AKSIRMAK (HAPŞIRIK)

İnsanın ara sıra başına gelen hâllerden biri de aksırmaktır. Hapşırık da denilen bu hâl, her sağlıklı insanda görülebilen fizikî bir hâdisedir. Gelin, bu fizikî hâdiseyi, İslâm’ın edebine uygun incelikleriyle birlikte gözden geçirelim:

 

Tıbben Hapşırmanın Tanımı ve Vücuda Verdiği Faydalar

Bilim adamlarının târifine göre, aksırmak; burun zarının ve nefes verme kaslarının sarsıntılı bir hareketiyle havayı bir anda ağızdan ve burundan atma ameliyesidir. Hapşırık sonucu vücudumuzda:

-Beyin damarları genişler,

-Gözyaşı ve sinüs kanalları açılır,

-Kalp damarları genişler,

-Akciğerlerde normal solunumla atamadığımız rezidüel (ölü) hava dışarı atılır,

-Kalbin diyastol (gevşeme) sonu dinlenme süresi artar. Yani kalp milisaniyeler düzeyinde durur ve tekrar çalışmaya başlar,

-Hapşırma esnasında vücutta birikmiş bazı zararlı toksinler dışarıya atılır, böylece vücut rahatlar.

* * *

Aksırma, normal bir düzeyde yerine getirildiğinde faydalı olmakla birlikte, eğer dışa verilmeyip tutulursa, çok ciddî problemler ortaya çıkabilir. Meselâ; kişi, âni bir kalp krizi geçirebilir veya şah atardamarı ve akciğerler, aşırı basınçtan patlayabilir ya da beyne giden kan damarlarının tıkanması sonucu kişi o anda felç geçirilebilir.

Aksırma esnasında gözlerin kapanması da insanoğlu için eşsiz bir nîmettir. Şayet göz kapağımız kapanmamış olsaydı, gözlerimiz yuvalarından fırlar ve neticede kör olurduk.

 

Aksırınca Hamdetmek Nereden Geliyor?

Aksırınca “Elhamdülillâh” demek, Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in tavsiyelerindendir. Bu tavsiyeler, hadîs-i şeriflerde şöyle bildirilir:

“Sizden biriniz aksırdığı zaman, «Elhamdülillâh» desin…” (Buhârî)

“Aksırınca «Elhamdülillâh» diyen kimse, göz ağrısı görmez.” (Taberânî)

“Aksırınca «Elhamdülillâh» demek, her derde şifâdır.” (Hakîm)

Aksırmanın vücudumuza verdiği ferahlığa, zindeliğe, hapşırma esnasında vücudun hayatiyetini sağlayan kalbin bir anlık durup tekrar çalışmasına ve yukarıda belirtilen nice faydalara karşı Rabbimize şükrediyor, bütün bu nîmetlere “Elhamdülillâh” diyoruz.

Görüldüğü üzere, Nebî -sallâllâhu aleyhi ve sellem- hapşıran bir kimsenin Allâh’a hamd etmesi gerektiği üzerinde ısrarla durmuş; hatta unutulduğunda aksırana bunu hatırlatmayı bir vazife saymıştır. Hadîs-i şerîfte şöyle buyurulur:

“Aksıran hamd etmemişse, hatırlatmak için «Elhamdülillâh» de! Çünkü aksıranın hamd etmesi, her derde devadır.” (Deylemî)

 

Hapşırınca “Elhamdülillâh” Diyen Bir Kimseye, Nasıl Mukâbele Edilmeli?

Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- buyuruyorlar ki:

“Sizden biriniz aksırdığı zaman «Elhamdülillâh» desin. Kardeşi veya arkadaşı da ona, «yerhamükellâh» (Allah sana merhamet etsin) diye mukâbelede bulunsun. Aksıran (buna karşılık) , «yehdînâ ve yehdîkümullah» (Allâh’ın hidâyeti, sizin ve bizim üzerimize olsun) desin.” (Ebû Dâvud)

* * *

“Aksıranı teşmît etmek, diş ve kulak ağrısından korur.” (Şir’a)

Hadîs-i şerîflerde, aksıran bir kimseye “yerhamükellâh” demek, “teşmît” olarak isimlendirilir. Teşmît, mü’minler arasında sevgi ve bağlılığın yaygınlaşmasına ve Allâh’ın rahmetine vesîle olur. “Teşmît”in önemini bildiren hadîs-i şerîfler ise şöyledir:

“Aksırıp da, «Elhamdülillâh» diyene «Yerhamükellâh» demek farzdır.” (Buhârî)

“Müslümanın müslüman üzerindeki haklarından biri de, aksırıp «Elhamdülillâh» diyene, «Yerhamükellâh» demektir.” (Buhârî)

Hadîs-i şerîflerdeki emir, âlimlerin bir kısmı tarafından farz-ı kifâye olarak yorumlanırken, bir kısmı tarafından da müstehab olarak açıklanmıştır. Nitekim teşmîtte bulunmayı, Hanefî ve Hanbelî âlimlerinin büyük çoğunluğu farz-ı kifâye sayarken; Şâfî ve Mâlikî âlimleri, “Elhamdülillâh diyene Yerhamükellâh demeyi” müstehab olarak kabul etmişlerdir.

Açıklanan bu hükümler, aksıran kimsenin “Elhamdülillâh” dediği zaman gerekir. Nitekim Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, “Elhamdülillâh” demeyene teşmitte bulunmamıştır. Enes -radıyallâhu anh- anlatır:

Nebî -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in yanında iki kişi aksırdı. Efendimiz, onlardan birine “Yerhamükellâh” dedi, diğerine ise demedi. Kendisine “Yerhamükellâh” demediği kişi:

“−Filan kişi aksırdı, ona yerhamükellah dediniz; ben aksırdım, benim için bunu söylemediniz!..” deyince Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“−O kişi «Elhamdülillâh» dedi, sen ise demedin!..” buyurdular. (Buhârî)

 

Yahudi ve Hristiyanlara Teşmîtte Bulunulur mu?

Ebû Mûsâ -radıyallâhu anh- şöyle anlatır:

Yahudiler, Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in kendilerine “yerhamükümullah” (Allah, sizlere merhamet etsin.) diyeceğini ümit ederek, O’nun duâsına nâil olmak amacıyla yanında yapmacıktan aksırırlardı. Onların bu davranışı üzerine Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“−Yehdîkümullâhi ve yuslihu bâleküm” (Allah size hidâyet versin ve hâlinizi ıslah etsin) buyururdu. (Ebû Dâvud)

Bu hadîs-i şerîf, gayr-ı müslimlere teşmitte bulunmanın meşrûluğunu ifade ettiği gibi, onlara nasıl teşmit yapılacağını da göstermektedir.

Rahmet, mü’minlere has olduğu için, gayr-ı müslimlere hiçbir durumda Allâh’ın rahmeti dilenmez. Onlara en iyi duâ, hidâyetlerini temennî etmektir.

 

Aksıran Kimseye, “Çok Yaşa” Demek Uygun Mudur?

Aksıran kimseye, “çok yaşa” demek, bunun karşılığı olarak da “sen de gör” gibi ifadeler kullanmak, -hapşırıldığında kalbin kısa bir an durması- gerçeğine dayanır.

Hatta eski zamanlarda aksırıldığında rûhun, bedenden dışarı çıktığına inanılırdı. Gerçekten kalbin kısa bir süre durduğunun ispatlandığı günümüzde, bizler, kalbin tekrar çalışmasına “çok yaşa” gibi mânâ yönünden zayıf kelimeler kullanmak yerine, kalbimiz tekrar sapasağlam -eskisi gibi- çalıştığı için “Elhamdülillâh” demeli ve Rabbimize hamd etmeliyiz.

 

Sürekli Aksıran Kimseye Her Defasında “Yerhamükellah” Demek Gerekir mi?

Ebû Hüreyre -radıyallâhu anh- anlatıyor:

Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- buyurdular ki:

“Kardeşine üç kere teşmitte bulun, üçten fazla (hapşırırsa), artık o nezle olmuştur.” (Ebû Dâvud)

Bu rivâyet, aksırana üç kere “yerhamükellâh” deneceğini, hapşırmaya devam ettiği takdirde, bunun nezle veya herhangi bir rahatsızlıktan ileri geldiğini belirtmektedir.

Tirmîzî’den gelen bir rivâyette de:

“Hapşırana üç kere teşmitte bulun. O hapşırmaya devam ederse, artık sen muhayyersin; (yani, artık) dilersen ona teşmitte bulunursun, dilersen bulunmazsın!..” buyurulmuştur.

 

Aksırmanın Edepleri Nelerdir?

Aksırma ânında, etrafa gürültülü bir ses ve tükrük yayılabilir. Bunun için hapşıran kimsenin ağzını eliyle veya herhangi bir şeyle kapatması, hem sağlığa, hem de edebe uygun bir davranıştır.

Ebû Hüreyre -radıyallâhu anh-’ın rivâyet ettiğine göre:

“Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- aksırdığı vakit, elini veya mendilini mübârek ağzının üzerinde tutar; onunla sesini alçaltmaya veya ağzını yummaya çalışırdı.” (Tirmizî)

* * *

Yukarıda açıklanan durumlar, namaz dışında aksırmanın âdâbıyla alâkalıdır. Namazda aksıran bir kimsenin, sessizce “Elhamdülillâh” demesi, namazına bir zarar vermez. Ancak aksıran bir kimseye namaz kılmakta olan bir kimsenin karşılık vermesi, namazını bozar. (Ebû Dâvud)

Yine selâmlaşma âdâbında olduğu gibi, nasıl ki bir kadın, kendisine helâl olmayan erkeklere selam veremiyorsa, kendisine helâl olmayan erkeklere karşı da teşmitte bulunamaz.

* * *

Aksırma gibi farkında olmadığımız bir nîmetle vücudumuza sıhhat veren Rabbimize sonsuz hamd ü senâlar olsun.

 

 

SPOTLAR:

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve selem- şöyle buyurmuştur:

Duâ ederken aksırmak, duânın kabulüne işarettir.” (Taberânî)

 *

Hadîs-i şerîfte buyrulur:

Konuşurken aksırmak, sözün doğruluğuna işarettir.” (Taberânî)

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle