Ruhsuz Beden

Duâ… Duâ, kulluğun özüdür. Duâ, insanı Rabbine yaklaştırır. Duâ, bütün ibâdetleri içine alır. Duâ, Rabbimize karşı acziyetimizin farkında olmamızı sağlar, kulluk şuurumuzu artırır. Duâ, belli bir yeri ve zamanı olmayan, her an her yerde yapılabilecek en kolay ibadettir.

Mademki öyle; ibadet etmeye başlarken, önce dilimizi duâya alıştırmalıyız. Duânın vakti-zamanı yoktur. Tabiî ki bazı zamanlarda, âdâbınca edilen duâlar daha makbuldür; fakat her vakitte ve her durumda duâ edilebilir. Duânın yaşı da yoktur. Meselâ çocuklarımızı yedi yaşında namaza alıştırmaya başlamamız tavsiye edildiği gibi, onlar ilk cümlelerini kurmaya başladıkları zaman dillerini de duâya alıştırabiliriz. Böylece çocuk, ömrü boyunca mülkün gerçek sahibi Rabbinden istemeye alışacak ve yaşı ilerledikçe; “Sebeplerin de bir Yaratan’ı var!” düşüncesi gönlüne yerleşerek sebeplerden medet ummayacak!..

Doğru konuşmasını bilen herkes, duâ etmesini de bilir. Yeter ki, dilimizi, hayırlı duâya ve hep hayır konuşmaya alıştıralım. Sözlerimiz, kalbimizin aynasıdır. Ecdâdımız, sinirlendiği kişiye bile, “Allah senin derdini alsın, Allah senin hayrını versin, Allah iyiliğini versin…” diyerek hayır duâ edermiş. Bu ne güzel bir kulluktur ve ne güzel bir lisan terbiyesidir.

O hâlde önce kendimiz, dilimizi duâya alıştırmalı ve başta âilemiz olmak üzere bütün çevremize örnek olmalıyız.

Bir de çocuklarımız bir şey istediği zaman, onları Allâh’ın mutlak ilim ve kudretine sevk etmeye çalışmalı ve:

“-Ben de âciz bir kulum… Senin bu isteğini karşılamaya gücüm bazen yetmeyebilir. En iyisi, Allah’tan iste!.. O her şeyin en hayırlısını, en iyisini verir.” demeliyiz. Böylece hem kendi kulluk ve acziyetimizi itiraf etmiş, hem de çocuklarımızı Allâh’ın sonsuz kudret ve hikmetini düşünmeye götüren bir meziyet kazandırmış oluruz. Bu da insanın kulluk şuurunun oluşmasına büyük bir fayda sağlar.

Duâ, insanın Cenâb-ı Hak ile konuşmasıdır. Sık görüştüğümüz kişilerle samimi olduğumuz gibi; duâ eden kul da Rabbine yaklaşır, O’nunla konuşur, zamanla aralarında derin bir muhabbet hâsıl olur. Bunun tadını alan kul; hep Mevlâ’sıyla beraber olup dertleşmek ister. Bazen namaz ile bazen tesbih, bazen de Kur’ân-ı Kerîm ile… Yani çeşitli vasıtalarla Rabbinin huzuruna çıkmak için fırsat kollar. Zira ettiği duâlar hürmetine o kişiye diğer ibadetler de nasip olur.

Namazlarını vaktinde kılmaya alışmış bir kişi; ezan vakitlerini kollar, âdeta “kalbi mescidde asılı kalmış gibi” câmide Rabbinin huzuruna duracağı anları sayar durur.

Duâ, insanın Cenâb-ı Hakk’ı sevmesine ve kulun Allah katında mevkiinin yükselmesine vesîledir. Nitekim âyet-i kerîmede şöyle buyrulmaktadır:

“Duânız (ibâdetiniz) olmasa, Rabbim size ne diye değer versin?!” (el-Furkân, 77)

Demek ki, ettiğimiz duâlar ve yaptığımız hayırlı ameller nisbetinde seviyor bizi Rabbimiz… Sevdiği, değer verdiği kulunu da huzuruna almakla nasiplendiriyor. Dolayısıyla ihlâsla yapılan ibadetlerin alışkanlığı da bu şekilde başlıyor. Nasıl çok sevdiğimiz kişilerle sık görüşmek isteriz; Rabbimiz de sevdiği kullarını fazlaca huzuruna alarak, farz ibadetler hâricinde nâfilelerle de nasiplendirir.

Ağzı duâya, gönlü kulluğa alışmış, nerden ve nasıl isteyeceğini bilen kişiye diğer ibadetler zor gelmez. Hattâ hava ve suyun hayat kaynağı olması gibi; rûhunun huzuru için de ibadete muhtaç olduğunun farkında olur.

Zaten duâsız ibadet, ruhsuz beden gibi şekilden ibarettir. Namaz kılıp da ardından el açıp duâ edilmediği vakit; bir bakıma eksik kalır o namaz…

Ettiğimiz duâlar hayrımıza vesîle olur. Ettiğimiz duâlar sayesinde kötülüklerden korunuruz. Zira duâ, mü’min için bir kalkan, yerine göre de silahtır. Duâ, ibadetlerin kabulüne sebeptir. Çünkü ibadetlerimiz de duâlarımız gibi kabûle muhtaçtır.

Duâ etmeyi terk eden kişi, zamanla ibadetlerinde gevşeklik gösterme tehlikeyle karşı karşıyadır. Hasan Basrî -kuddîse sirruh- belki de âhirzaman ümmetini kastederek şöyle demiştir:

“Ey insanlar! Duâlarınız kabul olunmayacak diye korkmuyorum, duâ edemez hâle gelmenizden korkuyorum.”

Yâ Rabbi!.. Bizleri Sen’den başkasına el açtırıp, muhtaç etme. Bizi duâ etme nimetinden mahrum bırakma. Ettiğimiz duâlar hürmetine, bizleri huzuruna kabul buyur. İbadetlerimizi duâlarımızla taçlandırmayı, kulluğumuzu Senin emrettiğin gibi yapmayı ve sonunda rızâna nâil olabilmeyi cümlemize nasip eyle!.. Âmîn!..

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle