Kış Aylarında Nasıl Beslenmeliyiz?

 Havaların soğuması ile birlikte bağışıklık sistemimiz de kuvvetten düşmüş olur. Hâl böyle olunca yakamızı bırakmayan, grip, soğuk algınlığı, bronşit gibi hastalıklar da ortaya çıkmaya başlar. Peki, bu durumdan kendimizi nasıl kurtarabiliriz? Bu yazımda sizlere bilhassa kış aylarında hangi gıdaları tüketmeye îtina göstermemiz gerektiği hakkında bilgiler paylaşacağım.

İlk olarak kışın saldırıya geçen ve bağışıklık sistemimizi çökerten hastalıklara karşı yapabileceğimiz en iyi şey, vitaminler ve mineraller açısından zengin gıdalarla beslenmektir. Bunun için antioksidan içeren gıdalardan faydalanmalıyız.

Vitaminlerden A, C, E; minerallerden ise “selenyum” ve “çinko” ihtiva eden gıdalara yönelmek, doğru bir yaklaşımdır. Bu vitamin ve mineralleri bünyesinde zengin bir şekilde bulunduran sebzeler; brokoli, lahana, brüksel lahanası, kırmızı lahana, karnabahar, havuç, marul, yeşil biber, roka, sarımsak, soğan; meyvelerden ise, portakal, mandalina, greyfurt, kivi ve elmadır. Bunları tüketmek, doğru bir beslenme seçimi olacaktır.

Kış mevsiminin gelmesiyle beraber, vücudumuz Güneş ışınlarından mahrum kalmaktadır. Bu durumda D vitamini ihtiyacımız artmaktadır. Çünkü D vitamini, Güneş ışınlarıyla deri tarafından üretilen bir vitamindir ve gıdalarda pek fazla bulunmaz. Ama kış aylarında başlayan balık mevsimi ile birlikte, omega-3 yağ asitlerini alarak D vitamini açığımızı bir nebze kapatabiliriz.

Hem faydaları, hem de lezzeti ile bilinen balık etini, imkânlar dâhilinde, haftada 2-3 kez tüketmemiz yeterlidir. Bu derya kuzusunun faydaları saymakla bitmez. Bir taraftan kalp sağlığımızı korumaya yardım eder, diğer taraftan kemiklerimizin Güneş’in eksikliğini (D vitamini yetersizliği) daha az hissetmesini temin eder. Balık eti, D vitamininin yanı sıra beyin fonksiyonlarının gelişimi için lâzım olan “çoklu doymamış yağ asitleri (omega 3), kalsiyum, fosfor, selenyum ve iyot mineralleri” ile E vitamini için de iyi bir kaynaktır.

Yaz mevsiminde kazandığımız ve kışın tekrar kaybettiğimiz güzel alışkanlıklardan biri de su içmektir. Suyun vücudumuz için faydalı olduğunu biliriz. Öyleyse neden hâlâ bu mûcizevî gıdayı gerektiğinden daha az tüketiriz? Şimdi faydalarını hatırlayacak olursak, belki de bu yanlış alışkanlığımızdan vazgeçeceğiz:

Su, vücut ısımızın dengede tutulmasını sağlar. Yeterli miktarda sıvı aldığımızda vücutta oluşan toksinlerin, yani zararlı unsurların atılmasını, vücut fonksiyonlarının düzenli çalışmasını, metabolizma dengesinin sağlanmasını temin ettiği gibi vücutta pek çok biyokimyasal reaksiyonun gerçekleşmesinde de son derece önemli rol oynar. Bu sebeple her gün en az 2-2.5 litre (12-14 su bardağı) su içmemiz gerekmektedir.

Kışın hem içimizi ısıtan, hem de içerisindeki faydalı maddeler ile bizleri hastalıklara karşı koruyan sıvı alımının karşılanmasında yardımcı olan içeceklerden biri de bitki çaylarıdır. Bunlar kuşburnu, ıhlamur, adaçayı, rezene ve nane gibi bitkilerden yapılan çaylardır. Bunların herhangi birinden günde 1-2 fincan içmenin, vücudun direnç kazanmasına büyük faydası vardır.

Taze sıkılmış meyve suları da, gribal enfeksiyonlara karşı korumaktadır. Meyve sularının tüketiminde dikkat etmemiz gereken en önemli husus, meyveler sıkıldıktan hemen sonra tüketilmesidir. Aynı durum salatalar için de geçerlidir. Hazırladığımız salataları hemen tüketmeliyiz. Bekleyen sebze ve meyveler, C vitaminini kaybeder. Ayrıca ısı ve ışık gibi haricî tesirlerle çabucak faydalarını kaybettikleri gibi, zararlı bir şekle bile dönüşebilirler.

Kışın havaların soğuması sebebiyle vaktimizi daha çok kapalı mekânlarda geçiriyoruz. Gecelerin uzaması yüzünden de televizyon veya internet başında fazlaca zaman geçirip atıştırmalık yiyecekler yiyoruz. Bu durum bizlerde fizikî hareket ve spor azlığı ile paralel bir şekilde kilolarda istenmeyen değişikliklere sebep oluyor. Kışın kilo kontrolünü sağlamak için öğün atlamadan az ve sık beslenmeye dikkat etmeliyiz. Basit karbonhidrat olan saf şeker ve şekerli besinler yerine, kepekli ekmek, makarna, bulgur gibi tam tahıl ürünlerini tüketmeye gayret göstermeliyiz. Enerjisi yüksek hamur tatlıları yerine de sütlü tatlıları ve meyve tatlılarını tercih etmeliyiz.

Hareketsizlik sebebiyle artan sindirim problemlerini önlenmek için, haftada 2-3 kez posa içeriği yüksek kuru baklagiller tüketmeli ve düzenli fizikî faaliyetler yapmaya gayret göstermeliyiz.

Peygamber Efendimizin şu nasihatini hiçbir zaman unutmamalıyız:

Hiçbir kimse, midesinden daha tehlikeli bir kap doldurmamıştır. Hâlbuki insana, kendisini ayakta tutacak birkaç lokma yeter... Mutlaka çok yemesi gerekiyorsa, midesinin üçte birini yemeğe, üçte birini içeceğe, üçte birini de nefesine ayırmalıdır!. (Tirmizî, Zühd, 47/2380; İbn-i Mâce, Et’ime, 50)

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle