Büyüklere Masallar İyi Mi? Kötü Mü?

Bir varmış, bir yokmuş.

Bu dünyada gerçekleri, çocuklar kadar iyi anlayan hiç kimse yokmuş. Masallar gerçekleri, gerçekler de masalları anlatınca; büyüklerin işi sayılmayacak kadar çokmuş.

Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, çok güzel insanlar yaşarmış küçük bir dağ köyünde. 

Darkavakmış köyün adı. Dağı güzel, taşı güzel, insanı güzel, hayvanı güzel, her şeyi güzelmiş bu köyün. Bu güzel köyün güzel hayvanlarıyla; kara kaşlı, biraz yaşlı, iyilere iyi, kötülere şahin bakışlı bir çoban ilgilenirmiş. Onları yedirir, içirir, o dağ senin, bu dağ benim gezdirir dururmuş. Köylüler çok severmiş çobanı. Sessizmiş çünkü çoban. Öyle boşa doluya konuşmazmış. Söylerse bir söyler, dinleyen pir anlarmış sözünden. 

Her sabah gibi bir sabah, hayvanlarıyla ayrılmış köyden çoban. Az gitmiş, uz gitmiş. Dere tepe düz gitmiş. Hayvanlar önde o arkada, o önde hayvanlar arkada dolaşır dururken, hiç tanımadığı bir ihtiyara rast gelmiş. Selam vermiş çoban. Duymazdan gelmiş ihtiyar. Geçip gitmiş. Az sonra geri dönmüş, seslenmiş: 

“–Heyyy! Hayvanların güdücüsü! Şu karşıki köyün adı ne?”

Bir salavat getirmiş, bu selamsız adamın sorusuna karşılık çoban.   

“–Darkavak” demiş yüksek bir sesle. Adam atılmış:

“–Ben uzaklardan geliyorum. Yeni bir yurt arıyorum kendime. Nasıldır bu köyün insanları?” 

Çoban gülmüş: 

“–Ya senin yurdunun insanları nasıldı ki, bırakıp geldin?” demiş.

“–Amaaan! Bırak şunları…” demiş ihtiyar. “Hiç biri beş para etmez. Kötü, çirkin, meymenetsiz bir sürü densiz. Kurur insan, o kokuşmuşların yanında... ”

“–Sen iyisi mi geri dön.” demiş çoban. 

“–Bu köyün insanları seninkilerden farksız. Aklın varsa hiç gitme!.. ” 

Akşam olmuş, sabah olmuş, akşam olmuş sabah olmuş; geçen zaman bir haftayı bulmuş. Bizim çoban her gün gibi bugün de hayvanlarını almış, dağ tepe dolaşmış. Yedirmiş, içirmiş, soğuk sudan geçirmiş, tam köyüne dönüyormuş ki, şaşılacak bir şey olmuş. 

Geçen hafta aynı gün, aynı yerde bu sefer başka bir ihtiyara rastlamış. Selam vermiş. İhtiyar adam gülerek selamını almış. Çobanın omzuna elini koymuş ihtiyar:

“–Evlâdım. Sana bir şey soracağım. Uzak mı uzak diyarlardan geliyorum. Yeni yerler, yeni insanlar tanımak istiyorum. Söyle bana, şu karşıki köyün adı nedir? Nasıl bir yerdir? İnsanları nasıldır?” diye ardı ardına sıralamış soruları.

Çoban salavat getirmiş. Geçen haftayı tekrar yaşıyormuş sanki.

“–Darkavak!..” demiş yüksek bir sesle. “Amca senin geldiğin yer, oradaki insanlar nasıl ki bırakıp geldin buralara?” diye eklemiş.

“–Aman evlat. Her biri altın gibi. İyi, güzel, nur yüzlü, nur sözlüdür onlar. Çiçek gibi olursun yanlarında. Sorma, zor bıraktım zaten!..” demiş, gözleri dolmuş ihtiyarın. 

Çoban şöyle demiş adama :

“–İnsanın içi nasılsa, dışındakileri de öyle bilirmiş amca. Bu köyün insanları seninkilerle aynı. Hoş geldin. Hoşluk getirdin. Geldin de köyüme şeref getirdin...” 

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle