Sevgili Kızım

En son görüşmemizde bir namazlarına, bir de tesettürüne dikkat etmeni öğütlemiş, her birinden taviz verdiğinde hakkımı helâl etmeyeceğimi söylemiştim. Gözlerin dolu dolu olarak bana baktığını;

“-Anneciğim, ben müslümanım, namazsız ve tesettürsüz Müslüman olur mu?” dediğini dün gibi hatırlarım. Ve o ânı her hatırladıkça; önce hamd ediyor, sonra da Hazret-i Hanne gibi:

“-Rabbim bunu benden kabul buyur!” diye duâ ediyorum.

Gözümün nûru kızım;

Dünya hayatında misafirliğimiz çok kısa... Rabbimizin ifadesine göre, “yağmurla yerden biten, gelişip boy veren ve bir müddet sonra sararıp kuruyan otlar” misali… Bu bedenler, gençlik, güzellikler, evler ve meslekler yalnızca emanet... Asıl beslenmesi, süslenmesi, bakımının yapılması gerekenler; bu bedenlerin içindeki görünmeyen ruhlar, onları besleyecek olan sâlih ameller… Bunlara ne kadar önem verir, ne kadar zaman harcayıp itina gösterirsek, o denli zengin, o denli bakımlı ve güzel oluruz. Bedenler, ruhlara emanet giydirilen ve bir müddet sonra toprağa bırakılıp hakkımızda şahitlik yapacak kostümlerdir. Evler ve meslekler ise, bizim dünyadaki rollerimiz, oyuncaklarımızdır. Binâenaleyh bunların güzelliği için zaman sermayeni çok fazla tüketmeni istemem. Dünyaya doymak, dünyalıklarla mutlu ve huzurlu olmak mümkün değildir. Unutma, kalpler, yalnızca Allah’la birlikte huzur bulur. Allâh’ı sevindiren işlerle mutmain olur. Allah dostlarıyla sekînete erer.

Her konuşmamızda söylediğim gibi… Her şey âileden ve kadınla başlar. Toplumları âbâd eden de, bedbaht eden de kadındır. Onlar adına özel bir sûre dahî nâzil olmuştur. Kadın iyi olursa ev iyi olur, ev iyi olursa sokaklar temiz olur; sokaklar temiz olursa toplum “sâlih” olur… İyi olmak, geniş bir yelpazedir. Ama bence kadına yakışan iyilik, önce tesettürle başlar. Setretmekle, örtülmekle, saklanmakla başlar. Çünkü kadın çok değerlidir, kıymetlidir. Hatta hep kendisine benzetilen mücevherlerden çok daha kıymetlidir. Nitekim çalışılıp çabalanılsa belki mücevherlerin bir benzeri üretilebilir. Ama benim biricik kızım, dünyaya bir kere gelir, tektir, tekrarı olamaz. Kızımın ahlâkı, hayâı, tesettürü onunla mündemiçtir. Onu temsil eder, onun şahitliğini yapar. Hatta her hareketi bir tohum gibi saklanır, beslenir ve yıllar sonra kendi kızlarının ahlâkında belirir. Yalnız bu dünya da mı? Elbette değil. Bu dünyadan sonra da çok konuşulur, ince ince tartılır, değerlendirilir.

Dünya ve âhiret kazancım olan yavrum; İslam, güzel ahlaktır. Güzel ahlâk, güzel insan olmakla başlar. Kadına kadın gibi, erkeğe erkek gibi davranmak yakışır. Kadın evinin süsü, saklı incisi, mürebbîsidir. Erkek dışarıdan ve soğuktan koruyan örtü, kalkan, çadırdır. İnciler nasıl saklandıkça değerlenirse, kadın da korundukça değerlenir. Kadınlık fıtratını yaşadıkça güzelleşir. Kadın fıtratı, kadının sesinde, kadının kıyafetinde, kadının davranışlarında gizlidir.

Günümüzde televizyon ve internetin sosyal hayatımıza hâkim olmasıyla birlikte kadın- erkek, genç kız-delikanlı birbirine karışmış durumda... Özellikle akıllı telefonlar, sosyal medya ile insanlar her an her yerde olmakta; her kültürü, her iklimi yaşamakta… Ama bir türlü bulunması gereken zamanda ve yerde o-la-ma-mak-ta. Bazen hakikaten zorlanıyorum günümüz insanlarını anlamakta… Hayâ ve güzellik timsali bir genç kız, neden sokak gençlerinin giymiş olduğu kıyafetleri giymek ister ki? Hele dizleri ezilmiş, bazı yerlerinde sökükler oluşmuş pantolonları, rengi atmış kot gömlekleri… Peki, yiğitlik ve mertlik timsali erkekler, neden takı takmak isterler ki, kollarına kulaklarına…

 Ya üstünde başörtüsü olduğu halde, altında dar kıyafetlerle dışarı çıkanlar, veya “rahat oluyor” diye erkek pantolonuna cevaz verenler….

Ne oldu yurdum insanına, genç kızlarıma, ablalarıma…

Yoksa Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in:

“Kadınlara benzeyen erkeklere ve erkeklere benzeyen kadınlara Allah lânet etsin.” (İbn-i Hâcer, Fethu’l-Bârî, 10/332) hadîs-i şerîfini okumadılar mı hiç? Veya:

“Kadın giyinişiyle giyinen erkeğe ve erkek giyinişiyle giyinen kadına Allah lânet etsin.” (Ebû Dâvud, Libâs, 28) bedduâsını işitmediler mi?

Yine Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in ashâbını bu konuda sıkı sıkı uyararak:

“Erkekleşen kadınları ve kadınlaşan erkekleri evlerinizden çıkarın.” (Buhârî, Libâs, 62) ikazı dikkatlerini çekmedi mi?!

Daha da vahim olanı, zaman içerisinde bu kıyafetlerin, bu tavırların; kadınlık ahlâkına, zerâfetine, korunmuşluğuna ve hayâsına etki etmesi oldu. Evinden dışarı çıkarken tülbentini ağzının üzerine çekip bakışlarını yere indiren, erkeklerin önünden geçmemek için kenarda bekleyen annelerimizi ne çabuk unuttuk?! Büyüklerin yanında sesini alçaltan, haremlik-selâmlık oturulan evlerde büyümedik mi?

Canım evladım,

Zamanımız; tam da Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in buyurduğu gibi; “ellerde kor taşınan” âhir zamanı... Bilirsin, böyle zamanlarda insanların, sabah “mü’min” olarak evden çıkıp akşam “müşrik” olarak eve dönme ihtimali var. Bu fitneden ancak nefsimizi sağlam kalelerle muhafaza ederek; mecbur kalmadıkça sokaklara çıkmamakla korunabiliriz. Kadınlık fıtratını unutmadan, gözünü ve gönlünü dünyanın çekiciliğinden berî kılman temenni ve duâlarımla...

Allâh’a emanet ol.

PAYLAŞ:                

Seher Küçük

Seher Küçük

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle