Şa’vâne

Şa’vâne -rahmetullâhi aleyhâ- aslen İranlı olduğu tahmin edilen siyahî bir zâhidedir. Molla Abdurrahman Câmî’nin Nefehât’ında ve İmam Şa’rânî’nin Tabakât’ında zikredilen velîlerden olup, tasavvuf ve sûfî kelimesinin henüz yaygınlaşmadığı, onun yerine “zühd yolu” ve “zâhid” gibi mefhumların kullanıldığı hicrî birinci asrın sonları ile ikinci asırda yaşamıştır.

Dicle Nehri’nin kenarında Übülle kasabasında hayatını sürdürmüş, hac yolculuğu dışında bulunduğu muhitten dışarı çıkmamıştır. Gençlik yıllarından itibaren gönlüne düşen takvâ ve ibadet etme iştiyâkı, Allah Teâlâ’ya karşı muhabbet duymasına ve aynı derecede korku ve hüzün hâli yaşamasına sebep olmuştur.

Bazı zâhidelerin aksine Şa’vâne -rahmetullâhi aleyhâ- dîninin kemâli için evlenmiş ve çocuk sahibi olmuştur. Hayırlı niyetlerle kurulmuş olan bu yuva, onun yoğun mücâhedelerine ve sâlih amellerine engel olmamış, bilâkis mânevî hayatına katkıda bulunmuştur.

Sesi ve nağmesi hoş olan bu güzel hanım, kadınlara vaaz ve nasihatlerde bulunur, güzel sesiyle nutuklar okuyup, tesirli sözler söylerdi. Onun bir özelliği de çok güzel Kur’ân okuması ve şiir kabiliyetinin bulunmasıydı. Kur’ân tilâveti ve şiirleri, sürekli gözyaşları ile karşılanmıştır.

Kendini hep kusurlu bularak az yeme-içme, az konuşma, az uyuma gibi riyâzatlarla nefsini arındırmaya çalışırdı. Sekerât, ölüm, kabir, huzura çıkıp hesap verme gibi âhirete müteallık hâdiselerin hak olduğunu, nefsin ise âhirete ak bir yüzle çıkamayacak kadar kusurlu ve aldanmış bulunduğunu düşünür ve bu düşüncelerle gözyaşlarına boğulurdu.

Allah aşkıyla çokça ağlayıp şöyle derdi:

“-İsterim ki, ağlaya ağlaya gözlerimde yaş kalmasın; sonra kan ağlayayım. O dereceye kadar ki, cesedimde kanı kalmış bir uzvum kalmasın.”

Niye bu kadar çok ağladığını soranlara:

“-Sevgiliye kavuşamayan, ancak kavuşmayı özleyen gözlere ancak ağlamak yaraşır!” derdi.

İbn-i Avn’dan şöyle anlatılır:

“Şa’vâne o kadar ağladı ki, ona:

«-Kör olmandan korkuyoruz!» dedik. Bunun üzerine tekrar ağlamaya başladı ve şöyle dedi:

«-Siz “Korkuyoruz.” mu dediniz?! Allâh’a yemin ederim ki, dünyada ağlamaktan dolayı kör olmak, âhirette ateşten dolayı kör olmaktan benim için daha iyidir!»

Kendisini ziyarete gelen kasabadaki ve civar köylerdeki kadınlar, Şa’vâne’nin hâlinin tesirinde kalır, dünyaya olan bağlılıklarını sorgulama ihtiyacı duyar ve kendi din gayretlerini yetersiz ve zayıf bulurlardı. Onu ziyaret edip duâsını almak isteyenlere çoğu zaman:

“-Şa’vâne kim ki? O isyankâr bir siyah câriye!” cevâbını vermiştir.

Şa’vâne’nin meclisinde âbid ve zâhid kimseler ile gönül ehli zâtlar hazır bulunur, ondan duâ ve hayırlı teveccühler isterlerdi. Evliyâullâhın büyüklerinden kabul edilen Fudayl bin Iyâz da bu sâliha hanımı ziyaret edip, kendisinden mânen istifade etmek istemiştir.

Übülle halkının hanımları, kendileri için büyük bir nîmet olan bu sâliha hanımın hizmetini görmek arzusuyla âdeta birbirleri ile yarışmışlardır. Kürdiyye isminde kendini Allâh’a adayan genç bir zâhide hanım, sürekli onunla yaşamış ve Şa’vâne’nin hizmetinde bulunmuştur.

Şa’vâne’ye hizmet edenlerde dahî ayrı bir hâl görülmüş, onun mânevî hâlleri kendisinin yakınında bulunup hizmet edenlere de sirâyet etmiştir. Kürdiyye’ye:

“-Şa’vâne’nin hizmetinden ne fayda gördün?” diye sorduklarında şöyle cevap vermiştir:

“-Ben onunla görüşmeye başladıktan sonra dünya benim dostum olmaktan çıktı. Rızık için hiç gam duymadım. Dünya ehli olan büyükler, gözümde küçük göründü. Mü’minlerden kimseyi hakîr görmedim.”

Şa’vâne’nin insanların gözü önünde bulunmadığı zamanlarda nelerle meşgul olduğunu soran ziyaretçilere Kürdiyye şu cevâbı vermiştir:

“-Onun geceleri ibadet, duâ ve zikirle geçmektedir.”

Hanımlar toplanıp nasihat istediklerinde, onlara:

“-Ey ölülerin çocukları!”, “Ey ölülerin kardeşleri!” gibi hitaplarla onları îkaz eder, en değişmez gerçek olan ölümü hatırlatarak kıymetli nasihatlerde bulunurdu. Nitekim kendi hayatını göz önüne getiren mü’mine hanımlar, Şa’vâne’nin ne kadar doğru söylediğini fark ederlerdi. Evet, kiminin dedesi, ninesi, kiminin anne-babası, kiminin ağabeyi, kız kardeşi ansızın gelen ölüme teslim olmuşlardı. Sıra, bir gün elbette kendilerine de gelecekti. Dünya telâşı içinde unutulup giden bu hakikat için söylenen o hitaplar, sanki hedefine saplanan bir ok gibi yerini bulmaktaydı.

Hak yolunda, havf ve recâ arasında hayat süren İslâm’ın güzide hanımlarından Şa’vâne Vâlidemiz’in şefaat ve himmetlerini niyâz ederiz…

Allah Teâlâ’nın “Ey îman edenler, Allah’tan korkun ve sâdıklarla beraber olun.” (et-Tevbe, 119) emrince, gerektiği gibi sâdık ve sâlih kullardan olamasak da, en azından Rahmân’ın sâdık bir kuluna hizmette bulunarak Kürdiyye Hanım gibi hizmet ehli, sâlih ve sâdık mü’minlerden olmak duâsıyla…

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle