Hazreti-İ Aişe

Salat-ü selâm olsun, Hakk’ın Habibi’ne

Salat-ü selâm olsun, cihânın şefaat güneşine

Salat-ü selâm olsun O varlık nûru Nebiye

Bugün de yolculuğa çıkalım gönül gönüle… 

 

Mahzûn yüreklerimiz, asr-ı saâdete, nûrlu haneye… Konsun, nebîler nebisinin en sevgilisi, Ebûbekir’in incisi müslüman hanımların beşer âlemine iftiharla gösterebileceği eşsiz inci Hazret-i Âişe annemizin penceresine…

Bu defâ da Âişe annemizin feyziyle nasiplenelim; O’nun iffet, fazîlet, cömertlik, feraset ve fetânet tüten kalp âleminden inciler devşirelim. Hazret-i Âişe -radıyallâhu anha-; ömrünün en güzel günlerini, Rasûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- nefesiyle, baharları hayran bırakan terbiyesini alarak geçirdi. Hiç boş durmadı. Sevdi, sevdirdi. Gayret etti. Üstün zekâsıyla bilinmeyenlere kanat açtı. Allah Rasûlü’nün mükemmel muallimliğinde önce mükemmel bir talebe, sonra da mükemmel bir muallime oldu. Gelecek nesillere, ilimlere ışık oldu. Hadis ilminin güneşi, fıkıh ilminin önderi, hanımlara en büyük rehber ve örnek oldu. Allah ondan râzı olsun. 

Hazret-i Âişe; Peygamber Efendimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem-’in en yakın arkadaşı olan Hazret-i Ebubekir’in kızı ve iki cihân güneşinin pâk zevcesi idi. 

“Âişe-i Sıddîka” diye tanındı. Annesi Ümmü Ruman, Peygamber Efendimiz’in çok değer verdiği bir hanımdı.

 

Peygamber Efendimiz ile Evlilikleri

Hazret-i Âişe, Peygamber Efendimiz nübüvvetle vazifelendirildikten 4 yıl sonra Mekke’de doğdu. Peygamber Efendimize rüyasında bir meleğin 2-3 defa “Bu senin hanımındır” diye Hazret-i Âişe’yi göstermesi üzerine Efendimiz, O’nunla Mekke’de nişanlanıp Medine’de, hicretin ikinci yılında evlendi. Osman bin Maz’un’un hanımı Havle binti Hakim olayı şöyle anlatır.

Hazret-i Hatice’nin vefâtını müteâkiben (Osman b. Maz’un’un karısı) Havle binti Hakim Resûlullah’a giderek: 

“-Evlenmeyi düşünmez misin?” diye sormuş. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber, kendisini çocuklarıyla birlikte kimin ve nasıl kabul edeceğini sormuş. Havle:

“-Dilersen kız, dilersen de dul olabilir!..” demiş. Hazret-i Peygamber, kız olarak kimin bulunduğunu sorunca, Havle: 

“-Dünyada herkesten çok sevdiğin Ebûbekir’in kızı Âişe!..” demiş. 

Bundan sonra Allah elçisi: 

“-Peki dul olarak kim var?” diye sorduğunda Havle: 

“-Sana inanan Sevde binti Zem’a var.” demiş. 

Bunun üzerine Hazret-i Peygamber öncelikle Sevde olmak üzere ikisini de istemesini söylemiş. Zira evdeki çocuklara yardım edecek, evi çekip çevirecek birine ihtiyacı vardı. Bundan sonrasını Havle şöyle anlatıyor:

“Ebû Bekir’in evine varınca, orada Âişe’nin annesi Ümmü Ruman’ı buldum. Ona:

“-Ümmü Ruman! Allah’ın size nasıl bir hayır ve bereket nasip ettiğini biliyor musun?” dedim. Ümmü Ruman:

“-O nasıl bir şey?” diye sordu. 

“-Resûlullah, beni Âişe’yi kendisine istemem için gönderdi.” 

“-Ben de bunu isterim, ancak Ebûbekir’i bekle, biraz sonra gelir!..” 

Ebûbekir gelince, Havle bu sefer ona dönerek:

“-Ey Ebâbekir! Allah’ın sana nasıl bir hayır ve bereket nasip ettiğini biliyor musun? Resûlullâh beni, Âişe’yi istemek üzere gönderdi” dedi.

Ebûbekir, Resûlullah’a karşı yakınlığına işâret ederek:

“-Âişe ona zevce olabilir mi? O, onun kardeşinin kızıdır da?!..” dedi. 

Bunun üzerine Havle, tekrar Hazret-i Peygamber’in yanına döndü ve Ebûbekir’in söylediklerini haber verdi. Hazret-i Peygamber, onun tekrar Ebûbekir’e gitmesini ve kendisine şunları bildirmesini söyledi.

“-O, benim İslâm’da kardeşimdir. Ben de O’nun dinde kardeşiyim. Kızı, bana zevce olabilir.” 

Havle diyor ki:

“-Bunun üzerine tekrar Ebûbekir’in yanına geldim ve bana söyleneni aynen tekrarladım. O:

“-Ben dönünceye kadar bekle!..” dedi. Ebûbekir çıktıktan sonra Ümmü Ruman, Havle’ye şöyle bir açıklamada bulundu:

“-Mut’im b. Adiyy, Âişe’yi oğlu Cübeyr’e istemişti. Allah’a yemin ederim ki, Ebûbekir verdiği sözden hiç bir zaman dönmemiştir.”

Ebûbekir, Mut’im’in yanına girdiğinde karısı da orada bulunuyordu. Müşrik olan karısı:

“-Ey Kuhafe’nin oğlu! Oğlumuzu kızınla evlendirirsek, herhalde O’nu dininden saptırıp kendi dinine sokmak isteyeceksin!..” deyince, Hazret-i Ebûbekir, ona cevap vermeden Mut’im’e dönerek:

“-Ne diyor bu kadın?” diye sordu. Mut’im:

“-O, işittiğin (benim de iştirak edip kabul ettiğim) sözü söylüyor!..” cevabını verdi.

Hazret-i Ebûbekir, verdiği sözden dönmesine bir engel bırakmayan Allah’a hamd etti ve sevinçle evine döndü. O zaman Havle’ye:

“-Rasûlullâh’ı buraya dâvet edelim!..” dedi.

Havle, Resûlullah’ın yanına gelip O’nu, arkadaşı Ebûbekir’in evine davet etti. Ebûbekir, O mübârek insanla kızı Âişe’yi nikâhladı. (Taberî, Tarih, 2, 412)

Hazret-i Peygamber’in evlendiği hanımlar içinde sadece Hazret-i Âişe bâkire idi. Bu evlilik, iki dost arasında akrabalık bağlarının nasıl pekiştirildiğini gösteriyordu. Bununla beraber bu evlilik gerçekleştiği zaman, Mekkeliler heyecanlanıp şaşırmış görünmediler. Onlar, bu evliliği gayet normal karşıladılar. İslâm düşmanlarından hiç birisi o zaman konuşacak bir şey bulamadı. En azılı düşmanlar bile bu evlilik sebebiyle Hazret-i Peygamber’i itham edecek bir kusur bulamadılar. Gerçekten de bu konuda yapılacak bir şey ve söylenecek bir söz yoktu. Çünkü olsa olsa Hazret-i Âişe’nin küçüklüğü söz konusu olabilirdi. Hâlbuki daha önce O’nun Mut’im b. Adiyy’in oğlu Cübeyr için istemişti. Şâyet böyle bir yaş, o devirde ve o toplumda evlilik için küçük sayılacak olsaydı; Peygamber Efendimizden önce Hazret-i Âişe’ye talip olan kişinin de yadırganması gerekirdi. Lâkin o devirde bu sebeple ne Cübeyr, ne de Peygamber Efendimize karşı ileri-geri konuşulmuştur. 

Bütün bunlardan şöyle bir sonuç çıkarmak mümkündür. O günün şartlarına göre, kızların küçük yaşlarda evlendirilmesine, örf ve adet açısından bir sakınca bulunmamaktadır. Çünkü bir kızın evlenebilmesi için iki şart vardır. Psikolojik ve biyolojik olarak hazır olması: 

1) Psikolojik olarak, Hazret-i Âişe’yi inceleyecek olursak: 

Hazret-i Âişe, Peygamber Efendimizden önce başka biriyle nişanlı idi. Eğer hazır olmasa idi, böyle bir teklifi kabul etmez, başkasıyla nişanlanmazdı. Halbuki o zamanki örfte herkes, o yaşlarda evlendiği için bir genç kız, 9-10 yaşına geldiğinde psikolojik olarak evliliğe hazır oluyordu. Çünkü çevresi bu örneklerle doluydu. Bu durum, zamana, örfe ve topluma göre değişkenlik gösterebilir. 

2) Biyolojik hazırlık safhası ise, büluğ çağı dediğimiz devredir. Arabistan’da iklim sebebiyle kızlar, bizim “erken” diye düşündüğümüz 8-9 yaşlarında büluğ çağına ulaşıyorlardı. Bu da Hazret-i Âişe’nin bedenen de evliliğe hazır olduğunu gösterir. 

Günümüzde de yenilen hormonlu gıdalar ve çevredeki aşırı cinsel uyarılar (medya v.s.) sebebiyle buluğ yaşı 9-10 yaşlara kadar inmeye başladığı belirtilmektedir.

Ayrıca Arap yarımadasını gezip gören insaflı bir müsteşrikin bu konuda şöyle dediği nakledilir:

“-Âişe, yaşının küçüklüğüne rağmen, Arap kadınlarına has bir gelişme ile çabucak gelişti. Bu hızlı gelişme yirmi yaşını izleyen senelerde kadınların çabuk kocamalarına da sebep olur.” demektedir. (Bkz: Ayşe Abdurrahman, Terâcim Seyyidât Beyti’n-Nübüvve s. 257-258)

Sonuç olarak O’nun, Hazret-i Hatice’nin vefatından sonra, hicretten üç sene önce Rasûlullah ile evlendiğini söyleyebiliriz. Bu da bi’set’in onuncu senesi Şevval ayına tesâdüf ediyordu. Zifaflarının ise Medine’de, yine Şevval ayında hicretin ilk yılında olduğu bilinmektedir.

PAYLAŞ:                

Halime Demireşik

Halime Demireşik

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle