ÜZERİMİZDEKİ İLÂHÎ TEMİNAT: NAMAZ

Namaz, çok mühim bir ibâdettir. Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur:

“Allah, beş vakit namazı kulları üzerine farz kılmıştır. Kim, güzel bir şekilde abdestini alır, beş vakit namazını kılar, rükûunu ve secdesini tam yapar ve huşû ile onları yerine getirirse, Allah Teâlâ katında o kimseye bağışlanma vaadi vardır. Kim bunları yapmazsa, Allah Teâlâ katında o kimseye verilmiş bir ahit yoktur. Dilerse onu bağışlar, dilerse azab eder.” (İbn-i Mâce, H. no: 1401)

Bu hadîs-i şerifte açıkça zikredildiği üzere, namaz, kadın-erkek bütün Müslümanlara farz kılınmıştır. Ancak bu farzı işleyiş şeklinde dikkat, itinâ ve ihtimam, en az onun îfâ edilmesi kadar ehemmiyetlidir. Peygamber Efendimiz, namaza önce “güzel bir abdest” almakla başlamış, sonra da tâdil-i erkân üzere, yani huşu içerisinde rükûyu ve secdeyi “tam” yapmanın lüzumuna işaret etmiştir.

Gerçekten Allah Dostlarının, diğer insanlar arasında seçilip yücelmesinin en büyük sebebi, sadece emredilmiş ibâdetleri yerine getirmesi değildir. Bilakis, o ibâdetleri, büyük bir aşk, vecd, ihtimam, hürmet ve huşû ile yapmasındadır. Çünkü daha önceki yazılarımızda da ifade ettiğimiz gibi, ibadetlere devam insanı cennete, ibâdetlere ihtimam ve hürmet ise, kulu Rabbine götürür.

Eğer kul, “Bunu, bana Rabbim emretti.” duygu ve düşüncesiyle ibâdetlerine azamî gayret ve özeni gösterirse, bu hassasiyeti, Rabbimizin rızâsına vesile olur.

Namaz ibâdeti, Kur’ân-ı Kerîm’de yüzlerce âyette zikredilmiş ve Peygamber Efendimiz de bu ibâdetin şekli ve faziletleri hakkında yine yüzlerce hadîs-i şerîf beyân etmişlerdir. Teberrüken bu hususta birkaç hadîs-i şerîfi daha zikredelim:

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bir gün ashâbına:

“Sizden birinizin kapısının önünden bir nehir aksa ve her gün beş kere bu nehirde yıkansa, kendisinde kir diye bir şey kalır mı?” diye sormuş.

Onlar da:

“-Hayır, kalmaz yâ Rasûlallâh!” demişler. Bunun üzerine Rasûl-i Ekrem Efendimiz:

“-Beş vakit namaz da böyledir. Suyun kirleri temizlediği gibi günahları temizler.” buyurmuş. (Buhârî, Mevâkit, 6)

Başka hadîs-i şerîflerde de şöyle buyrulmuştur:

“Şunu biliniz ki, amellerin en hayırlısı namazdır.” (Tirmîzî, 2749; İbn-i Mâce, Tahâret, 4)

“Namazın ilk vaktinde Allâh’ın rızası, son vaktinde de Allâh’ın affı vardır.” (Tirmîzî, 172)

“Namazınızı, benim kıldığım gibi kılın!..” (Buhârî, Ezan, 18)

Son bir hadîs-i şerif daha naklederek bu bahsi bitirelim:

“Param parça edilsen ve (ateşte) yakılsan bile Allâh’a hiçbir şeyi ortak koşma ve hiçbir farz namazı bile bile terk etme. Çünkü kim bir farz namazı, kasıtlı olarak bırakırsa, zimmet (ilâhî teminât) kendisinden uzaklaşmış olur. İçki de içme, çünkü içki her şerrin anahtarıdır.” (İbn-i Mâce, 4034)

Peygamber Efendimizin namazı terk etmeyi, şirk ile birlikte zikretmesi ve ikisinden de aynı şiddetle uzak durmamızı istemesi çok ibretlidir. Demek ki, namaz, ihmale gelecek, terk edilecek bir ibâdet değildir. Eğer insan, Müslüman olduğu hâlde, namazı bile bile terk etmeye başlamış veya namaz kılmamayı bir alışkanlık hâline dönüştürmüşse, Cenâb-ı Hakk’ın onun üzerindeki yardım, destek ve muhafazasını kaybetmesinden korkulur.

Rabbimiz, güzelce abdest alıp namazı hakkıyla ikâme eden ve kendi rızasını kazanan sâlih ve sâliha kulları arasına bizleri de katsın. Bizi, namazın kendisinden şikâyetçi olduğu kullardan olmaktan muhafaza etsin. Namazımızı, Rabbimiz katında bize şefaatçi kılsın. Âmin.

PAYLAŞ:                

Zahide Topcu

Zahide Topcu

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle