yapılan hata; saatlerce aynı eldivenin takılması ve bulaşık eldivenle rahatlıkla herhangi bir yüzeye temas edilmesidir. Hâlbuki virüs, plastik yüzeylerde saatlerce canlı kalmaktadır. Bu yüzden elimizde bir müddet kalmış olan eldivenle, ağzımıza, burnumuza, gözümüze dokunmamalı, sık sık eldivenleri değiştirmeli ve ellerimizi de yıkamalıyız.

Diğerlerinden farklı olarak dünyanın ilk defa karşılaştığı bu virüsün yaptığı hastalığın seyri de virüsün kendisi de onunla mücadele edilirken öğreniliyor. Bu tablo çok değişken olup her gün yeni bir netice ile karşılaşılabiliyor. Bugün doğru kabul edilen bazı şeylerden ertesi gün vazgeçilebiliyor. Hatırlarsak, salgının ilk başlarında maske takmanın herhangi bir faydası olmadığından bahsedilirken, sonrasında maske yasal olarak zorunlu hâle geldi. Altta yatan herhangi bir kronik hastalığı olanların, koronavirüsten ağır şekilde etkilenecekleri öngörülürken hiçbir rahatsızlığı olmayanların da virüse yakalandığı görüldü.

Bağışıklığın gelişmesi ve tesirinin devamı, kişiden kişiye değişiyor. Kimi hiç belirti vermeden hastalığı geçiriyor, kimisi ölümlerden dönüyor, kimi vefat ediyor. Hastalığı ikinci kere, birinciden daha ağır geçirenler var. Yine ilk günlerde çocukların enfekte olmadığı, sadece bulaştırıcı olduğu söylenmesine rağmen, ülkemizde 15 yaşın altında da ölümler görüldü.

Bilim kurulu tarafından sürekli, “Başladığımız günlere tekrar geri dönmemek için tedbire riâyet edelim!” ikazlarının yapılmasına, her gün vak’a sayılarının açıklanmasına ve vefat rakamlarının giderek artmasına rağmen; kimisi uyarıları dikkate almayıp testi pozitif olduğu hâlde tatile çıkıp pek çok kişiyi enfekte etti, kimisi düğün-dernek kurup sarmaş dolaş olmaktan vazgeçmedi. Ve 30 Kasım 2020 tarihi itibariyle tekrar evlerimizdeyiz. Hiç kimsenin, “Nasıl olsa hastalandığımda sağlık personeli tedavimi yapmak zorunda, gerekirse hastaneye de yatırılırım. vs.” gibi düşünme lüksü olamaz. Tedbirlere riâyetsizliğin her şeyden önce kul hakkı olduğunu, fütursuz davranışlarımızla vazifesi zaten ağır olan sağlıkçıların yükünü artırdığımızı, kendi sağlığımızı korumakla da mes’ûl olduğumuzu hatırımızdan çıkarmamalıyız!

Elbette insanlık tarihinde görülen tek salgın bu değil, belki son da olmayacak! Ancak daha önce de böylesinin görülmediği mâlum... Asırlar geçse de, teknik imkânlar gelişmiş olsa da, değişmeyen şey; dünyayı kasıp kavuran virüsün asıl sahibine karşı acziyetimiz... Bu sebeple yaşadıklarımıza ibret nazarıyla bakarak, hiçliğimizi de aslâ unutmayarak, bu salgının hayırla bitmesi ve yarının bugünden daha zorlu olmaması için, Rabbimiz’e çokça niyâz etmeliyiz.

Dr. Betül Nefise İNAL

 

PAYLAŞ:                

Betül Nefise İnal

Betül Nefise İnal

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle