Jacky Hanımla Röportaj

Şebnem Dergisi okuyucuları, Melek Zeynep Oyludağ Hanım’ı hatırlayacaklardır. Daha önce kendisinin nasıl müslüman olduğu ile ilgili bir röportaj yayınlanmıştı. (Halime Demireşik, “Bu da Benim Hidâyet Hikâyem Olsun”, 2005, sayı: 11)

Şimdi o, memleketi olan Amerika’ya döndü ve büyük hizmetlerde bulunmaya başladı. Kendisiyle Amerika’daki hizmetleri hakkında bir röportaj daha yaptık. Hayırlara vesile olması niyazıyla…

 

Kendinizi tanıtır mısınız?

İsmim, Melek Zeynep Oyludağ. Müslüman olmadan önceki adım Jacquline Oyludağ. Ben 17 yıl önce İslâm’ı seçmiş bir Amerikalıyım. 6 çocuk annesi, 1 torun sahibi evli bir hanımım. Şu anda Amerika’nın Oklahoma eyaletinde yaşamaktayım. Amerika’da Müslüman oldum, çok şükür, fakat orada İslam’ı öğrenmek gerçekten çok zor… Birçok ülkenin kültürünün İslâm ile iç içe girdiğini, yalan-yanlış bilgilerin gerçek İslâm’ı olumsuz şekilde etkilediği görüyorum. Neyse ki, az da olsa, Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in yolundan giden bazı örnekler mevcut.

2003 Ramazan’ında Osman Şevket Hoca ile tanıştım. Kendisi, Türkiye’den Oklahoma’ya teravih namazlarını kıldırmak için gelmişti. Bana Osman Nûri Topbaş Hocaefendi’nin “Prophet of Mercy” (Rahmet Peygamberi) kitabını verdi ve ben de kitabı okuduktan sonra kalbimde bazı kıpırdamalar hissettim. Kendisiyle bir süre konuştuktan sonra İstanbul’da ziyaretine gittim. 2005-2006’dan beri ettiğim duâlar kabul olmuştu. Artık İslâm’ı öğrenmek üzere İstanbul’a gelmiş, Aziz Mahmud Hüdâyî Kız Kur’ân Kursu’nda dersler almaya başlamıştım. İstanbul’a geldiğimde hiç Türkçe bilmiyordum ve en küçük 3 çocuğumu da Türkçe’yi, Türk kültürünü, İslâm’ı öğrenmeleri ve eşimin akrabalarını yakından tanımaları için beraberimde getirmiştim.

Bu süre zarfında Aziz Mahmud Hüdâyî Vakfı’nı ve burada yapılan hizmeti dünyanın dört bir tarafındaki çalışmalarıyla beraber görme şansını yakaladım. Vakfın faaliyetleri ve hizmetin başarısı, beni çok etkiledi. 2006’nın son aylarına doğru Amerika’ya döndüğümde, artık İslâm’ın zihnimdeki yeni imajı pekişmişti. Müslüman olmanın ne demek olduğunu yaşayarak gören ve önceki hayatıma kıyasla çok daha iyi bilen biri olarak Amerika’ya dönmüştüm.

 

Amerika’da ne tür faaliyetler düzenliyorsunuz? 

Kadınlar hapishânesine gidip orada sohbetler düzenliyorum. Döndüğümden kısa bir süre sonra çocuklar ve kadınlar için Kur’ân dersleri başlattım. Bu arada en küçük öğrencim 3, en yaşlı öğrencim ise 61 yaşındaydı. Amerikalı yeni Müslümanlar için bir sohbet grubu başlattım. Süreyya Anne Vakfı’nı kurdum, bu vakıf çatısı altında çalışmalar yapmaya başladım. Burada Amerikalı yeni Müslümanlarla da bir sohbet grubu oluşturmak için görüşüyorum. Allâh’ın inayeti ile meşguliyetlerimi bu noktada yoğunlaştırdım.

 

Hapishane çalışmalarına nasıl başladınız? 

Amerika’ya döndüğüm zaman nasıl bir hizmet vereceğimi bilmiyordum ve Allah’tan bana yol göstermesini diledim. Gerçekten Rabbimiz, kendisine müracaat eden hiçbir kulunu eli boş çevirmiyor. Bir gün tesâdüfen câmiye doğru yürürken hapishanede müslüman bir kadının yazdığı bir mektup bana verildi. Mektupta, bu kadın, kendisiyle beraber 5 kişi olduğunu, ama cezaevinde Kur’ân ve seccade gibi şeylere ihtiyaç duyduklarını ve benim onlara yardım edip edemeyeceğimi sordu. Bunu fırsat bilerek, elime bir Kur’ân, bazı dînî kitaplar ve seccade alıp cezaevine, o bayanları ziyaret etmeye gittim. O zamandan beridir kendileriyle sohbetler düzenliyorum. Elhâmdülillâh, o cezaevinde şu anda toplam 47 kadın İslâm’ı seçti. Artık haftada 1 saatlik bir konuşma için, 2 saat arabayla gidip gelmek zorunda kalsam da bunu severek yapıyorum.

İşin ilginç tarafı, bu sene Ramazan ayında 22 kadın oruç tuttu. Bu kişiler Müslüman da değillerdi. Ramazan bittiğinde Ramazan Bayramı için kadın hükümlülere özel etkinlikler düzenliyor, onlara hediyeler veriyor ve özel izinle yemekler getiriyorum. Bu, hem benim, hem de onlar için çok mutlu bir an...

 

Sohbet verdiğiniz hanımlar, hapisten çıktıktan sonra tekrar cezaevine düşüyorlar mı?

Şöyle söyleyeyim ki hapishane yetkililerinden bana verilen bilgiye göre, benim beraber olduğum hanım kardeşlerim, cezâevinin en düşük disiplinsizlik oranlarına sahip. Aynı zamanda, benim ilgilendiğim kadın hükümlülerden cezâevine tekrar düşen şimdiye kadar hiç olmadı. Onların çoğu evlenip çoluk çocuğa karıştı, aynı zamanda iş bulup eskiden bozulmuş âile ilişkilerini düzelttiler. Kaldıkları yerden hayatlarına devam ettiler. Bazılarına iyi bir hayat sürdürmeleri için danışmanlık da yapıyordum. Bir hanım kardeşim, hâl ve hareketindeki iyileşme sebebi ile yakın zaman önce, daha az güvenlikli bir cezâevine gönderildi. Bu kız kardeşim oradayken 2 bayana İslâm’ı öğretti ve ihtidâ etmelerine vesîle oldular. Kısa zaman içinde ben de o cezaevini ziyaret edeceğim inşâallâh.

 

Süreyya Anne Vakfı’ndan bahsettiniz. Nedir bu?

Bir kadın cezâevinden çıktığı zaman, normal hayata dönmekte çok zorlanıyor. Ne parası var, ne mesleği ve ne de bir çıkış yolu. Pek çoğu hayatlarını sürdürmek için eski alışkanlıklara dönmek zorunda kalabiliyor. Bazıları ise, çevrelerinden bir âile desteği bulamadıklarında yine eski kötü alışkanlıklarına dönebiliyorlar.

O yüzden birkaç hanım kardeş bir araya geldik ve böylesi bir desteğe muhtaç hanımlara yardım etme konusunda düşüncelerimiz olduğunu onlara ilettik. Düşünmek için biraz zaman istediler. Bir süre sonra bu beş hanım, bana cezâevindeki bu kadınlara yardımcı olmak için ellerinden geleni yapabileceklerini söylediler. İki ay içinde (Ocak 2008), evrakları teslime hazır, tanınmış bir insânî yardım organizasyonu oluşturduk. Bu kuruluşu ben “Süreyya Anne Vakfı” ya da kısaca “SAF” olarak isimlendirmeyi uygun gördüm. Bu vakfın rûhu da Aziz Mahmud Hüdâyî Vakfı’ndandı. Artık resmî bir insânî yardım kuruluşuyduk. Başta Oklahoma olmak üzere, ulaşabileceğimiz her şeye ulaşma niyetimiz var. Kapımızı, her türlü ihtiyaç içinde kıvranan bütün kadın gruplarına açtık: Evsizler, hastalar, yeni Müslümanlar, yeni boşanmış veya terk edilmiş kadınlar, seyahat eden kadınlar ve eski hükümlüler… Çok çabuk bir şekilde bu listeye çocukları da eklememiz gerektiğini gördük. Çünkü birçok kadın bize çocuklarıyla birlikte gelmekte…

 

Kadınlara yönelik ne tür aktiviteler düzenliyorsunuz?

Söylediğim gibi mağdur kadının durumuna göre, hemen her ihtiyacını karşılamaya çalışıyoruz. Cami cemaatimizi bir “gıda maddeleri deposu” açması konusunda iknâ ettim. Böylece gıda maddelerine ihtiyaç duyan âileler, buradan gelip yardım alabilecekti. Ayrıca artan gıda maddelerini “kadın sığınma evi”nde de kullanmayı düşündük. Şu anda bir hanım kardeşimle beraber ihtiyaç sahiplerine dağıtılmak üzere eski ev eşyaları ve giyecek dağıtmak için depo açmaya çalışıyoruz. SAF’ın, ayrıca yetimlere ve sû-i istimale uğramış kimselere psikolojik destek vermek ve onlar adına yasal yardım alabilmek için diğer yardım kuruluşlarıyla anlaşması var. SAF, ayrıca kadınlara stajyerlik ve akabinde iş bulmaları konusunda da diğer yardım kuruluşlarıyla beraber ortak çalışmalar yürütmekte...

Geçen yıl kadınlara yardım etmek amacıyla bağışlanmış bir araç aldık ve bu sayede kadınlara iş bulmalarında ve âileleri için gerekli yardımların ulaştırılmasında bu aracı kullanıyoruz. En büyük mesafeyi, kadınlar için bir “koruma evi”ni kiralayacak kadar para biriktirerek başardık. 2008’de paramız birikmeye başladı ve 2009 yılında, her birinde 3 yatak odası olan, 6 dâireli bir bina kiraladık ve ihtiyaç sahibi kimseler, bu daireleri hemen doldurdu. Orada şimdi kanser tedavisi gören bir kadın ve oğlunu ağırlıyoruz. Ayrıca apartmanımız, müslüman olduğu için hıristiyan üvey annesi tarafından sokağa terk edilmiş 3 çocuk ve iki günlük bebeği olan bir kadına da ev sahipliği yapıyor. Taleplerin artması sebebiyle, başka bir dâire daha kiralama ihtiyacı hissettik. Orada da kocası tarafından şiddet gören 6 çocuklu bir kadını misafir etmeye başladık.

Şimdiki hedefimiz, komple bir apartman satın almak. Çünkü kira giderleri, bizim açımızdan çok ciddi bir masraf oluşturuyor. İlk önce 6 apartman dairesi satın almayı planladık. Ama bu çok kısa sürede bu dolacak... Bu yüzden şimdi 11 ayrı apartman dairesi daha arıyoruz. İnşâallah bunu da başaracak kadar para biriktirebileceğiz ve önümüzdeki yaz bu daireleri hizmete sunabileceğiz.

 

Size günlük işlerinizde yardım eden birileri var mı?

Elhamdülillâh bu konuda çok şanslıyım. Ebûbekir -sallâllâhu aleyhi ve sellem- gibi bir rûha sahip bir hanım kardeşimiz, bana bu konuda çok yardımcı oluyor. Bu hanımın ismi Mary… O benden yaşlı olmasına rağmen benden çok daha dinç görünüyor. İslâm ile çok özel bir şekilde tanıştı ve bu durum, onun hayatını ciddi anlamda değiştirdi. O kadını bana ihtiyacım olan bir zamanda gönderdiği için Allâh’a şükrediyorum, çünkü öyle bir zamanda geldi ki, SAF’ı kurabilmek için artık tek başıma gücümün yetmediğini düşünmeye başlamıştım.

Mary’nin ana mesleği, korunma evlerinde “ev annesi” olarak çalışmak… Herkesi gözetip kuşatmış bir vaziyette ve ihtiyaçlarını gidermek için elinden geleni yapıyor. Yoksulları sevgiyle kucaklıyor ve onlara yiyecek yardımı yapıyor, ayrıca onların rahat etmelerini sağlıyor. Huzur bulmalarına yardımcı oluyor. O aynı zamanda çocuklar için bir babaanne gibi…

Ayrıca eşim Mustafa Bey’den, daima bu konuda teşvik ve yardım alıyorum. Zaten o benim Türkiye’ye eğitim için gelmemde de çok yardımcı olmuştu. Buradaki hizmetler için bana destek olmasa, hiçbir zaman bu konuda başarılı olamazdım.

 

Mary’nin İslâm’la çok özel bir şekilde tanıştığını söylediniz. Bu konuda da kısa bir bilgi verebilir misiniz?

O’nun hikâyesini anlatmaktan çok hoşlanıyorum. Mary hanım, bir Arap beyle evlenmiş. Ama evlilikleri yürümemiş, bir süre sonra ayrılmışlar. Mary hanım, her ne kadar bu dönemde Müslüman olsa da kocası İslâm’ı yaşamadığı için o da dini yaşamamış.  2 yıl önce bir arkadaşıyla kahvaltı ederken âniden göğsünde bir ağrı hissetmeye başlamış. Arkadaşı derhal onu hastaneye götürmüş, ancak hastanede hayatını kalbi durmuş.

Doktorlar onu hayata döndürmek için her yolu denemişler ve sonunda onu hayata döndürmeyi başarmışlar. Hemen ameliyata alınmış. Ameliyattan sonra uyandığında bir mûcize ile daha karşılaşmışlar. Mary, daha önce bilmediği hâlde, bir anda Kur’ân’ı ezbere biliyor bir hâle gelmiş. Daha ilginci ise, ameliyat sonrasında kendi ana dilini unutmuş, konuşamaz olmuş.

Doktorların söylediğine göre, beynin bir kısmı hasar gördüğünden dilini unutmuş. Daha sonra dilini tekrar öğrenmeye başladı ki, bu defa ezbere bildiği Kur’ân’ı unutmaya başladı. Fakat şimdilerde Kur’ân’ı öğrenmek için çok sıkı çalışıyor, üstelik bazı zamanlarda sadece birkaç kelime öğrenebilmesine rağmen… Onunla bu olaydan kısa süre sonra tanıştık ve elhamdülillah iyi bir iletişim kurduk. Onunla tanıştığımızdan beri daima yaptığım her işte âdeta sağ kolum oldu.

 

Dergimiz vâsıtasıyla, Türkiye’deki hanımlara bir tavsiyeniz olacak mı?

Türk hanımlarına tavsiyem, hiçbir zaman başkalarına hizmet etmeyi unutmamalarıdır. Zira pek çok Türk hanımı, herhangi bir işyerinde çalışmadığı için bence hizmet için yeterince vakitleri var. Hizmet deyince, illâ çok büyük şeyler akla gelmemelidir, insanın bir komşusuna hizmet etmesi, ona yardımcı olması da başlı başına bir hizmettir. Allah, kendi yolunda çalışanlara ecirlerini eksiksiz vereceğini vaad ediyor. Rabbim, yaptığımız hizmetleri riyâdan, gurur ve benlikten muhafaza eylesin. Âmin.

 

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle