Peygamber Efendimizin Mübarek Şemail-İ Şerifeleri

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimizin beden ve ahlâk özelliklerini anlatan çeşitli kitaplar ve hadîs-i şerîfler vardır. Biz de bu yazımızda muhtelif rivâyetlerde geçen bu özellikleri şöyle hülâsâ edebiliriz:

Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- uzuna yakın, orta boylu idi. Yaratılışı fevkalâde dengeli olup mütenâsip bir vücûda sahipti. Göğsü geniş, iki omuzlarının arası açıktı. İki kürek kemiği arasında nübüvvet mührü vardı. Kemikleri ve eklemleri irice idi. Teni gül gibi pembemsi beyaz, nûrânî ve parlak, ipekten yumuşaktı.

Mübârek vücûdu dâimâ temiz idi ve râyihası ferahlık verirdi. Koku sürünsün veya sürünmesin, teni ve teri, en güzel kokulardan daha ayrı bir letâfette idi. Bir kimse O’nunla musâfaha etse, bütün gün O’nun latîf kokusunun hazzını duyardı. Sanki gül, kokusunu O’ndan almıştı. Mübârek elleriyle bir çocuğun başını okşasalar, o çocuk, güzel kokusuyla diğer çocuklardan ayırt edilirdi. Ebû Cuheyfe -radıyallâhu anh- şöyle anlatır:

“Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- öğle sıcağında Bathâ Vâdisi’ne gitti. Abdest aldı, (seferde olduğu için) öğleyi ve ikindiyi ikişer rekât kıldı… Namazdan sonra insanlar kalktılar ve Allah Rasûlü’nün elini tutup yüzlerine sürmeye başladılar. Ben de O’nun elini tuttum ve yüzüme koydum. Bir de ne göreyim, O’nun mübârek eli kardan daha serin ve kokusu miskten daha güzel!” (Ahmed, IV, 309)

Varlık Nûru, terlediği zaman mübârek teni, gül yaprakları üzerindeki şebnemleri andırırdı. Sakalı gür idi. Uzattığı zaman, bir tutamdan fazla uzatmazdı. Vefât ettiklerinde, saçlarında ve sakallarında yirmi kadar beyaz vardı. Kaşları hilâl gibi olup iki kaşı arası birbirinden uzakça ve açık idi. İki kaşı arasında bir damar bulunuyordu ki, Hak için öfkelendiği zaman kabarırdı. Dişleri inci gibi olup dâimâ misvak kullanır ve sık sık kullanılmasını tavsiye ederlerdi.

Kirpikleri uzun ve siyah idi. Gözleri büyükçe, siyahı tam siyah, beyazı tam beyaz idi. Sanki gözlerinde kudret eliyle ezelde çekilmiş bir sürme vardı. Müstesnâ rûhî yapısının kemâli gibi, vücut yapısının cemâli de eşsizdi.[1] Sîmâsı, geceleyin ayın on dördü gibi parlardı. Hazret-i Âişe -radıyallâhu anhâ- buyururlar ki:

“Rasûlullâh’ın yüzü o kadar nûr saçardı ki, gece karanlığında ipliği, iğneye O’nun yüzünün aydınlığında geçirirdim.”

İki kürek kemiği arasında nübüvvetine dâir ilâhî bir nişan vardı. Birçok sahâbî, onu öpebilmenin hasretiyle yaşardı. Vefâtı sırasında bu mührün gayb âlemine gitmesi, irtihâlinin tasdîki oldu.[2]

Mübârek ve nûrânî vücûdu vefâtından sonra hiçbir değişikliğe uğramamıştı. Hazret-i Ebû Bekir -radıyallâhu anh-, mahzun, müteessir, mağmum, gözü ve gönlü yaşlı bir şekilde “Varlık Nûru”na nazar ederek:

“Hayâtın gibi vefâtın da ne güzel yâ Rasûlallâh!..” dedi ve mübârek alınlarına dudaklarını değdirdi.[3]

 

[1] Bkz: Hâkim, III, 10; Ahmed, I, 89, 96, 117, 127; IV, 309; İbn-i Sa’d, I, 376, 412, 420-423; II, 272; İbn-i Kesîr, el-Bidâye, VI, 31-33; Tirmizî, Şemâil, s. 15.

[2] (Tirmizî, Şemâil, s. 15; İbn-i Sa’d, II, 272; İbn-i Kesîr, el-Bidâye, V, 231

[3] İbn-i Sa’d, II, 265; İbn-i Ebî Şeybe, Musannef, III, 57.

PAYLAŞ:                

Zahide Topcu

Zahide Topcu

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle