ŞAKALAŞMAK -1-

Mizah veya latîfe gibi kelimelerle de ifâde edilen şaka, genellikle güldürme ve eğlendirme gâyesiyle, insanları rahatlatma, gönüllere ferahlık verme, dostluk ve muhabbeti geliştirmek niyeti taşıyan söz veya davranışlardır.

İslâm Dini belirli ölçüler çerçevesinde kalınmak şartıyla, mizah ve şakalaşmaya izin vermiştir. Gelin bu ölçüleri, Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in ve ashabı kiramın hayatından örneklerle birlikte öğrenelim…

 

Peygamberimiz de Şaka Yapardı

Şakayı, ciddiyetsizlik ve hafiflik olarak telakki eden kimselerin aklına:

“-Peygamber de şaka yapar mı hiç?!” gibi bir sorunun gelmesi yersiz değildir. Ancak kişinin böyle bir soru sormak yerine:

“-Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- niçin ve nasıl şaka yapardı? Şakalarının arka planında yatan gerçek ne idi?” diye sorması daha yerinde bir davranış olacaktır.

Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in dış görünüşü son derece heybetli idi. O’nu ilk görenler ve iç âlemini çok yakından tanımayanlar; hep korkuya kapılıp titremişler, dilleri tutulup konuşamamışlardır. Böyle durumlar karşısında, muhatabını yatıştırmak için Fahr-i Kâinât Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bazen:

“-Ben ne bir kralım, ne de bir zorbayım; bil’akis, Mekke’de, et kurusu yiyen Kureyşli bir kadının oğluyum!” buyurmuştur. (İbn Mace, Sünen, II, 1100, no:3312)

Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’le yeni karşılaşanların bu hâli bir yana, devamlı olarak onunla beraber olanlar da O’na olan tazim duygusundan dolayı başlarını kaldırıp mübarek yüzlerine bakamamışlardır. Bu hakikati Amr ibn’ül As -radıyallâhu anh-, âhir ömründe şu kelimelerle ifadelendirmiştir:

“-Eğer bugün bana: «Bize Rasûlullâh’ın vücut yapısını anlat!» deseler, inanın beceremem.” (Müslim, Sahîh, c: I, sh: 112)

Kısaca ifade etmek gerekirse, Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in gerek yaratılışındaki heybetli hâli, gerekse ilâhî vahyin muhatabı oluşu, O’nu, diğer insanlardan farklı bir konuma oturtmuştu. Bu sebeple tevazu ve şaka, belki de Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in bu konumunu perdelemek (gizlemek) ve sıradan insanlara daha da yaklaşmak için takındığı bir tavırdı. (Ayrıntı için bkz: Peygamberimiz’in Şemâili, Prof. Dr. Ali Yardım, Damla Yayınevi, s. 305-306)

* * *

Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in yaptığı şakalardan birkaç tanesi şöyledir:

Bir gün Ümmü Eymen -radıyallahu anha-, Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e gelerek:

“-Yâ Rasûlallâh! Kocam sizi evimize dâvet ediyor.” dedi. Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“-O da kim; hani şu gözlerinde beyazlık olan adam mı?” dedi.

Ümmü Eymen -radıyallâhu anha-:

“-Ey Allâh’ın Rasûlü! Kocamın gözlerinde beyazlık yoktur, (yani o ayıplı değildir).” dedi. Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“-Evet, evet! O’nun gözlerinde beyazlık vardır.” deyince, kadıncağız:

“-Vallahi yok, yâ Rasûlallah!.” dedi, Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-gülümsedi ve:

“-Hiçbir insan yoktur ki, onun gözünde beyazlık olmasın.” buyurdu. (Gazâlî, İhya-i Ulûmuddîn, c: III, Mizah, sh: 283)

* * *

Bir defasında da, ihtiyar kadının biri, Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e gelerek:

“-Yâ Rasûlallah! Beni cennetine koyması için Allâh’a duâ ediver!..” dedi. Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de:

“-İhtiyar kadınlar cennete giremezler.” buyurdu.

Verilen cevabın nüktesini anlamayan kadıncağız üzüldü ve ağlayarak oradan ayrıldı. Nebi -sallâllâhu aleyhi ve sellem- yanındakilerden birisini arkasından göndererek:

“-Söyleyin ona! Koca karılar, cennete, ihtiyar olarak girmezler. Zira, Allah Teâlâ Kur’ân-ı Kerim’de, «Gerçekten Biz, hûrîleri (cennet kadınlarını) bambaşka bir biçimde yeni yarattık. Onları, eşlerine düşkün ve yaşıt bâkireler kıldık.» (Vâkıa, 35-37) buyurulmuştur.” diye haber göndermişti. (Gazâlî, İhyâ, c: III, sh: 282)

* * *

Enes bin Malik -radıyallâhu anh- da şöyle anlatır:

Adamın birisi, Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e gelerek:

“-Ey Allâh’ın Rasulü, bana, beni taşıyacak bir deve ver.” dedi. Nebî -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, bunun üzerine adama:

“-Ben seni, dişi devenin yavrusuna bindirmek istiyorum.” dedi. Adamcağız:

“-Yâ Rasûlallâh! Ben devenin yavrusunu ne yapayım; o beni taşıyamaz ki!..” deyince, Rasul-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“-Hiçbir deve yoktur ki, başka bir devenin yavrusu olmasın!..” buyurdular. (Tirmizî, Birr 57; Ebu Dâvud, Edeb 92)

Görüldüğü üzere, Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in yaptığı şakalar hakikat yönü bulunan tarzda idi. Bu da gösteriyor ki, doğruluktan ayrılmamak şartıyla bir mü’minin belli ölçüler dâhilinde şakalaşması güzel görülen bir davranıştır. Bu hem insanı dinlendirir, hem de insanlar arasındaki sevgi ve muhabbetin ziyâdeleşmesine vesîle olur.

 

Sahâbe-i Kirâm Efendilerimiz de Şakalaşırlardı

Ashâbın hayatlarına baktığımızda Ebû Hüreyre, Nuayman, Abdullah bin Huzâfe, Zeyd bin Sâbit, Büreyde el-Eslemî, hatta Hazret-i Ömer’in bile şakalarına rastlarız. Evet, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimizin ashâbı, kendi aralarında şakalaşırlar, hatta birbirlerine kavun karpuz kabuğu atarlardı. Fakat prensipler karşısında hemen ciddileşirler ve önemli bir iş ortaya çıktığında, şakayı bırakıp o işin gereğine uygun tarzda vakarlarını takınırlardı. (Buhârî, Edeb)

Hatta ashabı göremeyen üçüncü nesil (etbâu’t tâbiîn), sahabîlerin şaka yaptıklarına inanamayarak, sahabîyi gören ikinci nesilden (tâbiûn) Muhammed bin Sîrîn’e şöyle sormuşlardı:

“-Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in ashâbı da şaka yapar mıydı?”

İbn Sîrîn’in verdiği cevap ise:

“-Onlar da insandı.” şeklinde olmuştur. (Heysemî, Mecme’uz-Zevâid, VIII, 89)

* * *

Aynı şekilde, İslâm’ın ikinci nesli olan tâbiûndan bazıları, Abdullah bin Ömer -radıyallâhu anhümâ-’ya şöyle bir soru yöneltmiştir:

“-Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in ashâbı güler miydi?”

Bu sahabînin verdiği cevap da aynı üslûptadır:

“-Evet!.. Fakat onların kalplerinde, dağlar gibi, sarsılmaz îmânları vardı!..” (Abdullah Siracüddin, Seyyidünâ Muhammedun Rasûlullah, sh: 159)

* * *

Ümmü Seleme -radıyallâhu anha- anlatıyor:

Hazret-i Ebubekir -radıyallâhu anh- ticaret maksadıyla, Aleyhissalatu vesselâm’ın vefatından bir yıl önce Busra’ya kadar gitmişti. Beraberinde Nu’aymân ve Suvaybıt ibni Hermele -radıyallahu anhümâ- da varlardı. Bunlar, Bedir gâzilerindendi.

Nu’aymân -radıyallâhu anh- erzakları gözetiyordu. Hazret-i Suvaybıt, mizahı seven, şakacı birisiydi. Nuayman’a bir ara:

“-Bana yiyecek bir şeyler ver!” dedi. O ise:

“-Bekle de Ebubekir gelsin!” diye karşılık verdi.

Suvaybıt (biraz öfkelenerek):

“-Vallahi seni kızdırmasını ben bilirim!” dedi.

Bir müddet sonra onlar bir topluluğun yanına uğradılar. Suvaybıt -radıyallâhu anh- onlara:

“-Benim bir kölem var, satın alırsanız (ucuza vereceğim).” dedi. Onlar da:

“-Alırız!” dediler. Suvaybıt:

“-Ancak şimdiden söyleyeyim, kölem çenebazdır, o size: «Ben hür kimseyim, (köle değilim)!” diyecektir. Eğer o böyle dedi diye almaktan vazgeçecekseniz, alıcı olup da kölemle arama fesad sokmayın!..” dedi. Onlar:

“-Hayır! Biz onu senden satın alacağız!..” dediler ve pazarlık edip on deve mukabili Nu’ayman -radıyallâhu anh-’ı satın aldılar. Sonra yanına gelip boynuna sarık (veya ip) bağladılar. Nu’ayman -radıyallâhu anh-:

“-Bu adam sizinle alay ediyor; ben hürüm, köle değilim.” dedi. Adamlar da:

“-Senin böyle söyleyeceğini efendin bize haber vermişti, yalanlarınla bizi kandıramazsın!..” dediler ve Nuayman -radıyallâhu anh-’ı alıp götürdüler.

Derken Hazret-i Ebûbekir geldi. Durumu kendisine haber verdiler.

Hazret-i Ebubekir, o kavmin peşine düştü, develerini geri verdi ve Nu’âyman’ı kurtardı. Rasulullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in yanına döndükleri zaman hâdiseyi haber verdiler. Bu hadiseye Aleyhissalatu Vesselâm Efendimiz ve ashabı bir yıl güldüler.” (Kütüb-i Sitte, Prof. Dr. İbrahim Canan, Edep Bölümü, 17. cild, sh: 494)

 Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in bu duruma gülmesi, böyle bir şakayı onaylamak, böyle şakaların da yapılabileceğine izin vermek anlamına gelmez. Zira bu şaka, çok ağır bir şakadır. İlk bakışta baştan beri dikkat çektiğimiz îtidal ölçüsüne burada riâyet edilmediği düşünülebilir. Fakat öyle değildir. Bu şaka, Nu’ayman el-Ensârî’nin îtidaline uygundur. Zira bu sahabi, ağır şakalarıyla tanınan bir sahabî olduğu için, böyle bir şakayı arkadaşlarına göre çoktan hak etmiştir. Yani îtidal noktası; kişilere, mesleklere, şartlara göre değişebilir.

* * *

Ashabı kiram efendilerimiz, belli ölçüler dâhilinde Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e bile şaka yapmışlardı. Anlatıldığına göre, Nuayman -radıyallâhu anh-, Medine’ye turfanda veya iyi bir şey gelince onu veresiye alır, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e “hediye” olarak götürürdü. Ödeme zamanı gelince de, Aleyhissalâtu vesselâm’a giderek kendisinin takdim ettiği “hediyesi”nin borcunu, dükkan sahiplerine ödemesini isterdi. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz:

“-Sen onu bana hediye etmiştin, ne oldu?” deyince de:

“-Bu güzel şeyi sana lâyık gördüm, ancak param olmadığı için alamayacağımdan, ben de böyle yaptım.” derdi.

 Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Nuayman -radıyallâhu anh-’ı ve şakalarını hep gülerek karşılar ve ona hiç kızmazdı.

* * *

Hazret-i Süheyb -radıyallâhu anh- şöyle anlatır:

“Gözüm ağrıdığı bir zaman hurma yiyordum. Bunu gören Rasûlullâh:

“-Gözün ağrıdığı hâlde hurma mı yiyorsun?” dedi. Ben de:

“-Ancak ben ağrımayan tarafı ile yiyiyorum, ey Allâh’ın Rasûlü!..” cevabını verince, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- azı dişleri görünecek derecede tebessüm etti.

* * *

Görüldüğü üzere sınırları aşmamak, başkasını incitmemek şartıyla, az ve yerinde yapılan bu tür şakaları Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de tasvip etmiş ve güzel görmüştür. (Devam Edecek)

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle