Sunuş

Muhterem Okuyucularımız;

 

Bu ay, kadınların toplumda üstleneceği rol demek olan “kadının çalışma hayatı”na kısaca bir göz atmak istedik. Çok hayâtî bir konu… Üzerinde çok konuşulan, çok tartışılan ve gün geçtikçe daha fazla tartışılması gereken bir konu…

Aslında meselenin pek çok yönü var: İslâm’ın kadına bakışı, modern hayatın kadına biçtiği rol, çalışma şartları, ev ve âile açısından kadının çalışması, bir fert olarak kadının fıtratı ve çalışma ortamlarının buna göre tanzimi, çocukların doğum, gelişme ve eğitimi açısından annenin rolü ve çalışma ya da erkek-kadın eşitliği üzerinden kadının çalışma şartları… Görüldüğü gibi, ilk anda akla gelen başlıklar bile yaklaşık bir paragraf tutabiliyor. Buna bir de geleneksel yapımızdan, âile ve örflerimizden eklenen unsurlar, dînî emirmiş gibi telâkkî edilen ve uygulanagelen davranış ve düşünce modelleri ile modern kültürün kadını “esârete” sevk eden zorlamalarını eklersek iş, daha da karmaşık bir hâle geliyor.

İslâm, nasıl bir kadın modeli ister? Erkeğin kadından, kadının erkekten farklı yönleri nelerdir? Annenin veya kadının yeri, evi midir, işi mi? Kadın, çocuk yapmak veya kariyer edinmek arasında kıvranmak zorunda mıdır? Çalışmak, bir ibâdet midir? Eğer ibâdet ise, kadının evinde çocuklarının eğitim ve terbiyesi ile meşgul olması bir ibâdet sayılmaz mı? Yoksa illâ erkeklerle karışık ortamlarda ve her türlü iş kolunda çalışması mı gerekir “ibâdet” sayılması için… Modern hayat, yoğun mesâî ve alabildiğine özendirilen tüketim, kadınlara ne getirmiştir ve neler kaybettirmiştir? Kadının kendi dünyasında kaybettikleri, sadece ona âit değerler midir, yoksa onunla beraber erkek, çocuk, kısacası âile de birtakım şeyler kaybetmiş midir? Ekonomik ihtiyaçlar veya ekonomik özgürlükler, kadının çalışmasını mecbur tutar mı, tutmalı mıdır? İslâm’ın bu konularda getirdiği çözüm yolları yok mudur?

Aslında bu ve benzeri onlarca soruyu alt alta sıralamak ve her biri için kitaplar dolusu bilgi, araştırma, yorum ve ilmî tahliller yapmak mümkündür ve hattâ gereklidir. Bizim burada yaptığımız, konuyu, ana hatlarıyla gündemimize taşımak, biraz merak uyandırmak, araştırma ve incelemelere sebep olmak ve düşünmeden kabul ettiğimiz ve önyargı hâline getirdiğimiz hususları akl-ı selîm ve sahih bilgi ile tefekküre dâvet etmektir.

Ekim ayının sonuna doğru, Kurban Bayramı ile şerefleneceğiz. Rabbimiz, bu ay hacca giden kardeşlerimizin haclarını mebrûr eylesin. Kurban ibâdetlerimizi de kendisine “kurbiyete: yaklaşmaya” vesile kılsın. Âmin.

Gelecek sayıda buluşuncaya dek, Allâh’a emanet olunuz.

 

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle