Uzatın Ellerinizi

Bir televizyon programında 39 yaşında spastik bir adamın konuşmasını seyrettim. Başarılarını, kendine olan güvenini, kendine karşı sevgi ve saygısını duyunca takdir etmemem mümkün değildi. Durumunu öylesine kabullenmiş ve sevmişti ki:

“–Tekrar dünyaya gelsem aynı şekilde spastik olarak gelmek isterdim. Çünkü bu hâlimle ben sağlıklı birçok insanın yapamadığını yapıyor ve kendimle gurur duyuyorum.” sözleriyle kesinleştiriyordu düşüncelerini.

Yüzde seksen bedensel engelli bir insandan bu sözleri duymanın hikmeti elbette bizim gibi özürlü kalplere ışık tutacak… Kendimizi; en önemlisi bizi yaratan Rabbimizin âciz de olsa bir kulu olduğumuz için değersiz olmadığımızı anlamamıza yardımcı olacaktır. Bu değerli insan, ağır spastiklik durumunun birçok ilklere ve başarılara vesîle olması için elinden, gönlünden, bedeninden geleni fazlasıyla yapmış; meselâ dünyanın ilk spastik izcisi olmuştu. Bir deterjan firmasının düzenlediği yarışmaya katılarak annesinin kendisine bu başarı yolculuğundaki katkısını, emeğini ve en önemlisi sevgisini anlatmış ve birinci olmuş, “benim annem süper” sloganını tüm Türkiye’ye sevdirmişti. Bu arada belirtmeden geçemeyeceğim, bu insanı yetiştiren anneye hayran kaldım. Bizzat tanışmayı ve dinlemeyi isterdim. Bizim gibi hayattaki basit engelleri, dağa çeviren insanlara söyleyeceği birkaç sözü daha mutlaka olacaktır.

Aslına bakarsanız, kim bilir daha kaç anne-baba vardır, bizlerin uyuşukluğunu, tembelliğini yüzümüze okkalı bir tokat gibi çarpacak olan… Eşimin mesleği dolayısı ile tanıştığım birkaç otistik çocuk âilesi var. Çocuklarına endekslenmiş hayatlarında mutlu olmak ve hayattan yılmamak için verdikleri mücâdelede biz sağlıklı insanlar tarafından nasıl yalnız bırakıldıklarını, çocukları ile birlikte onların da sosyal çevreden yavaş yavaş nasıl soyutlandıklarını fark ediyorum düşününce... Fert olarak önce kendi sorumluluğumun bulunduğunu anlıyor, fakat anlasam da harekete geçmekte o kadar zorlanıyorum ki... Üzerimize çöreklenen gaflet uykusundan uyanmak için yeterince istekli değil miyiz acaba?!. Hep uyumak istiyoruz. Hiç uyandırmasalar, biraz daha yatsak diyoruz, binlerce insan gibi… Belki de hep uyuyoruz!..

Aslında şöyle bir silkelensek, derlenip toparlansak, yorgun ayakları üzerinde dimdik durmaya çalışan insanların çok da uzağımızda olmadıklarını göreceğiz…

 Elimizi uzatsak, bizim bile ellerimizden şefkat timsali gönülleriyle tutmak için, altında ezildiğimiz önemsiz dertleri yüklenmekten asla imtinâ etmeyeceklerini fark edecek ve utanacağız!..

Rabbim böylesi insanları sık karşıma çıkarıyor bu günlerde... Oğlumu götürdüğüm rehabilitasyon merkezinde, aynı semtte oturmamıza ve daha önce yolda, parkta defalarca karşılaşmamıza rağmen fark etmediğim S. Hanım’ın nasıl ince ve yardımsever bir kalbi olduğunu, yaşadığı nice zorluklara rağmen hayata olan bağlılığını anlamam için çok zaman gerekmemişti. Evde bakıma muhtaç engelli bir oğlu olmasına rağmen, birine ihtiyacım olursa eğer, benim çocuğuma da bakabileceğini, yardım istemekten çekinmemem gerektiğini anlatırken samimiyetinden hiçbir kuşku duymuyorsunuz. “Ben aynı fedakârlığı yapabilir miyim?” diye düşününce gönül rahatlığıyla “Evet!..” diyemiyorum. Bundan da çok utanıyorum.

Utanmak da insana has güzel bir duygu aslında... İş o ki, bu duyguyu her iki cihanımızı güzelleştirmede önümüze bir rehber olarak koyabilelim, mânevî başarılara koşma yolundaki erdem olarak koruyabilelim. Doğru insan, doğru Müslüman olma gayretimizde utanma duygumuz bize, birçok hatamıza karşı kalkan olacaktır. Özümüzü, yaratılma sebebimizi hatırlatıp duracaktır.

Bütün bu satırları yazarken, öğüt verme gibi en küçük bir kaygı taşımıyor, böyle hissetmenize sebep olduysam eğer, helâllik diliyorum. Bir âciz kardeşiniz olarak, içinde bulunduğumuz çelişkilerle dolu hayatımızda yalnız olmadığınızı belirtmek ve birbirimizin elinden tutabileceğimizi ifade etmeye çalışıyorum.

Herkesin iyi insan olmak için, Müslümanların iyi Müslüman olmak için, hangi siyâsî görüşe sahip olursa olsun, dürüstlükten, yardımseverlikten, paylaşmaktan kısacası haktan yana olmaktan asla vazgeçemeyecekleri inkâr edilemez bir gerçek!.. Yine de bu vazgeçemediğimiz üstün özelliklerimizi toplumsal hayatımıza yansıtmakta zorlanıyoruz. İçimizdeki bir şeyler, yine içimizdeki güzellikleri dışımıza çıkarmamıza izin vermiyor. Düşüncelerimizi faaliyete dökemediğimiz için bir kısır döngünün içinde kıvranıp duruyoruz. Kendimizle birlikte çevremizden de vazgeçmişiz. Birbirimize güvenimiz aşırı derecede kırılmış. Yapılan bir istatistiğe göre toplumumuzdaki insanların birbirine güven oranı sadece yüzde altı çıkmış.

İslâm ülkeleri arasında en dindar toplum olarak gösterilmemize rağmen rüşvet ve yolsuzluktaki liderliğimiz çok mânidar. Bu ne yaman çelişkidir, yâ Rabbi?

Bu sonuçları anlamaya çalışırken vicdanımın sızlamasına mâni olamıyorum. Bunda ne gibi bir tesirim olduğunu sorgulamaktan alıkoyamıyorum kendimi… Olmam gerektiği gibi olmadığımı, öğrendiğim gibi davranmadığımı anlıyor, üzülüyorum. Belki namazlarımı kıldım, tesettüre riayet ettim. arkadaşlarıma yakın oldum, fakat komşularımdan uzak durdum. Onların “Kendini beğenmiş biri, bizimle oturmaya tenezzül etmez!..” gibi düşüncelere kapılmasına sebep oldum. Bazen kırmızı ışıkta geçerek kul hakkını ihlâl ettiğim gibi bu hatamın doğrudan kıyafetimle irtibatlandırılacağını fark edemedim. Oysa bunun sorumluluğunu lâyıkıyla hissedip daha dikkatli davranabilseydim, toplumdaki güvenilirlik oranının küçülmesi yerine, bir nebze olsun büyümesine katkım olacaktı.

Her davranışımızın, bizlere olumlu ya da olumsuz mutlaka geri döndüğü, bir gerçek!.. Bu yüzden attığımız her adımın dünyada ve âhirette bir hesabının olacağını unutmamamız gerekiyor. Yine de nefes aldığımız sürece hayatta her zaman ikinci bir alternatifimizin olduğunu, hatalarımızın da beşer oluşumuzdan kaynaklandığı için yüce Allah’ın mağfiretine sığınabileceğimizi hatırlatmak istiyorum. Yeter ki, samimiyetle dileyelim.

Rabbimiz bizlere ne fırsatlar sunuyor, ne kapılar açıyor, yeter ki girmek isteyelim. Çünkü Rabbim cömertlerin en cömerdidir. Kuluna en çok acıyan, hatalarını bağışlayan, onu en çok düşünendir. Kulunun hep hayrını isteyendir.

“Yâ Rabbi gönlümüzü aydınlat. Bizi gafletten kurtar. Boşluğa düşürme. Bizi bize bırakma Allah’ım. Bizi güzelleştir. Kalbimizi, aklımızı her türlü engelden koru. Düşüncelerimizin şaşırtıcılığından, hayallerimizin aşırılığından sana sığınıyoruz. Güzel düşler kurmak istiyorum, yâ Rabbi sana ulaşmak için!..”

Güzel şeyler düşünüyorum. Güzel hayaller kuruyorum. Umutla gülümsüyorum, iyi insan, doğru Müslüman olmak adına… Ellerimi uzatıyorum tutunmak ve tutmak için bir daha!.. Örnek çok, büyük insan çok... Niceleri iyi atlarına binip gitseler de, kalanlar var, görebilse gözlerim Peygamber aşkına… Bir yapabilsem, susabilsem; uyabilsem kul hakkına... Verebilsem sol elim görmeden… Tevbe diyebilsem gönülden... Yetişir mi rahmetin ey Rabbim, bu gaflet deryasına?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle