Her Nimetin Bir Bedeli Var

''Elhamdülillah”… Bu kelimeyi, sadece dil ile ifade etmek ile içinde bulunduğumuz bunca nimete şükretmiş oluyor muyuz? Bununla bitiyor mu yani? Öyle ya, büyük küçük her şeyin bir bedeli vardır. Bakkaldan ekmek aldığımız zaman “teşekkür ederim” deyip, ücretini vermeden çıkabiliyor muyuz?

Peki, Rabbimizin verdiklerinin farkında mıyız? Balık misâli nimetin içinde yüzdüğümüz halde, maalesef genellikle bunun farkında değiliz. Kâinattaki her şeyin ve herkesin şükretmek için milyonlarca, milyarlarca sebebi var. Hatta sayısını tesbit etmek bile imkânsız!.. Cenâb-ı Hak şöyle buyuruyor:

“O size istediğiniz her şeyden verdi. Allâh’ın nimetini sayacak olsanız sayamazsınız. Doğrusu insan çok zalim, çok nankördür!” (İbrahim, 34)

Rabbimiz, insanı “ahsen-i takvîm”, yani en güzel sûrette yaratmış. Allâh’ın gösterdiği takvâ yolunu tutunca, insan, meleklerden bile üstün olabilecek kıvamda… İnsan, yeryüzünde Allâh’ın halifesi…(bkz: Bakara, 30) Kendisine, rûhundan üflediğini haber vermiş. O’nu şan ve şeref sahibi kılarak, kâinâtı ve içindekileri onun emrine tahsis etmiş. (bkz: İsrâ, 70) O hâlde insan yaratılmanın bir şükrü olmalı…

O da insanın, insanca yaşaması… İnsanca yaşamak, aynı zamanda İslâm’ca yaşamaktır. Çünkü insanın güzelliklerini ortaya koyan, onu yücelten, ona lâyık olduğu değeri veren tek din, tek inanç, tek düşünce sistemi vardır: İslâm… Allâh’ın insanlara lâyık gördüğü yücelik mektebi!.. İnsan olmanın şükrü, ancak İslâm’ı yaşamakla ödenmiş olur.

Her nimetin bir külfeti vardır. Zahmetsiz rahmet olmaz. Bir bedel ödenmeden, değerli bir şeyi elde etmek imkânsızdır. Madem ki, insanız ve madem ki, müslümanız; onun da bir bedeli var. Cenâb-ı Hak, Ankebut sûresinde şöyle buyuruyor:

“İnsanlar, imtihandan geçirilmeden, sadece «İman ettik.» demeleriyle bırakılıvereceklerini mi sandılar? Andolsun ki, biz onlardan öncekileri de imtihandan geçirmişizdir. Elbette Allah, doğruları ortaya çıkaracak, yalancıları da mutlaka ortaya koyacaktır.” (el-Ankebut, 2-3)

Demek ki, sözle müslümanlık yetmiyor. Yine sadece dil ile hamd etmek de “şükür edenlerden olmak” için yetmiyor. Rabbimiz, kullarının samimiyet ve bağlılığını test eden imtihanlardan geçiriyor ve sözünün eri olanları ortaya çıkarıyor.

İnsanın vücudu, Allâh’ın bir emânetidir. Bu emânetin şükrü de, onu sıhhate zararlı şeylerden muhafaza ederek, İslâm’ın emrine ve insanların hizmetine sunmakla olur. Aklını tefekkürle, gözünü haramlardan muhafaza ve Kur’ân ve hadîs tilâvetiyle ziynetlendirmeli, kalbini zikrullah ile canlandırmalıdır.

Anne-babamız ve âilemiz de şükrü gerektiren büyük nimetlerdir. Anne-babamıza hayatta oldukları müddetçe, her türlü hizmette bulunmak ve Rabbimizin rızâsına ters düşmediği müddetçe, sözlerine ve nasihatlerine itaat etmekle bu nimetin şükrünü îfa edebiliriz. Eş ve çocuklarımızın şükrü de, hep beraber Allâh’ın emir ve yasaklarına riâyetle olur.

Velhâsıl her nimetin şükrü, kendi cinsinden olur. Kıymetini bilmediğimiz şeyler, Allah korusun, elimizden alınır. Şükrünü edâ ettiklerimiz ise ziyadeleşir. Allah, cümlemizi, sahib olduğu nimetlerin farkında olup şükrünü edâ etmeye çalışan sâlih kullarından eylesin. Âmin.

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle