Bir Âyet Ve Tefsiri

“Ey îman edenler!.. Kadınlara zorla vâris olmanız size helâl değildir. Apaçık bir edepsizlik yapmadıkça onlara verdiğinizin bir kısmını ele geçirmeniz için de kadınları sıkıştırmayın. Onlarla iyi geçinin. Eğer onlardan hoşlanmazsanız (bilin ki) Allah’ın hakkınızda çok hayırlı kılacağı bir şeyden de hoşlanmamış olabilirsiniz.” (en-Nisâ, 19)

 

TEFSİRİ

Bu âyet-i kerîme, İslâm’dan önceki Arapların kadınlara yönelik kötü muâmelelerinden birini daha kaldırmıştır. Onlar, kocası ölen dul kadını da, miras kalmış bir “mal” olarak görüyorlar ve diğer mallarla birlikte onu da paylaştırıyorlardı.

Bu paylaştırma esnasında vârisler; dul kalmış kadının fikrini sormadan, onu kendi istedikleri bir kimseyle maddî menfaat karşılığında evlendiriyorlardı. Bazen de ölen kimsenin en büyük oğlu, dul kalan üvey annesine sahip olurdu. (en-Nisa, 22) Her iki durumda da kadın, mirasın bir parçası kabul edilirdi. Bu çirkin âdetler, toplum tarafından da normal karşılanırdı.

İslâmiyet, bunu tamamıyla ortadan kaldırmış; bekâr veya dul her kadına nikâhta söz hakkı tanımıştır.

 

MEHİR

İslâm’da erkek, evleneceği kadına mehir adıyla bir mal verir. Bunun miktarı örf, âdet ve emsâle göre tâyin edilir. Mehrin az olması evliliği kolaylaştırdığı için Peygamber Efendimiz tarafından teşvik edilmesine rağmen bir üst sınır da konulmamıştır.

Mehir, kadının hakkı, onun özel malıdır. Dilediği gibi tasarruf edebilir, istediği yere kullanabilir.

Âyet-i kerîmede: “Eğer bir eşi bırakıp başka bir eş almak isterseniz, onlardan birine yüklerle mehir vermiş olsanız dahî ondan hiçbir şeyi geriye almayın…” (en-Nisa, 20) buyrularak; mehrin, evlenmiş kadına âit özel bir mülk olduğuna ve mehrin herhangi bir üst sınırı bulunmadığına dikkat çekilmiştir.

Mehir, nikâh esnasında peşin olarak verilmemiş ise, kocasının boşaması veya ölmesi hâlinde kadına derhal ödenmelidir.

Erkeklerin, kadının rızâsı olmadan, çeşitli yol ve desiselerle, bu hakkı kısmen veya tamamen yemeleri, verdiklerini zorla geri almaları meşrû değildir.

 

İYİ GEÇİNME

Evlilik; cinsiyet, kabiliyet, özellik, alışkanlık, âile, kültür, maddî refah seviyeleri ve yetişme şartları birbirinden tamamen farklı iki insanın “birlikte yaşamak” üzere kurdukları maddî ve mânevî pek çok yönü bulunan önemli bir müessesedir.

Bu ortak yaşama istek ve arzusu, eşlerin karşılıklı fedakârlıkları oranında şekillenir ve düzen içinde devam eder. Zira evlilik, iki tarafa da birtakım hak ve sorumluluklar yükler.

Sevgi, saygı, huzur ve anlayış ortamını devam ettirmek için taraflardan biri, sürekli fedakârlıkta bulunurken, diğeri rahat ve alışkanlıklarından herhangi bir tavize yanaşmazsa, sonunda evlilik çıkmaza girer. Bu yüzden iki tarafın da evliliğin istikrar ve devamı için aynı oranda hassas ve dikkatli olması gerekir. Âyet-i kerîmede, Allah Teâlâ, evlilere “iyi geçinme”yi emretmiştir.

 

BOŞANMAYI ZORLAŞTIRMA

İnsanlar, genellikle, evlilik kararı verirken bir çok merhaleden geçerler. Niyet eder, araştırır, âilelerin tasvip ve desteğini alırlar. Nikâh günü gelene kadar da tanıma süreci devam eder. Nihayet evlenilir. Fakat yaptıkları evlilikten çeşitli sebeplerle memnun olmamaya başlayabilirler. Kur’ân-ı Kerîm, bu hususta da insanları itidalli olmaya dâvet eder. Evliliğin devamı açısından bütün fırsatların değerlendirilmesini ister. Şöyle ki:

1- İki tarafa “sabır” tavsiye edilir. Gerçekte insanların, olayları tam mânâsıyla idrâk etmesinin zorluğuna temas edilerek, “hayır gibi görülen şeylerin şer”, “şer gibi görülen şeylerin de hayır” olabileceği vurgulanır. (en-Nisâ, 19; ayrıca bkz: el-Bakara, 216) Bazen de acele edip sadece duyguların rehberliğinde evliliği bitirmek, iki taraf için de kötü sonuçlar doğurabilir. Peygamber Efendimiz:

“Hiçbir mü’min erkek, mü’min bir kadına buğz etmesin. Çünkü onda hoşlanmadığı bir huyu varsa, hoşlandığı bir huyu da vardır.” buyurmuşlardır. (Müslim, Redâ, 63; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 11/329)

Hâsılı, kadın, iffet sahibi ve dindar olursa, kocasının onunla iyi geçinmesi ve -eğer varsa- diğer kötü huylarına sabretmesi gerekir.

2- Âile içerisindeki problemlerin “sulh: anlaşma” yoluyla çözülmesi istenir. Bu konudaki âyet-i kerîmede:

“Eğer bir kadın, kocasının geçimsizliğinden yahut kendisinden yüz çevirmesinden endişe ederse, aralarında bir sulh (anlaşma) yapmalarında kendilerine bir günah yoktur. Sulh (daima) hayırlıdır. Zaten nefisler kıskançlığa hazırdır. Eğer iyi geçinir ve Allah’tan korkarsanız, şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” (en-Nisâ,128)

3- Daha sonra eşlerin serinkanlı bir şekilde hüküm vermekte zorlanacağı zamanları dikkate alarak, iki tarafın âilelerinden seçilen birer “hakem”e müracaat edilmesi ve onların vereceği hükme rızâ gösterilmesi istenir. (en-Nisâ, 35) Bu hakemlerin de iyi niyet ve anlayışla meseleyi çözme teşebbüslerine Allah’ın yardımcı olacağına dikkat çekilir.

4- Boşanma kararı verildikten sonra eşlerin birbirlerine olan hüsn-i niyet, hoşgörü ve iyi muâmelelerinin devam etmesi istenir. (et-Talâk, 1-7) Mesela ilgili âyetlerde hâmile iseler kolaylıklar gösterilmesi, nafakalarının temin edilmesi, emzirdikleri çocuklarla ilgili masrafların karşılanması vb. konularda iki tarafın anlaşarak işi tatlıya bağlamaları emredilir.

Son olarak “İmkânı geniş olan, nafakayı imkânlarına göre versin; rızkı daraltılmış bulunan da, Allah’ın kendisine verdiği kadarından nafaka ödesin. Allah hiç kimseyi, verdiği imkândan fazlasıyla mükellef kılmaz!..” (et-Talâk, 7) buyrulmuştur. Böylece boşanmış insanların “geçmiş güzel günlerin hâtırasına” birbirlerine nasıl davranmaları gerektiği belirtilmiştir.

 

ÇIKARILACAK DERSLER

- İslâmiyet, kadının aleyhine olan örf, âdet ve düşünceleri ortadan kaldırmış, ona toplum içinde muhterem bir şahsiyet ve kimlik vermiştir.

- Mehir, nikâh esnasında karara bağlanan, kadının şahsına âit bir haktır. Bu para, kadının âilesi veya yakınlarına verilen (başlık parası vb.) bir para değildir. Zaten İslâm’da “başlık parası” diye bir şey yoktur.

- İki tarafın anlaşmasına bağlı olarak mehir, nikahla birlikte veya daha sonra ödenebilir. Mehrin miktarı, kadının isteği ve emsâllerinin durumuna göre belirlenir.

- Mehir üzerinde kullanma hakkı kadına aittir. Kadın, gönül rızasıyla vermediği müddetçe mehir parası kocası tarafından gasp edilemez veya yok sayılamaz.

- İslâm, evlenmeyi teşvik etmiş, boşanmayı zorlaştırmıştır.

- İyi geçinme, evliliğin esasıdır. Bu ise, iki tarafın fedâkarlık ve anlayışta müşterek davranmasıyla mümkündür.

- “Kerih bir helâl” olmakla beraber, zarurî durumlarda boşanma kapısı açıktır. İslâm, taraflar açısından bir işkence hâline dönüşmüş evliliğin devamını emretmez.

- Boşanma esnasında ve sonrasında taraflar, birbirlerine karşı merhamet, adalet, insaf ve dînî kardeşlik hukukunun icaplarını unutmamalıdır. Nafaka, çocukların durumu ve benzeri konular, iki taraf arasında anlaşmayla çözülmelidir.

-Şayet meşrû sebeplerle ve usûlüne uygun olarak gerçekleşmiş bir boşanma söz konusu ise, Cenâb-ı Hak, lutuf ve ihsanıyla iki tarafı da kuşatacağını beyân etmiştir. (en-Nisâ, 130)

 

KAYNAKLAR: “Kur’ân Yolu: Türkçe Meâl ve Tefsir”, Prof. Dr. Hayreddin Karaman, Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, Prof. Dr. İbrahim Kâfi Dönmez, Prof. Dr. Sadreddin Gümüş; “Safvetü’t-Tefâsir”, M. Ali Sabûnî; “Rûhu’l-Beyân”, Erkam Yayınları; “Ahkâm-ı Kur’âniyye”, M. Vehbi Efendi.

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle