Sunuş

Muhterem Okuyucularımız;

Ağustos sayısı, sıcak geçen yaz döneminin son sayfası… Bir taraftan tatil programları, bir taraftan geziler, düğünler, cemiyetler… Bir taraftan da kavurucu güneşin altında mahsul devşirme, tarla-tabanla uğraşma zamanı…

İşte böyle bir dönemde, biz de yazın birçok rengini sayfalarımıza taşıdık. “Müslümanın tatili var mıdır, yok mudur? Müslümanların meşrû ölçüler içinde eğlenmesi nasıl olmalıdır?” gibi soruları merkeze alarak günümüzü, insanımızı, ülkemizi ve toplumumuzu tahlil etmeye çalıştık. 

Gördük ki, dün durduğumuz noktada değiliz. Belki olmamamız da gerekiyor. Ancak bugün geldiğimiz nokta, dünden daha mı ileride, işte, bu husus çok tartışmalı… Kültürümüzün, değerlerimizin, şahsiyet ve kimliğimizin müthiş bir erozyonla karşı karşıya olduğu inkâr edilemez bir gerçek… Her geçen gün, üzerine bastığımız, bizi biz yapan değerler, ayaklarımızın altından kayıp gidiyor. Ve maalesef, biz olup biteni uzaktan izleyen bir seyirci gamsızlığı ile seyretmekle yetiniyoruz. Hatta daha da kötüsü, birçok kez ne olup bittiğini fark etmiyoruz bile…

Bu sayıda, ergenlik dosyası ile ilgili bir röportajımız daha var. Yazılarıyla yakından tanıdığınız Âdem Güneş Bey’e sorduk: “Ergen kimdir? Bu dönemin ne gibi belirgin özellikleri vardır? Anne ve babalar, bu dönemi yaşayan çocuklarına nasıl davranmalıdır?” diye… Geçen sayımızda işlediğimiz bu dosyaya teveccühünüz, bu konunun ne büyük ihtiyaç olduğunu göstermiş oldu bize de… İnşallah, bu sayı da dertlerinize derman olur.

Temmuz Ayı’nda Çin’in, Doğu Türkistan ve Uygur bölgesindeki Müslüman kardeşlerimize başlattığı büyük katliâmı “konuştu” bütün dünya… Çin, büyük devlet ve yüzlerce yıldır o mıntıkada yaşayan halklar üzerinde büyük zulümler icrâ etti, etmeye de devam ediyor. Sadece başka ırktan, başka dinden insanlar üzerinde değil, kendi insanına bile merhametsizce zulüm ve katliâm yapmaktan çekinmeyen bir devletten başka ne beklenebilir ki… Ancak vahim olanı, bütün dünyanın bu olaya gözlerini ve kulaklarını tıkamış olması… Hemen herkeste büyük bir devletle kapışma korkusu ya da “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın!..” hesâbı… Biz, Müslümanlar olarak dünyanın her tarafındaki her hâdiseden derece derece mes’ûlüz. “Görmedik, bilmiyoruz!” demek, bizi kurtarmıyor. Hele mazlûmlar, bizim din kardeşlerimiz ise, bir vücudun sâir âzâları gibi haberdar olmalıyız, yaralardan, çilelerden… 

Tabiî haberdar olacağız ve bir şeyler yapacağız, ama önce bir tatilimiz bitsin, hele bir okul ve mesâîlerimiz başlasın, ondan sonra… 

Sizce de, biz bugünün Müslümanları, acıları, vahşet ve katliâmları, böylesine erteleme lüksü olan insanlar mıyız?

Bu ay sonuna doğru, Ramazan Ayı ile de müşerref oluyoruz. Rabbim, bizi Ramazan’dan, Ramazan’ı da bizden hoşnud eder, inşâallâh… Gelecek sayımızda, Ramazan’a özel bir sayı hazırlamayı düşünüyoruz.

“Yâ Rabbi, Şaban’ı bizlere mübârek eyle, bizi Ramazan’a ulaştır!.. Âmin.”

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle