Dert Değil, Derman Ol! Dertlilere Talip Ol!

“Allah versin…”

“Allah yardımcın olsun…”

“Allah şifâ versin…”

“Allah sabır versin…”

Dilimiz alıştığından bu cümleleri gündelik hayatta hep kullanırız. Bir düşünelim; herhangi bir işte çalışırken emeğimizin karşılığını iş yerimiz bankaya yatırıyor, biz de onu oradan çekiyoruz. Şimdi bu ücreti, banka mı vermiş oluyor, patron mu? Banka, burada sadece aracı, kendisine emanet edilen parayı sahibine teslim ediyor. İnsan da böyle değil mi?

Bir fakir, muhtaç görünce; hemen “Allah versin.” deriz. Sanki bize veren kim?! Yine Cenâb-ı Hak değil mi! Kazancımızı, kendimizin mi zannediyoruz?! Hayır! Her şeyin gerçek sahibi O!.. Biz sadece birer emânetçiyiz. Evet, Allah versin. Allah, senin elinle versin. Bir kişinin yarasını sarmaya vesile kılsın… Biz verirken de yine Allah veriyor. Ama bir farkı var; Allah, onu senin elinle verince, Sen Mevlâ’nın rızâsına ulaşmak üzere infâk ettiğin için O da sana verecek; hem daha fazlasını, hem de her şeyden yüce olan rızâsını…

Belki de, “Bende yok ki başkasına vereyim.” diyeceksiniz… Aslında her insan, bir şeyler infak edecek kadar zengindir. Bir lokması olsa, onu bile paylaşabilir. Hiçbir şeye sahip değilse, bir tebessümle, bir çift güzel sözle bile fakirlerin gönlünü alabilir.

Bazen insanın sahip olduğu imkânlar, ortadaki sıkıntıyı telâfî etmeye yetmeyebilir. O zaman o dertle dertlenin ve insanlara o derdi anlatın. Sizin gibi düşünen, sizin gibi hisseden insanları bulun, gücünüzü birleştirin. Öyle ya; bir elin nesi var, iki elin sesi var. Elbirliği ile bir kardeşinin ihtiyacını gidermiş olursun. Yeter ki kayıtsız kalma!.. Zira bir hayra vesile olan, o hayrı yapan gibidir.

Biz burada toklukla savaşıp, nefsimizi azdırırken; açlıkla mücadele eden, kuru ekmeğe muhtaç kardeşlerimiz var, onları da gözetmek lâzım… Cenâb-ı Hak zengine; fakirlerle, muhtaçlarla paylaşsın diye rızkını fazladan veriyor. Bir kuluna, diğer bir kulu vasıtası ile yardım etmek istiyor. İstese herkese eşit miktarda verirdi, fakat o zaman kimse kimseye muhtaç olmaz ve kimse tam mânâsıyla imtihan edilmezdi.

Ayrıca deprem, sel… gibi felaketlere uğramış kardeşlerimize de var gücümüzle yardım etmeliyiz. Bir gün aynı felaketin bizim de başımıza gelmeyeceğini nereden bilebiliriz?! Kendimizi onların yerine koyup, harekete geçmeli, sıkıntılarını giderene kadar maddî ve mânevî olarak destek olmalıyız.

Zor bir işe girişmiş, güç durumda olan kardeşimizi görünce de “Allah yardım etsin.” deriz. Yaratan, kullarını darda bırakmaz; bazen doğrudan yardım eder, bazen de başka bir kulunu imdadına gönderir. Siz de Allâh’ın insanlara gönderdiği yardım eli olabilirsiniz; yeter ki, siz de hizmete tâlip olun. İnsan hizmet etmek istedikçe Allah, onun önünü açar, karşısına fırsatlar gönderir. Elinden geldiğince bir kardeşinin sıkıntısını gider, ona yardım et ki; bedeninin de şükrünü böylece biraz olsun îfâ etmiş olasın. İhtiyacını giderdiğimiz kişi, bizimdir. Bir yüreğe girebilmek, bir gönül fethetmek, bir duâya eklenen bir cümle olmak, dünya ve üzerindeki her şeyden daha güzel değil mi?

Hastalanmış bir kardeşimizi görünce “Allah şifâ versin” deriz. Şifayı verecek olan tabiî ki, Mevlâmızdır! Fakat o kardeşimizle ilgilenip, maddî-mânevî her ne ihtiyacı varsa mümkün olduğunca karşılamalı, moral vermeliyiz ki, iyileşmesinde payımız olsun. Eğer çevremizde hasta yoksa, ara sıra hastaneleri ziyaret edip kimsesiz hastalarla ilgilenip, onların duâsını almalıyız. Bu hem kendi hâlimize şükretmek, hem onlara tesellî olmak, hem de onların duâlarından istifade etmek içindir. Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“Bir hastanın yanına girdiğin zaman, sana duâ etmesini iste. Çünkü hastanın duâsı meleklerin duâsı gibi müstecaptır.” buyuruyor. (İbn-i Mâce, Cenâiz, 1)

Bu sebeple, hasta ziyaret etmek, hem hasta için, hem de bizim için büyük bir hayır kapısıdır. Bu nimetten mahrum kalmayalım.

Bir belâya dûçâr olmuş birisini görünce; “Allah sabır versin.” deriz de, “İçim kaldırmaz böyle şeyleri!..” deyip, oradan uzaklaşmaya gayret ederiz.

Hâlbuki kardeşinin yanında kalıp onunla birlikte ağlasan, sıkıntısını paylaşsan, derdine derman arasan, tesellî etsen, her gecenin muhakkak sabahının olduğunu, sıkıntıların da geçeceğini, sabretmesi gerektiğini hatırlatsan, onun yanında olduğunu, belâlar karşısında tek başına olmadığını hissettirsen ne büyük bir fırsat yakalamış olursun!.. İnsanlar, muzdaripken korumasız ve muhtaçtır. Kendisine uzanan yardım elini, bir ömür boyu unutmazlar. Ayrıca dertli insan, çoğunlukla sağlıklı düşünemez. Daha serinkanlı birisinin onun yanında olup gerektiğinde doğru müdâhalelerde bulunması gerekebilir. Bu hususta Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

 “Her kim bir kardeşi musibete uğradığı zaman onu tesellî ederse, Cenâb-ı Hak, kıyamet gününde ona şeref elbisesini giydirir.” buyurmuştur. (İbn-i Mâce, Cenâiz, 56)

“Merhametlilere, Rahman merhamet eder. Siz yeryüzündekilere merhamet edin ki; göktekiler de size merhamet etsin!” buyuruyor Âlemlere Rahmet Peygamberimiz… (Tirmizî, Birr, 16; Ebû Davud, Edeb, 58)

Dertlilere tâlip olalım kardeşlerim… Yaratan’ın güzelliği hürmetine; bütün yaratılmışlara karşı merhametli olup, onların yaralarını sarma gayreti içinde bulunalım. Bunun âhiretteki faydasını, ancak Cenâb-ı Hak bilir. Biz belki tahayyül bile edemeyiz. Fakat bu dünyadaki birkaç faydasını şöyle sıralayabiliriz:

Birincisi; her insanın çeşit çeşit dertlerinin olduğunu, dertsiz kul olmadığını görüp bu konuda kendini yalnız hissetmiyorsun.

İkincisi, her derdin muhakkak dermanının olduğunu, dertten büyük Mevlâ’nın olduğunu, dertten değil de derdi veren Rahman’dan korkup, O’nun rızâsına muhalif davranmamayı, esas dermanın, derdi verenden istenmesi gerektiğini, derdi verenin dermânı vermeye de muktedir olduğunu öğreniyorsun.

Üçüncüsü, kardeşlerinin sıkıntısını gidermeye çalışırken; kendi derdini unutup, onunla meşgul oluyor ve farkında olmadan kendi derdinin de dermanını buluyorsun. Bu durum narkozla yapılan ameliyata benzer. Acısız, ağrısız… Yalnız kendi sıkıntılarıyla meşgul olanların durumu ise, narkozsuz ameliyata benzer.

Dördüncüsü, bir kişinin derdine derman ararken kazanılan tecrübeler, gün gelir bize de lâzım olur.

Beşincisi, derdine derman olduğun kişilerin fethettiğin gönülleri… Onlardan aldığın samimi duâlar… Hakk’ın katında insanın nâil olduğu ecir ve sevaplar… Dünyadan âhirete uzanan kalıcı dostluklar…

Altıncısı, kendinden büyük dertleri olanları görüp “bendeki de dert mi” deyip haline şükretme imkânı…

Dertlilere tâlip olalım, kardeşlerim... “Allah râzı olsun!” duâsını almanın derdinde olalım inşâallah.

Yâ Rabbi! Derdimize derman arayıp sebeplere sarıldığımızda; esas dermanı verenin Sen olduğunu unutturma!.. Bizleri bâr (yük) değil yâr; dert değil derman olanlardan eyle!.. Âmin!

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle