Dünya, Uçurumun Kenarında!

Son yıllarda müthiş savrulmalar yaşıyoruz. Toplumların içinde bulundukları hâlet-i ruhiye, sosyologların ve psikologların incelemesi ve tedaviler sunması gereken bir boyuta ulaştı. Küresel boyutta sosyo-psikolojik dalgalanmalar ve etkileşimler, teknolojik hız çağının da tesiri ile daha net ortaya çıktı. Dünya ölçeğinde, var olması gereken değer yargıları da zamanın ruhuna göre şekilleniyor; her fikir, kendini korumak adına, bugün savunduğunu yarın inkâr edebiliyor. Bu tavır, savrulmanın hangi boyutlara geldiğini de gösteriyor.

Bir zamanlar model olarak gösterilen “Batı Medeniyeti”, hâkim olduğu son iki-üç asırda kendi toplumlarını felâkete sürüklediği gibi, dünyayı da büyük bir buhrana sokmuştur. İnsanlar, kendi rûhlarıyla, yaratılışlarıyla kavgalı hâle gelmişlerdir. Problem bununla bitse iyi, insan, kâinâtla, diğer insanlarla ve kendisini yoktan var eden Rabbi ile savaşa sokulmuştur. Böyle bir savaştan “fert” olarak insanın gâlip gelmesi mümkün değildir. Eğer bu hastalıklı duygu ve düşünce, toplumun geneline yayılmışsa, o toplumdan da sağlıklı, insan psikolojisine uygun ürünler beklemek imkânsızdır.

Bugün batının bir kültürel bombardıman olarak sunduğu değerlere bir göz atalım: Bireyselleşme, dünyevîleşme, laiklik vb... Meselâ bireyselleşme, tek başına yaşaması imkânsız bir insanı, tek başına yaşamaya mahkûm etmektir. Bu, aslında hastalıklı bir ruh hâlinin tezâhürüdür. İnsan, bu anlayışta kendisi için yaşar, her şeyi kendi menfaati için kullanır ve âdeta kendisini kutsallaştırır. Bu anlayışın panzehiri, İslâm’dadır. O her ferdi, kendi içinde mükemmelleştirirken, aynı zamanda toplumla iç içe geçmiş bir yapı inşa eder. Cemaat için ferdi, ferd için cemaati kurban etmez.

Modern hayat, başlı başına bir tüketim toplumu hedeflemektedir. Bu toplumda fertler; köksüz, derinliksiz ve mânâdan uzak, istatistikî açıdan birer sayıdan ibarettir. Böyle bir sakat ve insan hakikatine aykırı anlayışla nasıl mücadele etmelidir? Küresel çalkantı içinde zarar görmemek için kendimize nasıl bir konum biçmeliyiz?

Biz, öncelikle tarihten günümüze var olan ve insanı insan yapan değerlere sahip çıkmalı; sağduyunun, insanlığın, hakikatin sözcüleri olmaya tâlip olmalıyız. Bunun yolu da İslâm’ın hakikatini ve onun cihanşümûl (evrensel) değerlerini bilen, uluslararası çapta söz söyleyecek insanlar yetiştirmekle olur. Kendi kabuğunu kırmış, ufku ve idealleri geniş, dağarcığı zengin, kökleri tarihin ve medeniyetin diplerine kadar uzanmış, buradan kendi özsuyunu devşiren dâvâ adamları yetiştirebildiğimiz nisbette var oluruz, büyürüz, büyüklüğümüzü hissettiririz.

Bu da şüphesiz hâkim iradelerin uzun soluklu planları olmalı ve insan odaklı projeler oluşturmalarıyla mümkün olur. Her şeyi devletten veya idareci kadrolardan beklememeli, sivil toplum kuruluşları olarak aynı minvalde inisiyatif almalı ve insan odaklı yatırımlar yapmalıdır.

Eğer biz, birkaç yüzyıldır, bahsettiğimiz vasıfta ihtiyacımız olan insanları yetiştiremiyorsak, suçu hep başkalarına atmamalıyız. Geçmişe hayıflanarak kaybedecek vakit de yoktur. Şimdiye kadar var olmaması, yetiştirilememesi, bundan sonra yetiştirilemeyeceği anlamına gelmez. Bir ucundan başlayarak yarınlarımızı emanet edeceğimiz gençleri, yetiştirmemiz gerekmektedir.

İnsanın çürütüldüğü yerde toplum da çürür. İdealsiz, boş hayaller peşinde veya kendi küçük dünyası ile yetinen insanlar çoğaldıkça toplumun bekasından söz edilemez.

Batı medeniyeti bugün dünyayı uçurumun kenarına getirmiştir. Acımasız, merhamet yoksunu, his fakiri ve zâlim kafaların dünyaya sundukları saâdet (!) ortadadır. Özellikle Müslüman milletlere karşı “küresel”, ama adı konulmamış bir savaşla bütün değerler yok edilmektedir.

Batı medeniyeti artık iflas etmiştir. Ve dünyamızı kandırmıştır. Bu aldatmanın faturasını başta Müslümanlar olmak üzere bütün insanlık dolaylı olarak çekmektedir. Bu uçurumdan kurtaracak akıl ve şuur, İslâm’ın mâneviyat ve merhamet medeniyeti ile vahyin ışığında gelişen evrensel aklıdır. Bu çağrının kulaklarda yankılanması ve bu çağrıyı duyabilecek insan karakterinin yetiştirilmesi, dünyayı bu uçurumun kenarından alacaktır.

Şefika Meriç

 

 

PAYLAŞ:                

Şefika Meriç

Şefika Meriç

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle