Evlilik, Zenginliktir

Râsûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“-Kadını olmayan erkek miskindir (fakirdir), miskin!..” buyurdu. Yanındakiler:

“-Çokça malı olsa da mı?” diye sordular. Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“-Evet, çokça malı olsa da!” buyurdu. Sonra da sözlerine şöyle devam etti:

“-Kocası olmayan kadın da miskinedir, miskine!”

Ashâb-ı kirâm:

“-Çokça malı olsa da mı?” diye sorunca:

“-Evet, kadının çok malı olsa da!” buyurdu.[1]

Bu hadîs-i şerifte işaret buyrulduğu üzere, “evlilik zenginliktir, bekârlık ise fakirlik!” Bu, mal mahrumiyetinden ziyâde, gözün ve gönlün meyledip huzur bulacağı bir limandan mahrum oluştur.

Cenâb-ı Hak, her kadın ve erkeğin fıtratında, karşı cinse karşı bir meyil yaratmış, bu meyli de nesillerin devamına vesile kılmıştır. Bu tabiî meylin yanı sıra, her iki tarafın rûhen huzur ve sekînete kavuşması da evlilik sayesindedir. Evlilikle karı-koca, âdeta birbirinin görünmez bir örtüsü olmuş; birbirinin eksiğini kapatan bir bütüne dönüşmüştür.

Diğer taraftan evlilik, Peygamberimizin en mühim sünnetlerinden birisidir. Abdullah bin Mes’ud -radıyallâhu anh-’ın rivayet ettiği bir hadîs-i şerîfte Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur:

“Kim evlenebilirse, evlensin. Çünkü evlilik, gözü haramdan daha iyi çevirir, nâmusu da daha iyi korur. Ancak kim evlenemiyorsa oruç tutsun. Çünkü oruç, şehveti keser.” (Buhârî, Savm, 5; Nikâh 2,3; Müslim, Nikâh, 5; İbn-i Mâce, Nikâh, 1)

Kişinin bizzat evlenmesi teşvik edildiği gibi, kız babalarının da hayırlı bir tâlip çıktığında evliliği kolaylaştırması ve hızlandırması da Peygamber Efendimizin tavsiyeleri arasındadır. Nitekim bir defasında Peygamber Efendimiz, Hazret-i Ali Efendimize hitâben şöyle buyurmuştur:

“-Ey Ali, üç şeyi geciktirme: Vakti gelen namazı, hazır olan cenâzeyi ve dengini bulduğunda bekâr kızı evlen­dirmeyi!” (Tirmizî, Salât, 127; Cenâiz, 73; Hâkim, II/176)

* * *

Hadîs-i şeriflerdeki bu ve benzeri teşvikler sebebiyle toplumumuzda evlenme yaşı gelmiş gençlerin evlendirilmesine anne-baba, eş-dost ve akrabalar öncülük ve aracılık ederler. Hayırlı ve mutlu bir yuvanın kurulması için herkes büyük bir coşku içinde birbiri ile yardımlaşır. Evlilik öncesi, evlenecek olan adayların îtina ile araştırması yapılır; âileler kendilerine uyumlu olacak kimselerle buluşup akrabalık kurmak isterler.

İki tarafın çeşitli isteklerinin bulunması ve neticede orta yolda buluşmaları normaldir. Kimi güzellik arar, kimisi uyumlu olsun ister, kimisi de zengin bir namzet arar. Bunlar da normaldir. Zira hadîs-i şerîfte, Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurur:

“Bir kadınla dört şey için evlenilir: Malı, soyu, güzelliği ve dindarlığı. Sen dindar olanı seç. Yoksa sıkıntıya düşersin.” (Buharî, Nikâh, 15; Müslim, Radâ, 53; Ebû Dâvud, Nikâh, 2)

Bu hadîs-i şerîfteki tavsiyeler, hem erkek, hem de kadın için de geçerlidir. Buraya kadar hadislerde anlatılanlar; evlenecek adaylara eş seçimi esnasında âdeta rehber olmaktadır. Ancak günümüzde yukarıda sayılan tavsiyelere bir yenisi daha eklendi sanki… İşimiz gereği, evlilik çağındaki genç kızlarla meşguliyetimiz sebebiyle etraftaki dost ve ahbaplar, oğullarını evlendireceği sırada aday aramaya başlayınca, sağ olsunlar mutlaka ararlar.

Önceden evliliklere vesîle olma işinin çok büyük bir sevap olması düşüncesiyle; iki tarafa da elimden geldiğince yardımcı olurdum. Fakat son yıllarda toplumumuzun ne kadar değiştiğini gösteren bazı hâdiselerle karşılaşmaya başladım. Bu şâhit olduğumuz hâdiseler de, en kıymetli kalemiz olan âile yuvasının bile artık tamamen menfaat üzere kurulmaya başladığını gösteriyordu.

Bazı müstakbel kayınvalidelere:

“-Efendim, aradığınız müstakbel gelininizde siz ne vasıflar arıyorsunuz? Damat adayımız hangi vasıfları arıyor?” diye sorduğumda, üzülerek şu sözlere şahit oldum:

“-Hocam, öyle çok şartımız yok!.. Abdestinde, namazında olsun, güzel olsun; ama mutlaka çalışan bir hanım olsun. Mâlum, bu zamanda tek maaşla ev geçindirmek zor…”

“Mutlaka çalışan hanım olsun!” kısmını duymak, beni bitiriyor; çok üzülüyorum. Ev geçindirmek zor olabilir, ama Allah, “evi geçindirme mesûliyeti”ni, kadına değil, erkeğe yüklemiştir. İslâm’a göre kadın, evi geçindirmek için çalışmak zorunda değildir ki!. Bu, ne biçim bir zihniyettir?!

Bugün genç kızların üniversite okumasının doğru olmadığını, karışık (ihtilât) ortamında bunun câiz olmadığını söyleyen hocalarıma sesleniyorum. Bu kızları üniversite okuyup çalışmaya zorlayan bu zihniyeti sorgulamak daha doğru olmaz mı?

* * *

Yakın bir arkadaşımın kızı, evlilik çağında… Ahlâkı, güzelliği yerinde; hanım hanımcık bir kız… Arkadaşıma:

“-Bu kızın tâliplerini eli boş çevirmeyin, her şey zamanında güzel!” diye şaka yollu bir hatırlatma da bulundum. Arkadaşım:

“-Âh hocam, biz de hemen evlendirelim istiyoruz. Ama kızımın tâlipleri iki yıllık üniversite mezunu olduğunu duyduklarında, «İş bulma imkânı zor!» diye hemen vazgeçiyorlar. Hâlbuki kızım da, biz de evlenince çalışmasını istemiyoruz. Tâliplerine bunu söyleyince bir bahane bulup gidiyorlar, bir daha dönmüyorlar!..” diyor.

* * *

Yine geçen yıl öğretmenlik yapan bir kardeşimiz, nişan yapmak üzereyken bir anda işleri bozuldu. Ona:

“-Kardeşim, ne güzel uyumlu bir âile olacaktınız, niye bozuldu sözünüz?!” dediğimde:

“-Hocam, müstakbel nişanlımla nişan evvelinde birbirimizi yakından tanıyalım diye buluştuk, gelecek hayallerimizden konuşmaya başladık. Ben önceden beri, evlendiğim andan itibaren çalışmayı bırakmayı düşünüyordum. İstiyordum ki, evimin hanımı olayım. Çocuklarımı bizzat kendim büyüteyim. Dışarının stresinden, erkeklerle aynı ortamda yüz-göz olmaktan çok yoruldum. Biz dindar insanların dînî hassasiyetleri olduğu için, iş hayatı, bizi iki kat yoruyor, mâlum… Bu düşüncemi müstakbel nişanlıma söyleyince, birden oturduğu yerden kalkıp:

«-Olmaz!.. Ben çalışan bir hanımla evlenmek istiyorum. Benim hayalim de hayatın yükünü beraber yükleneceğim birisi…» dedi ve sözü orada bozdu.” dedi.

* * *

Ne acıklı hallere düştük! Eskiden erkekler, hanımını çalıştırmamak için gece-gündüz çalışırdı. Yeter ki hanımım evde çocuklarımın başında olsun; evimi çekip çevirsin, o benim namusumdur. Dışarıda zâyî olmasın diye çırpınırdı.

Hanımlar da eve gelen rızık ne kadarsa ona şükreder; onunla evini, kendisi çekip çevirirdi. Ekmeğinden salçasına, reçelinden eriştesine, dikişinden ördüğü hırkaya kadar giydiği her şeyi evinde, elinde yapar; tasarruflu davranırdı. Bu iki taraflı şükür ve rızâ hâli de evlere bereket olur, huzur olurdu. Nesiller de bugünkü gibi yılgın, tembel ve hoyrat olmazdı.

* * *

Yine iki gün evvel bir öğrencim, düğün davetiyesini vermek üzere ziyaretime geldi.

“-Nasıl, evleneceğin kişinin âilesi seni sahiplendi mi, iyi insanlar mı?” diye sordum. Kızımız:

“-Hocam, Rabbim hepsinden râzı olsun, çok iyiler. Sağ olsunlar evlenince çalışmamı bile istemiyorlar. Daha evvel, fahrî hocalık yaparken kadrolu hoca değilim diye birçok tâliplerim tanışma arefesinde vazgeçiyorlardı. Hocam, ben on yıldır çalışıyorum. Yıllarca kendi başımıza başka şehirlerde kurs ve üniversite okuduk, kendi başımıza gittik-geldik. On yıldır da hizmet ediyoruz. Ben çok yoruldum, hocam… Artık evimde oturmak, dinlenmek, bütün enerjimi yuvama, çocuklarıma ayırmak istiyorum. Yıllardır başkalarının çocuklarına tahammül etmekten, kendi çocuklarıma enerjim kalmadı, nerdeyse... Okuldaki arkadaşlarım evlenince çalışmayacağımı duyduklarında:

«-Nerde buldun öyle babayiğit adamı? Aman kıymetini bil!» diyorlar, dedi.

 Bir genç kız, karşı taraf çalışmasını istemiyor diye seviniyor, düşünebiliyor musunuz? Ve arkadaşları bu zamanda hanımını çalıştırmayacak bir erkekle evlendiği için onu çok şanslı buluyorlar.

* * *

Kızlarımızı ihtilat ortamlarında okumaya, daha sonra çalışmaya zorlayan sebep, sadece bunlar değil tabiî ki… Başta kız anneleri ve toplumdaki bazı gâfil hanımların:

“-Aman oku, bir mesleğin olsun, kocana ezilmezsin. Ayakların üzerinde durursun. Paranla istediğini alır, istediği yaparsın!..” diyerek küçüklükten beri evlatlarımızın şuuraltına yerleştirilen, âdeta kazınan bir toplum baskısının da var olduğunu düşünüyorum.

Belki bu yazımızı okuyan bazı erkek okuyucularımız, “Biz ne yapalım, hanımlar da gerek evlenirken gerek evlendikten sonra maddî rahatlık istiyorlar” diyebilirler. Böyle söylemekle bir derece haklılar, ama onlar istiyor diye İslam’ın onlara yüklemediği sorumluluğu onlardan isteyemezsiniz. Siz gücünüzün yettiğinden mes’ulsünüz, onlar da güçlerinin yettiğinden.

 Evlenecek kız veya âilesinin, kızının rahat etmesi ve çalışmak zorunda kalmaması için maddî imkân ve refah istemesine belki bir yere kadar anlayış gösterilebilir. Ama ilk ve tek şart bu ise, bu düşünce elbette doğru değildir. Fakat erkek tarafının “illâ çalışan bir gelin adayı” araması ve evliliğin maddî sorumluluklarının kadına da yüklenmesi hiç mi hiç doğru değildir. Zira İslâm, evin geçimini ve maişet teminini, sadece erkeğe yüklemiştir. Bu hususta kadın, zengin dahî olsa mes’ul değildir. Hele hele evin ihtiyaçları için çalışması ve eşi tarafından çalışmaya zorlanması, İslâm’ın koyduğu prensiplere uygun değildir.

Bugün kaybolan neslimize baktığımızda, çocukluklarının kreşlerde anne sevgisi ve sıcaklığından mahrum bir şekilde geçtiğini görüyoruz. Çocuk, samimi bir sevgi ve candan bir ilgiden mahrum büyüdükçe şefkat mahrumu oluyor. Şefkatten mahrum olan kişiden nasıl şefkat bekleyebiliriz? Anne sevgisinden mahrum bir kız çocuğundan, evlatlarına nasıl annelik yapmasını bekleriz?

* * *

Evde yoğurt mayalarken, yemek yaparken kızım:

“-Anne, sen bütün bunları nerden öğrendin?” diyor. Ben de:

“-Annemden öğrendim.” diyorum. Kızım:

“-Ben de senden öğreniyorum ki, çocuklarıma öğretiyim değil mi?!” diyor.

Dokuz yaşındaki çocuğun gözünde, evde peynir yapan, yoğurt yapan, kek yapan bir anne, her şeyden kıymetli! Ben de bir evlat olarak bunun kıymetini bugün daha iyi anlayabiliyorum.

* * *

Bu yazdıklarımla kadınlar çalışmasın veya okumasın, demiyorum. Okuyacaksa da fıtratlarına uygun, mutlu olacakları, Allâh’ın çizdiği sınırları aşmayan alanlarda okusunlar. Çalışacaklarsa da istedikleri zaman, istedikleri kadar helâl dairesi içinde çalışsınlar.

Kıymetli beyefendiler!

Allâh’ın bir emaneti olarak nikâhladığınız hanımların hakkını gözetin. Unutmayın, kıyamet günü bu emanetten hesaba çekileceksiniz. Onların hanımlık ve anneliklerini gönlünce yaşama isteğini ellerinden almayın! Halk arasında, “Allah, ev yapana ve evlenene yardım eder!” diye bir söz vardır. Biz, Allâh’ın bize takdir ettiğine râzı olduğumuzda, işte o zaman dünyanın en zengini oluruz. Unutmayalım, evlilik zenginliktir. Bu zenginliğimizi geçici dünya menfaatlerine kurban etmeyelim..

Rabbimiz! Bizi ve neslimizden gelenleri, îman ve mârifetinle zenginleştir. Evlerimizi huzur ve bereket menbaı eyle… Nesillerimizi ve bizi namaz kılan, Senin yüce dinini dünyanın dört bir yanına yayan müttakîlerden ve onların îmamlarından eyle!.. Âmin.

 

[1] Beyhakî, Şuabu’l-Îman; Taberânî, Mu’cemu’l-Evsat’ta bu hadisi rivayet etmişlerdir. Senedindeki inkıtâ sebebiyle “zayıf” bir hadis olduğu ifade edilmiştir.

 

PAYLAŞ:                

Halime Demireşik

Halime Demireşik

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle