Babaların Kızları

Bir kız çocuk dünyaya geldiği andan itibaren annesine düşkünlük, babasına ise hayranlık beslemeye başlar. Annesinin kucağında şefkat ararken, babasının kucağında kendisini daha güçlü hissedip onunla oyun başlatmak için, eğlenmek için bin bir yol dener. Küçücük eli, babasının avucunda kaybolduğunda, o kendisini kocaman görür. Bilir ki babası yanındayken hiç kimse ona zarar veremez. Onun babası, yeryüzünün en güçlüsü, en büyüğü, en bilgilisi, en bir tanesidir. Bu yüzden nesillerdir hiçbir çocuk için şaşmayan bir gerçek vardır, onun babası, bütün diğer babaları dövebilir(!).

Çocukların terbiyesinde, eğitiminde ve gelişiminde esas vazifeleri tek başına yüklenen annenin bir adım gerisinde duran; varlığını, ilgisini ve sevgisini her zaman hissettiren babaların yeri çok önemlidir. Bir kızın ergenliğini tamamlayıp, evlilik olgunluğuna erdikten sonra eş seçerken mantıklı karar verebilmesi, bu evlilik içinde hak ettiği değeri talep edebilmesi için öncelikle çocukluktan itibaren sağlıklı bir baba-kız münâsebetine sahip olması gerekir. Baba-kız münâsebeti, görünürde mesafelidir, ama görünmeyen kucaklaşmaların altında, sürekli söylenmeyen sevgi sözcüklerinin ardında güçlü bir bağ, yıkılmaz bir sadakat barındırır. Bir bakış, sevgi ile titretir baba-kızın yüreklerini…

Son zamanlarda ergenlik dönemindeki kız çocuklarında uygunsuz flörte yönelişten yakınan birçok âile ile karşılaşmaya başladım. Âileler, özellikle anneler, çaresizce çocuklarını muhtemel tehlikelerden korumaya çalışırken, ne yazık ki, onları kendilerinden daha da uzaklaştırıyorlar. Bu problemi yaşayan âilelerin tek ortak noktası ise, istisnâsız, ilgisiz babalar… En önemli rolü âilenin nafakasını temin etmek olan babalar, kendilerini işe güce kaptırıp âilelerini ihmal ederek kızlarını uçuruma sürüklüyorlar. Kız çocuklarının kendisinden yaşça çok büyük erkeklerle bir arada olmayı istemelerinin, zamanından önce karşı cinsle ilgilenmeye başlamalarının, çocuk yaşta evlenmeyi arzulamalarının, belki de evden kaçmalarının en önemli sebeplerinin başında ilgisiz babalar geliyor.

Bir kız çocuğu, babası tarafından sevildiğinden, ona güvenebileceğinden emin olduktan sonra, farklı arayışlar içerisine zaten girmiyor. Açlığını giderememiş birisinin ilk bulduğu şeyi yemek istemesi gibi, karşı cins ebeveyninden ilgisiz kalmış çocuk, etrafta sahip olamadığı baba sevgisini arar durur. Bu sevgiyi ve ilgiyi sunmaya hazır art niyetli kişiler, her toplumda olduğu gibi bizim toplumumuzda da mevcut maalesef… Ne yazık ki, bu kişiler arayış içindeki çocuklara “gerçek baba şefkati” ile yaklaşmıyorlar.

Birkaç yıl önce bir kadın sığınma evine gelerek hayatını kurtarmaya çalışan 16 yaşındaki Z. ile tanıştığımda, kucağında 3 yaşında bir çocuğu vardı. Tarlasına işçi olarak gittiği 40 yaşındaki adam, daha 12 yaşındaki Z.’nin aradığı ilgiyi, bir gün başını okşayarak, bir gün bir avuç leblebi getirerek sunmuştu. Z.’nin adamın yanında bulduğu huzur, henüz ergenliğe girmeden bir eve kuma olarak girmesiyle son bulmuştu. Kuma girdiği evdeki zulüm, işkence boyutuna varınca dönebileceği baba evinin kapısı açılmamış, çaresizce devlete sığınmıştı kucağındaki yavrusuyla…

Kırsal kesimde bu şekilde cereyan eden bir trajedi, aynı şekilde olmasa da, şehir hayatında da başka hikâyelerle karşımıza çıkıyor. Şehirde yaşayan çocuklar, arayışlarını tarla değil, sanal ortamda sürdürüyorlar. Belki de aynı çatının altında televizyon izleyen babası, çocuğunun karnını doyurup, ekonomik ihtiyaçlarını giderdiği için kendisiyle gurur duyarken babasının mânevî yokluğu içinde kızı, nice tehlikelere yelken açıyor. Sağlıklı bir baba-kız münâsebeti kurmak için bütün günü birlikte geçirmeye gerek yoktur, birlikte geçirilen zamanın kaliteli olması yeterlidir. Eve geldiğinde babanın mutlaka kızının hatırını sorması, eğer uyuyorsa zaman zaman başucuna küçük bir not iliştirmesi, onun sevdiği şeylerin, ilgi alanlarının farkında olması gereklidir. Bir kız çocuğu da her ihtiyaç duyduğunda şart koşmaksızın babasının ona destek vereceğinden emin olması gerekir.

 Bugün evliliğinden, eşinin ilgisizliğinden şikâyet eden birçok kadının da çocukluğunda babasından değer görmemiş bir kız çocuğu olarak yetişmiş olması oldukça manidardır. Çocukluk döneminde baba figürü nasıl oluştu ise, evlilik çağında babaya benzer kişi, eş olarak seçiliyor. Âileyi saran mutsuzluk, genetik bir miras gibi kızların boyunlarına yapışıyor. Görmediği ilgiyi ve sevgiyi talep etmeyi bilmeyen, aradığı doyumu yakalayamayan mutsuz anneler tarafından yeni kuşaklar yetiştiriliyor.

Bu yazıyı okuyan babalara, kızları ile kurdukları münâsebetleri ciddiyetle gözden geçirmelerini tavsiye ediyorum. Çalışma saatlerinin elverişsizliği, bedenî yorgunluk, boşanma gibi sebeplerin altına sığınarak kızlarınızla aranızdaki irtibâtı çorak bırakmayın. Hayattayken onların babasız büyümelerine izin vermeyin. Aksi takdirde evlâdınızın insanlarla kurduğu münâsebetler hep problemli olacak, onu mutsuz edecektir.

Yazıyı okuyan annelerden de, eşleri ile kızları arasında doğru gitmediğini hissettikleri durumlar varsa, eşlerini incitmeden onları bilgilendirmelerini ricâ ediyorum. Baba figüründen mahrum yetişmek, yukarıda da belirtildiği gibi, insanlar arası münâsebetler açısından oldukça tehlikelidir. Bu yüzden eşini kaybeden ve çocuklarını tek başına büyütmek zorunda olan annelerin de çocuklarının gelişimlerini mutlaka dede, amca, dayı gibi onlara baba şefkatine yakın sevgi ve ilgi sunabilecek kişilerle desteklemelerini tavsiye ediyorum.

Ancak daha sağlam, daha problemsiz münâsebetlerle toplumumuz daha temiz ve daha mutlu olacaktır.

Tuba SÖKMEN

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle