Dünya ve Ahiret-2

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

“Kimin sabahleyin kalkınca ilk düşüncesi dünya olursa, Cenâb-ı Hak, onun kalbine üç keder verir:

1-Hiç kurtulamadığı bir korku ve endişe,

2-Başını alamadığı bir meşgale,

3-Bitmez tükenmez ihtiyaçlar silsilesi…”

Biz de hayatlarımızı bir gözden geçirelim. Ne kendimize gerekli gördüğümüz ihtiyaçlarımız azalıyor, ne işimiz bitiyor, ne de dünyaya ait korku ve endişelerimiz azalıyor. Bazen kendimizi, geleceğimizi, ne yiyip ne içeceğimizi düşünüyoruz. Evleniyoruz, kendimizi tamamıyla evimize ve çocuklarımıza adıyoruz. Onlar aç kalmasın, hiçbir şeyleri eksik olmasın diye gecemizi gündüzümüze katıp çalışıyoruz. Ama bir bakıyoruz yıllar geçmiş, kendimizi unutmuşuz. Rabbimizi, O’na olan kulluk borcumuzu unutmuşuz. Ömrümüz geçmiş, günler azalmış. Dünyayı bırakıp Allâh’a dönelim diyoruz, bu sefer de dünya bizi bırakmıyor. Belimiz bükülüyor, zihnimiz dağılıyor. Okuduğumuzu anlayamıyoruz. Anlasak gerekeni huzur içinde yapamıyoruz. Gençliğimizi dünyaya vermişiz; âhireti yaşlılığa ertelemişiz.

Son nefes verilmeden, can bedenden çıkmadan ne yapsak kâr!.. Zararın neresinden dönsek iyi!.. Allah, insanlara, Azrâil’i görene kadar mühlet vermiş. Ama kimin, ne zaman, nerede ve nasıl öleceği ile ilgili bir bilgisi var? Yaşlılığa ulaşabileceğini garanti eden kimse var mı? Allah, basiret ve uyanıklık ihsân etsin!

Dün, geçti gitti. Bir daha gelmez. Hatamız varsa tevbe edelim, temizleyelim. Eğer iyiliklerle geçirmişsek, bugünü daha iyi değerlendirelim. İki günümüzü eşit geçirmeyelim. Yarına ulaşır mıyız, belli değil!.. Onun için her sabah, sanki o gün ölecekmiş gibi düşünelim, böyle yaşayalım. Unutmayalım ki, o gün, mutlaka gelecek!..

Dünya, âhiretin tarlası olduğuna göre, iyi şeyler ekenlere müjdeler olsun! Şunu unutma ki, “esas hayat, âhiret hayatıdır.”

* * *

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuşlar:

“Kişi, dört şeyden hesaba çekilmedikçe, kıyamet gününde bir tarafa adım atamaz:

1-Ömrünü nerede tükettin? Gençliğini nasıl geçirdin?

2-Bedenini nerede yıprattın?

3-İlminle hangi hususta amel ettin?

4-Mal ve servetini nerede kazanıp nereye harcadın?”

* * *

Kalbin gıdâsı, Mevlâ’nın muhabbet ve mârifetine ulaşmaktır. Kalbin helâki ise, Mevlâ’dan gâfil olmak ve mâsivâya meyletmektir. Mevlâ’nın muhabbetine nâil olmak için, kalbimizi, o ilâhî muhabbete hazırlamalıyız. Bir evin iki ayrı sahibi olur mu? Bir kalpte, aynı kuvvette iki sevgi barınabilir mi? İnsanlar, elbette bazı şeylere karşı kalbinde sevgi duyarlar. Evini, çoluk çocuğunu, annesini-babasını sevmeyen insan var mıdır? Ama bu dünyalık sevgiler, Allah sevgisinin üstüne çıktığı an, insanın kalbi helâke doğru kayar. Bütün sevgiler, ilâhî sevgiye yaklaştırdığı nisbette kıymetlidir. O ilâhî muhabbetten uzaklaştıran sevgiler, insanın mânevî sonunu hazırlar. Bir mü’minin kalbindeki sevgiler, Allâh’a ve Rasûlü’ne duyduğu sevgiden daha ziyâde olamaz, olmamalıdır.

* * *

Biz dünyaya dinlenmeye gelmedik. Mü’minin dinlenme yeri kabirdir. Cenâb-ı Hak, cümlemize, rızâsı yolunda kulluk yapmayı nasip buyursun. Âmin.

PAYLAŞ:                

Zahide Topcu

Zahide Topcu

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle