Mesnevî Eczanesinden Hayrın Âmilleri- 3 Rehâ Kerden Hevâ -1-

Araba kullanırken hem ayak, hem el, hem de göz hâkimiyeti gerektirdiği gibi Mesnevî ile bir konuyu işlemek de hem gönül, hem akıl, hem de kaleme hâkimiyeti gerektiriyor. Ben de gayret edip inayet gözeteyim, n’eyleyeyim?

* * *

İnsanı hayra sevk eden ve hayır üzere bulunduran yedi âmilden ilk ikisi, “inâyet-i ilâhî” ve “sâlihlerle birlikte olmak” idi. Üçüncü âmil, nefsin geçici arzu ve isteklerini yani “hevâ-yı nefsi terk etmek”tir.       

Hazret-i Mevlânâ, bu hususu Mesnevî’de açık ve çok tesirli bir şekilde şöyle anlatır:

“Körün eli gibi Allâh’ın ipine yapış. Hakk’ın emir ve yasağından başka şeye sarılma. Nedir Allâh’ın ipi; reha kerden hevâ/hevadan kurtulmak, ki o hevâ, Âd Kavmi’ne fırtına olmuştu. Halk zindanda oturmaktadır hevâ yüzünden. Kuşun kanatları bağlanmıştır hevâ yüzünden. Balık sıcak tavadadır hevâ yüzünden. Örtünmüşlerin utanca düşmesi, hevadandır. Şahnenin öfkesi ateş kıvılcımı hevâdandır. Çarmıh ve dar ağacı korkusu hevâdandır. Kuyuda kara suyun içinde doğan kimse, ovadaki letâfeti kuyudaki sıkıntıyı ne bilsin?!. Allah korkusuyla hevâyı bıraktığında Hakk’ın içimi güzel suyundan, tesnîm-i Hak’tan bir büyük kadeh verilir sana. Hevâna uyma, o yolu bırak Hakk’ın huzuruna, Selsebîl’e gel. Ot(lar) gibi hevâya boyun eğme. Arşın gölgesi (elbette) döküntü bir kulübeden evlâdır.” (Mesnevî, 6/3490-94, 3498-3501)

* * *

İnâyet-i ilâhî korur ve hayra yönlendirir.

Sâlihlerle ve sâdıklarla beraber bulunmak, insanı günahlardan, şerden korur ve hayra yönlendirir.

Her ikisi de içten içe usûl öğretir insana... Bir nevî “üçüncü aşama” olan, nefsin hevâsını terk etmek ise sıdka ulaştırır. Sıdk, öyle tılsımlı, öyle mübârek bir hâl ki, muhabbet yolu onun temelleri üzerinde yükselir, desek mübâlağa etmiş olmayız. Sıdk; başka bir deyişle, kendi istekleri ile sevgilinin istekleri çakıştığında, sevgilinin isteklerine uymayı tercih etmektir. Kişi, nefsinde neyin hevâ olduğunu bilemediği zamanlarda sıdk ile hareket etse, her dâim sevgilinin fermanını öne alsa, daha az kesâfet olurdu dünyada.

* * *

Nefsim “Bitkileri kınama!..” dedi, “Ayağı toprağa saplanmış naîf nebâtât, güçlü rüzgarlara nasıl karşı koysun? Elbette o nereye eğerse eğilecek...”

Nefis de topraktan yaratılmış yanımızdır. Ayağı toprağa saplıdır. Rüzgâr, havanın hareketidir. Hava nasıl hâkimse otlara, hevâ da öyle hâkimdir nefse.

“-Kınama beni!” dedi nefsim, “Ben de topraktan geldim, toprağa ait özelliklerim var. Vasfım bu; hevâya uymak.”

Doğruladı onu, Hazret-i Pîr; “Fare gibi karanlığa âşık olmamak, kulağı iyi olmak, istidâtlı olmak” diye belirledi hevâsına hâkim kişinin vasıflarını...

“Karanlıklar, aklı perdeleyen kuşku ve kuruntular,” dedi, “Karanlıktan çıktın mı kulağını iyileştireceksin. Kulak iyi duymaya başladı mı istîdâdını iplik iplik dokuyup süsler gibi ortaya koymaya başlayacaksın. İlk şart, karanlığı sevmeyi ve karanlıktan hoşlanmayı bırakmak. Aksi takdirde pek çok istidât, hurma ağacı gibi dallarını çıkaramaz da köstebek gibi toprağa delikler açar.”

Kifâyetsiz muhterislerde olduğu gibi, yanlış yöne gelişmiş yetenekler ortaya çıkar. İnsanın gönlünü karanlığa boğan, ufkunu daraltan, görüş mesafesini sıfırlayan dört vasıf var ki, onlardan kurtulmak, güneşe kavuşmak demek. Bu dört huyu bilindik bir misalle zihinlerimize nakşediyor Hazret-i Mevlânâ... Aklı çarmıha geren, karga gibi akıl gözümüzü çıkaran dört huyu, Halil İbrahim -aleyhisselâm-’ın dört kuşuna benzetiyor: Kaz, tavus, karga ve horoz... Her biri, insanın nefsindeki dört huyun timsalidir:

- Kaz; boğaz ve mal hırsını,

- Horoz; şehveti,

- Tavus; makam ve mevkiyi, konumu, halktan saygı görmeyi, şöhreti,

- Karga; sonsuzluk/uzun ömür arzusunu, isteği temsil eder.

Öbür dünyaya, âhirete inanç yetersiz olunca, mal ve yemek hırsı kişiyi aceleyle dünyaya sahip olma çabasına düşürür. Bunun zıddı, temkin ve sükûnetle dünya için çalışmak. “Herkes kendi nasibini yer” sükûneti... “Kâfir yedi karınla yer, mü’min bir karınla” ölçüsü...

“Tatlılarla şekerlerle dolu o mutfak ne güzeldir! Ne güzeldir o din ovasının harmanı! Ne güzeldir gamsız ömür denizi! Yedi deniz, onun yanında bir çiğ tanesidir ancak...” (Mesnevî, 5/387-389)

           

1) Kaz: Mal-mülk edinme ve yemek hırsı... Allah hakkında hüsn-i zan ve emniyet duygusu içinde olmak, acele etmemek, sâkin olmak, ağırdan almak, sabırlı ve mukavemetli olmak, tok gözlü olmak, çokça verici olmak, iffetli olmak, hırstan kurtulmanın alâmetidir. Şeytan, acele ettirip pislik yedirir. Pislik elde ettirir. Ne mertlik bırakır, ne temkin, ne sevap...

*Mesnevî’den pratik bilgi: Hırstan arınıp güzel vasıflarla vasıflanmanın en kolay ve güvenli yolu, sünnete ittibâdır. Sonra nebevî yardım, kişiyi âbâd eder. Kazın sürekli lokma arayarak başı yerde gezdiği gibi, himmeti dünyalığa dair olan nefsin başını yerden kaldırıp onu “Arş’ın kuğusu” yapar.

 

2) Tavus kuşu; makam-mevki, ad-san ve halktan saygı görme arzusu... Nefis ad-san uğruna cilvelenip durur. Sonucunu ve yararını kestiremediği hâlde, iyi ve kötü usûllerle insanları avlar. Nefsin işi-gücü, doğduğu andan itibaren sürekli sevgi tuzağıyla adam avlamaya çalışmaktır. Nice emeklerle gönlüne girdiği dost ve sevdiklerini de kolayca terk eder üstelik... Ömrün çoğu gidip akşam olduğunda bile o hâlâ halkın peşinden koşturmayı sürdürür. Birini yakalar, ötekini salıverir. Sonra başka birinin peşine düşer. Dünyadan habersiz çocukların oyunu gibi zamanını harcar. Elde ettiği baş ağrısından ve ayak bağından başka bir şey olmaz. Eziyeti sınırsız bir av, getirisi ise; yok! Boğazına ip geçirilmiş, darağacına çekilmiş, fakat bir yığın insan ona «işte taç sahibi bir padişah» diyor. Mumdan yapılmış bir ağaç gibi istîdatları yapraksız-meyvesiz... Halkın beğeneceği kılıklara girmiş; dışı süslü, ama Hakk’ın rızâsına aykırı, Hakk’a karşı sevimsiz...

Burada da nefsi aldatan, âhiret duygusunun eksikliğinden kaynaklanan “acelecilik”tir. Peşin elde ettiği nîmetleri tercih etmiş, zâhiri su görünen ateşlere dalmış, ateş görünen sudan mahrum kalmıştır. “Halkın kınaması ve tasdiki”dir bu su ve ateş... Firavun nefis, Nil’e doğru gider, fakat Cehennem’den baş çıkarır. Halil İbrahim’e uysa, ateşe doğru yüz kanatla can atar, Cennet bahçelerinden doğardı.

Çok ilginçtir ki, hevâdan kurtuldukça namaz ve oruç kalitesi artar. Kalitesi ve lezzeti… Akıldır perdelenen çünkü... Akıl, hevânın pençesinden kurtulunca namaz ve oruç, zerre zerre güneşe döner. İstidadı az ise uzun sürer bu nûrlanma, arınma... Ama parlamaya müsait bir istidat ise, kısa zamanda parlak bir aynaya dönüşür.

* Mesnevîden pratik bilgi: Halkın gözünde kıymetli olmanın, makam ve konum sahibi olmanın en kolay ve emniyetli yolu, Allâh’ı, Peygamberini ve dînini sevmektir. Aşkın alâmeti tevâzû, infak ve gözyaşıdır.

* * *

Kulluktaki saltanatı gör! Kesenin ağzını büzüp durma! Duâ et ve ederken de boynunu bük, ellerini kaldır; gör ki, Allâh’ın ihsânı, boynunu bükenlere uçarak gelir. (Devam Edecek)

* * *

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle