YEDİĞİMİZ ÖNÜMÜZDE YEMEDİĞİMİZ ÇÖPLERDE

O kadar çok tüketmeye alışmışız ki; ufak tefek maddî sıkıntılarda bile şikâyet etmeye, birilerini suçlamaya başlıyoruz. Ülkemizde ekonomik kriz var, diyorlar. Hayır, bana göre yok!.. Çöplerde ekmek, yemek artıkları, kıyâfetler… Hatta bazen yepyeni mobilyalar bile görüyoruz. Sırf modası geçtiği için israf edilen eşyalarınsa haddi hesabı yok. Ama bir söylentidir dolaşıyor dillerde. Eğer gerçekten bir kriz yaşıyorsak bundan kim, ne kadar etkileniyor? İşte bunu üç grupta inceleyebiliriz:

Birinci gruptaki insanlar, tüketime odaklı olanlardır. Yedikleri önlerinde, yemedikleri çöplerde; giydikleri üzerlerinde, giymedikleri ise dolaplarda... Modayı adım adım takip edip, birçok şeyi israf edecek kadar rahat insanlar bunlar... Nefislerini tatmin etmek için uğraşıp dururlar. Canları ne isterse, ânında yapmaya alışmışlardır. Yetimleri, fakirleri pek gözetmezler. En büyük zevkleri alışveriştir. Ceplerinde kredi kartları, hoşlarına giden her şeyi alma gayreti içindedirler. Yaşamak için yemezler, yemek için yaşarlar. Haram ve şüphelilere dikkat etmezler. Böyleleri için hem maddî, hem de mânevî kriz var ve bundan çok fazla etkilenirler. Çünkü lüks hayat hastalığı, birçok âilenin yıkımına sebep olmaktadır. Bu sebeple evdeki huzurları da kalmaz. Kazançları birazcık azaldı mı; bankalara olan borçlarını nasıl ödeyeceklerini bilemez, isyan etmeye başlarlar. Bu tür insanların âkıbeti, genelde iflas etmek olur.

İkinci gruptakiler ise; ayağını yorganına göre uzatanlar… Bunlar idâreli kişilerdir. Olduğu zaman harcarlar, olmadığı zaman ellerindekilerle yetinirler. Varlıkta da, yoklukta da tavırları aynıdır. Tedbirli davranırlar, harcamalarını kazançlarına göre yaparlar. Sabır ve şükür hâlindedirler. İsraftan uzak bir hayatları vardır. Ekmeğini taştan çıkartırlar. Rızkını temin etmek için meşrû olan her yola girerler. Azimlidirler. Bu gibi insanları piyasanın durgunluğu, ekonomik kriz çok fazla etkilemez. Belki bir dönem zorlanırlar, fakat genelde hafif sıyrıklarla atlatırlar. Yani ufak-tefek sıkıntı çekseler de; çalışıp çabalayıp maddî durumlarını düzeltirler. Öyle ya, çalışana verir Allah…

Üçüncü gruptakiler ise; sadece zarurî bir ihtiyacı olduğunda harcama yaparlar. Kazançlarının kalan kısmını infak ederler. Fakirler, yetimler, muhtaçlar onlardan sorulur. Kendilerinin belki birer-ikişer kıyafeti, karınlarını doyuracak kadar yiyecekleri, bir de kullandıkları eşyalar vardır ki; iyice eskimeden değiştirmezler. Olmayınca şükrederler, olunca infak ederler. Kazançları az ya da çok hiç fark etmez. Şahsî harcamaları sâbittir. Devamlı rıza hâlindedirler. Dünyadan çok âhiret için çalışırlar. İşte böyle insanları ekonomik kriz etkilemez. Onlar, tek dertleri, Hak Teâlâ’nın rızasını kazanmak olan Allah dostlarıdır.

Eğer bir yerde çöpe ekmek atılıyorsa; aslında orada ekonomik kriz değil, israf vardır. Rızkı veren, Allah’tır. Rabbimiz Ra’d Sûresi, 26. âyetinde:

Allah dilediğine rızkını bollaştırır da, daraltır da. Onlar dünya hayatıyla şımardılar. Oysa âhiretin yanında dünya hayatı, geçici bir faydadan başka bir şey değildir.” buyurmaktadır.

 Eğer geçim sıkıntısı çekiyorsak, önce kendimizi gözden geçirmeliyiz. Acaba yeterince şükrettik mi? Şükür, nîmeti artırır. İnfak mı, israf mı ettik?! Öyle ya, kıymetini bilmediğimizz, boşa harcadığımız şeyleri Allah Teâlâ er-geç elimizden alacaktır. Cömert mi davrandık, cimrilik mi ettik? Yetimin, fakirin üzerimizde hakkı var. Kazancımızı helâl yoldan mı temin ettik, yoksa haram da karıştı mı? Harama bulaşmış paranın bereketi olmaz!.. Bu tür konularda dikkatliysek, o zaman çektiğimiz sıkıntılar için:

“-Rabbimin bir imtihanı!.. Veren de O, alan da…” diyerek Mevlâ’ya yönelmeliyiz.

Rabbim cümlemize hayırlı, bol, bereketli, helâl rızıklar versin. Bizleri, ekonomik krizden etkilenmeyen, kanaatkâr, şükreden ve Allah’tan râzı olan kullarından eylesin. Hepimizi, nefislerimize râm olmaktan korusun… Âmin!

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle