Âlemlerin Rabbi, yeryüzünü ve insanları yarattıktan sonra onları kendi hâllerine ve başıboş bırakmamış terbiye edip, iyiye ve güzele yönlendirmek için sahifelerle, kitaplarla desteklemiştir. Son kitabı Kur’ân-ı Kerîm de Hazret-i Muhammed -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in mübârek şahsında bizlere gönderdiği Hak Kitâbı’dır.
Yaratılmadan önce bir damla su olan insan, aldığı emirle birlikte yeryüzünün en şerefli varlığı olmaya ve Âlemlerin Rabbi’nin hitap ettiği/muhatap aldığı, görev ve sorumluluk yükleyerek “Halîfelik” makamına terfî ettiği “insan” olmaya hak kazanmaktadır.
Kur’ân-ı Kerîm, Allahu Teala’nın biz insanlara lafzı ve mânâsı ile özel olarak hitap ettiği mübârek mesajı ve “ezelî kelâmı”dır.
Bizler için bir şeref kaynağıdır, Kur’ân-ı Kerîm.
Kur’ân-ı Kerîm; Rabbimizle bizlerin arasında diyalog ve iletişimi sağlayan en kuvvetli bağdır.
Kur’ân-ı Kerîm; Rahman’ın eğitim mektebidir.
23 senede peyderpey indirilen bu yüce kitap, başta Mekke ve Arabistan olmak üzere bütün dünyayı yavaş yavaş terbiye etmiş, aydınlatmıştır.
“Oku! Yaratan Rabbi’nin adıyla!..” (el-Alak, 1) diye başlayan hitap; zaman, durum ve olaylara göre devam etmiş, yüzyıllardır süren putperestliği ve insanlık dışı bütün âdetleri kökten temizleyerek en hayırlı ve en sağlam toplumları te’sis etmiştir.
“Elif. Lâm. Râ. (Bu Kur’an), Rablerinin izniyle insanları karanlıklardan aydınlığa, yani her şeye galip (ve) övgüye lâyık olan Allah’ın yoluna çıkarman için sana indirdiğimiz bir kitaptır.” (İbrahim, 1)
“O kitap; O’nda aslâ şüphe yoktur. O, muttakîler (takvâ sahibi kimseler) için bir yol göstericidir.” (el-Bakara, 2)
“Ey insanlar!.. Şüphesiz size Rabbinizden kesin bir delil geldi ve size apaçık bir nûr indirdik.” (en-Nisâ, 174)
Âlemlerin Rabbinin en son hitabı/Kur’ân-ı Kerîm, büyük bir zenginliktir. O’nunla birlikte olan insana zayıflık, fakirlik, zillet dokunmaz. O’nu önüne alan insan karanlıklarda, zorluklarda kalmaz. Maddî ve mânevî büyük kazançlar elde eder.
Kur’ân-ı Kerîm; geçmişin bütün sırlarını ve geleceğin şifrelerini içerisinde toplayan mukaddes bir hazinedir.
Hak’la bâtılı, doğruyla yanlışı birbirinden ayırt eden Furkan’dır.
Kısa âyetlerle büyük hakikatleri anlatan, ama aynı zamanda belâgati ve mânâsı ile insan ruhunu mest eden ebedî bir mûcizedir. Gözü dönmüş Ömer’leri yıkayıp paklayan ilâhî bir yağmurdur.
Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’de şöyle târif eder, Hak Kitâbı:
“Allâh’ın Kitâbı ki; O’nda doğru yol ve nûr vardır. Her kim O’na tutunur ve O’nunla amel ederse, doğru yolda olur ve her kimde onda yanılırsa sapıtır.” (Sahih-i Müslim, 10/2408)
“Şüphe yok ki, Kur’ân’ı (tecvidi, mahreci ve mânâsını bilip anlayarak) okuyan kimse (fazîlet bakımından) şerefli, itaatkar (vahiy) elçisi meleklerle beraberdir!.. Onu kendisine zor geldiği hâlde okuyan kimseye iki sevap (yani okuma sevabı ile zorluğa katlanma sevabı) vardır!” (Sahîh-i Buhârî, 1794)
“Kur’ân’ı okuyunuz. Muhakkak Kur’ân, kıyamet günü okuyanlarına şefaatçi olarak gelir.” (Sahîh-i Müslim, 4/804)
* * *
En Yüce’den gelen mesajların hikmetini, yeryüzünün bütün ağaçları kalem denizleri mürekkep olsa yine de saymakla bitiremeyiz. Çünkü o Yüce Kitab’ın Müellifi, doksan dokuz esmasıyla müsemmâ Rabb-i Rahîm’dir.
Geçmişte bunun zenginliklerini bilen başta birçok sahabî ve âlimlerimiz, O’nu okumaya ve öğrenmeye büyük önem vermiş, birbirleri arasındaki üstünlüklerini Kur’an-ı Kerîm’e olan liyakatleri ile ölçmüşlerdir. Peygamberimizin bu konuyla ilgili müjdelerine erişebilmek için âdeta birbirleriyle yarışmışlar, “en hayırlı insanlar” olabilmek için kendilerini Kur’ân tâlimatına vakfetmişlerdir.
Osman bin Affan -radıyallâhu anh-’dan nakledildiğine göre, Nebî -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:
“Sizin en hayırlınız, Kur’ân’ı öğrenen ve öğreten kimsedir!..”
“Siz Kur’ân okuyup O’nunla amel etmekten daha üstün bir şeyle Allâh’ın huzuruna varamazsınız!..” (Sünen-i Tirmîzî, 3/2912)
* * *
Daha sonraki devirlerde de Müslümanlar, bu konuya büyük önem vermiş gerek câmilerde, gerekse evlerde çocuklara ilk öğretilen şey, gece-gündüz okunan ilim Kur’an-ı Kerîm olmuştur. Üst seviyedeki devlet yöneticileri, çocukları için görevlendirdikleri hocalara talimat verirken ilk iş olarak Kur’ân öğretmelerini istemişler, anneler konuşmaya başlayan çocuklarına ilk olarak “Kelime-i Tevhîd”i belletmişlerdir.
Halife Harun Reşid de oğlunun öğretmeni Ahmer’e:
“–Ey Ahmer!.. Mü’minlerin emîri, sana oğlunu teslim etmekle sana onun üzerinde tam tasarruf hakkını, ona da sana karşı itaati vâcip kılmıştır. Sen ona “Mü’minlerin Emîri”nin tespit ettiği şekilde muâmele et; Kur’ân-ı Kerîm’i okut!..” demiştir.
Hazret-i Ömer ise, fethettikleri bölgelerde yüksek maaşlı “Kuran Öğretmenleri” tâyin etmiş, vâlilerine Kur’ân ta’limine önem vermelerini emretmiştir. Ayrıca hâfızlık eğitimine de ayrı bir özen göstermiş, şehirdeki hâfızların sayısının muhtelif aralıklarla kendilerine rapor edilmelerini istemiştir.
Âlemlerin Hükümdarı katından insanlığa indirilen bu Mübârek Kitap, bütün yeryüzüne ayrı bir mânâ ve bambaşka bir güzellik vermiştir. O okunmaya başlandığı zaman, yer-gök bütün mahlûkât dikkat kesilmiş, bütün sesler dinmiştir.
O gözlerin ve gönüllerin en büyük nûru, sürûru ve şifûsı olmuştur. İnsanlar, O’nu öğrenerek, okuyarak yeniden ihyâ olmuşlardır. Bazen üç günde, bazen haftada, bazen ayda O’nu hatmederek mukabeleler yapmışlardır. Birçok sevdalılar ise, O Mübârek Kelâmı hıfzlarına alarak O’nunla zenginlemişler, Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in müjdelerine mazhar olmuşlardır.
“Kim Kur’ân’ı okuyup ezberler, helâl kıldığı şeyi helâl, haram kıldığı şeyi de haram kabul edip (hayatına hâkim kılarsa), Allah o kimseyi Cennet’e koyar. Ayrıca âilesinden cehennemlik olan on kişiye onu şefaatçi kılar.” (Sünen-i Tirmîzî, 3/2905)
* * *
“Kur’ân hâfızı kıyamet günü gelecek ve Kur’ân:
«–Ey Rabbim, onu süsle!» diyecek. Bunun üzerine ona kerâmet tâcı giydirilecek. Sonra Kur’ân:
«–Ey Rabbim, ona daha ver!» diyecek. Bunun üzerine ona kerâmet hullesi giydirilecektir. Sonra Kur’ân:
«–Ey Rabbim, ondan râzı ol!» diyecek bunun üzerine:
«–Oku ve yüksel!» buyuracak ve her âyet okuyuşunda bir hasene ilâve edilecektir.” (Tirmizî, 3075)
* * *
“Kur’ân’ı ezberleyerek okuyan hâfız kişi, «es-Seferutu’l-Kiram» olan meleklerle beraberdir.”
* * *
Müellifinin Âlemlerin Rabbi olduğu hak Kitâbı ezberleyebilmek, rahle-i tedrîsinde talebe olabilmek, günlük olay ve durumlara, Rahman’ın âyetleriyle bakabilmek, hayattaki en büyük başarılardan biridir.
Âlemlerin Rabbinin muhabbetini kazanma başarısı ise, tarifsizdir.
Bu hak yolda muvaffakiyet dolu bir ömür temennilerimizle, son nasihati Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’den alalım. Nebî -sallâllâhu aleyhi ve sellem- buyuruyor ki:
“Sizden kim, Rabb’iyle konuşmak isterse, Kur’ân okusun!..” (Kenzu’l Ummâl, 2257)
“İnsanların en âbidi (en çok ibadet edeni) en çok Kur’ân okuyanıdır.” (Kenzü’l-Ummâl,1/510)
YORUMLAR