İbadette Denge

Allah Teâlâ, insanları ve cinleri kendisine kulluk için yaratmıştır. Bu durum, Kur’ân-ı Kerim’de açıkça beyân buyrulmuştur:

“Ben cinler ve insanları, ancak bana ibâdet etsinler diye yarattım!” (ez-Zâriyât, 51/ 56)

O hâlde insanın bütün duygu, düşünce ve davranışları, bu “kulluk şuuru” içinde olmalıdır. Kulluğun en önemli nişânesi, Allâh’ın varlığına ve birliğine; Muhammed -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in peygamberliğine ve getirdiklerine îmandır. Bu îmanın ikinci merhalesi ise, bu gönderilen ilâhî emir ve yasaklara uygun bir hayat sürmektir.

Ashâb-ı Kiram efendilerimiz, Peygamber Efendimiz’den öğrendikleri kulluk ve ibadetleri, hayatlarının her ânında tatbik etmeye çalışmışlardır. Bazıları, namaz ve oruç ile, bazıları Kur’ân-ı Kerim okumak, ezberlemek ve okutmak ile, bazıları güzel ahlâkları ile bazıları da cihad ruhu ve kahramanlıklarıyla öne çıkmışlardır.

Kulluk hususunda büyük bir yarış içinde olan bu büyük insanların yaşadıkları hâller, daha sonra yaşayan kimseler için de örnek olmuştur. Peygamber Efendimiz, onların bazı davranışlarına göz yummuş, aşırı veya yanlış birtakım davranışlarını da düzeltmiştir. Meselâ bir gün Mescid-i Nebevî’de iki direk arasına bağlanmış bir ip görmüş ve kime âit olduğunu sormuştu. Oradakiler:

“-Bu, Zeynep binti Cahş’a ait bir iptir. Namazda ayakta durmaktan yorulunca ona tutunuyor,” dediler. Bunun üzerine Peygamberimiz:

“-Hayır. (İbâdette böyle güçlük olmaz.) Onu hemen çözünüz. Sizden biriniz zinde ve istekli oldukça nâfile namaz kılsın, yorgunluk ve gevşeklik hissettiği zaman ise yatıp uyusun” buyurdu. (Buhârî, Teheccüd 18; Müslim, Müsâfirîn 219. Ebû Dâvûd, Tatavvu’ 18; Nesâî, Kıyâmü’l-leyl 17;İbni Mâce, İkâme 184)

Bazen ibadetin lezzetinden, bazen de insanın kendi kendini şartlandırmasından dolayı fazlaca ibadet etmek arzusu, bir noktadan sonra insanın aleyhine işlemeye başlar. Hayatın ritmi ve dengesi bozulur. İslâm dini ise, itidal ve denge dinidir. Dünya için âhireti, âhiret için dünyayı unutmamak gerekir. Nâfile ibadetlerl gereğinden fazla meşgul olan insan, bir müddet sonra bıkıp farzları bile terk etmeye başlayabilir. Bu yüzden Allâh’ın ve Rasûlü’nün yaptığı sıralama ve sınırlamaları dikkatle tâkip etmek gerekir. Çünkü “…Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez…” (el-Bakara, 185)

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de şöyle buyurmuşlardır:

“Orta yolu tutunuz, amellerinizi mükemmelleştirmeye ve Allah’a yakın olmaya gayret ediniz. Sabahleyin, öğle ile akşam arası çalışınız. Bir parça da geceden faydalanınız. Aman acelesiz gidin, telaşsız gidin ki, menzilinize, varacağınız hedefe ulaşasınız.” (Buhârî, Rikâk 18)

Farzları itinayla yerine getirmeyi, haramların her türlüsünden uzak durmaya çalışmalıdır. Farzlara ilâveten nâfilelerle Allâh’a yaklaşma yolunu seçen kimseler, Sünnet-i Nebeviyye çizgisini korumaya hassasiyetle dikkat etmelidirler. Bu çizgide, ruhbanlık, yani her şeyden uzaklaşarak bütün hayatını ibadete adamak yoktur. Elbette insanın hayatında belli dönemlerde itikaf gibi, ibadete çekildiği, nefsiyle hesaplaştığı dönemler vardır ve olmalıdır. Ancak bu, bütün hayatı içine alan bir inzivaya dönüşmemelidir.

İşte bu günlerde, Receb, Şaban ve Ramazan ayları gibi mübârek gün ve gecelerin bulunduğu, sünnete uygun bir ibadet mevsimine daha girmiş oluyoruz. Rabbimiz, bu gün ve gecelerin hayır ve bereketinden bizleri de istifade ettirsin.

“Rabbimiz, Receb ve Şaban’ı bizim için mübârek eyle ve bizi Ramazan’a ulaştır.” (Ahmed bin Hanbel, Müsned, I, 259) Âmin.

PAYLAŞ:                

Zahide Topcu

Zahide Topcu

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle