Sunuş

Muhterem Okuyucularımız;

Bu sayıda, daha önce vaad etmiş olduğumuz bir konuyu gündemimize taşıdık: Allâh’ın dostu olmak… Kur’ân-ı Kerim çerçevesinde “Allâh’ın velî” kulları ve onların vasıflarını anlatan yazı ile başlayan dosyamız, farklı kalemlerle süslendi. Kâh eskilerden, kâh günümüz velîlerinden iz bırakan güzel insanları sayfalarımıza misafir ettik. Bazen onların hâllerine gıbta edecek, bazen de kendi yaşayışımız dolayısıyla mahcubiyet duyacağız.

Evet, dünya bir ibretler ve örnekler meşheri… Bu ilâhî imtihan sergisinde, kötüler de bulunacak, iyiler ve iyilikler de… Allâh’ın dostları da var olacak, şeytanın muhibleri de… İnsan, her an, bu ikisi arasında seçimler yapacak… Ya kendisine iyileri örnek alıp iyilerden, geride “hoş sadâ” bırakanlardan birisi olacak; ya da kendi nefsini kötülere açarak kendine ve başkasına zulmedenlerden olacak…

Her insan, yaptığı işleri, “iyi” ve “güzel” gördüğü için yapar elbette… Ama “iyilik” ve “güzellik” ölçüsü kimin elinde? Şeytanın, kötü amelleri süslediğini, kötülerin bile “iyi zannederek yaptığı birçok kötülük olduğunu” öğrenince insan, gerçekten neyin iyi, neyin kötü olduğu noktasında tereddütte kalıyor.

Rabbimiz, bizim bu tereddüdümüzü halledecek, bütün şüphe ve kuruntularımızı yok edecek bir rehber vermiş elimize: Kur’ân-ı Kerim. Onun hak ile bâtılı ayıran ölçüleri, hayatımıza aksettiği müddetçe “şer görünen hayırlar” ve “hayır görünen şerler” kalkıyor; hak ve bâtıl birbirinden apaçık bir şekilde ayrılıyor.

Bunun yanında Rabbimiz, lutfu ve merhametiyle, her çağın dilinden konuşan rehberler göndermiş bizlere; Rasuller, nebiler ve Hâtemu’l-Enbiyâ olan Hazret-i Muhammed Mustafa’yı… Onun ölçüleri de hâlen dipdiri… Ancak insanın “örnek görme” ihtiyacını bilen Mevlâmız, her topluma, onun dilinden konuşan güzel insanları da lutfetmiş. Böylece kendisine ulaşan yolları arttırmış ve sebepleri çoğaltmış. Kimsenin mâzereti kalmasın diye…

İşte biz, Allâh’a çağıran, “O’nu hatırlatan”, “kullarını Allâh’a, Allâh’ı da kullara sevdiren”, “kendilerine korku ve hüznün olmayacağı”, “Allâh’ın kendilerinden râzı, onların da Allah’tan râzı olduğu” bu güzide insanların rehberliğine ve dostluğuna muhtacız bugün… Rabbimiz, sayılarını çoğaltsın, bizi de sevdiği, seçtiği bu insanların kervanına dâhil eylesin.

Son olarak Rabbimizin huzuruna mutmain bir kalb ile çıkabilmek için kalbimizi saflaştırmamız, tezkiye etmemiz gerekiyor. Rûhî-i Bağdâdî’nin değdi gibi:

San­ma ey hâ­ce kim sen­den zer ü sîm is­ter­ler

Yev­me lâ-yen­fe­uda kalb-i se­lîm is­ter­ler

(Ey hoca! Mâl ve ev­lâ­dın bi­le fay­da ver­me­ye­ce­ği o he­sap gü­nün­de, san­ma ki sen­den al­tın ve gü­müş is­ter­ler. O gün sen­den istedikleri an­cak kalb-i se­lîmdir.)

 

* * *

Receb Ayı’nı yolcu ettik, Şaban Ayı’na ve Ramazan’a kavuştuk. Peygamber Efendimizin buyurduğu gibi, “Rabbimiz, Şaban’ı bize mübârek kıl ve bizi Ramazan’a kavuştur.” Âmin.

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle