Bir Bütünün Parçası

Ezel ve ebedi tanzim edip yöneten Allah Teâlâ, varlıkları çiftler hâlinde yaratmış ve birbirlerini bütünleyerek toplumda denge oluşturmalarını takdir buyurmuştur.

Arap dilinde “zevc” kelimesi, tam da bunu, yani “birbirini tamamlayan iki tekten her birini” ifade etmek için kullanılır.

Zevc; bir çiftin içerisinde farklı yönleriyle diğerini tamamlayan, anlamlandıran ve birbirine bağlı kılandır.

Zevc; bir bütünün birbirine eşit olacak kadar benzeyeni, ama aynı olamayacak kadar farklı parçalarından her biridir. Kur’ân-ı Kerîm, her şeyin çiftler hâlinde yaratılmasını birçok yerde şöyle ifade eder:

“Ve her şeyin çiftini yarattık ki, düşünüp ibret alasınız.” (ez-Zâriyât, 49)

“Toprağın verdiği her türlü ürünü, insanların bizzat kendilerini ve hakkında temiz bilgi sahibi oldukları şeyleri çiftler hâlinde yaratan Allah ne yücedir.” (Yâsîn, 36)

Çift yaratılış, atomun yapısındaki artı ve eksi yükleri içerisine alan ve her dâim birbirini çeken her şeyde mevcuttur. Soğuk-sıcak, karanlık-aydınlıktan dişi ve erkek olan cinslere kadar bütün varlıklar çiftler hâlinde birbirlerine bağlı yaratılmıştır.

 Yaratılmış olduğu çiftin teki olmak, diğer yarısı için büyük bir değer ifade etmektedir aynı zamanda… Nitekim biri olmadan diğeri vazifesini tam mânâsıyla îfâ edemeyecektir. Tabiatta da sık görülen bu değer ve denge; bitki, hayvan ve insan gibi üreme yeteneği verilen varlıklarda birer âyet, ibret ve mûcize olarak gözler önüne serilmektedir. Âlemlerin Rabbi bu konuda şöyle uyarmıştır;

“Ey insanlar, sizi tek bir canlıdan/özden yaratan, ondan eşini var eden ve her ikisinden de pek çok kadın ve erkek meydana getiren Rabbinizden sakının.” (en-Nisâ, 1)

 

Toplumsal Cinsiyet Mahremiyeti

Cinsiyetimiz, bizi Rabbimize karşı sorumlu kıldığı gibi, eşimize karşı da mesûliyet altında bırakmaktadır.

Cinsiyet, toplumda sosyal olarak kurulmuş dengeyi ve bu dengenin muhafazası için her iki gruba empoze edilmiş yükümlülük ve davranışları belirler. Bu sorumluluk duygusu, yaratılışta fıtrî olarak bulunmaktadır. Ama doğumla birlikte âileden başlayarak zamanla iyice hazmedilir. Küçük yaşlardan itibaren kız çocuklarına pembe, kırmızı renkli elbiseler giydirilmesi, oyuncak olarak bebek ve mutfak eşyaları alınması, onları iyi bir anne, mûnis bir eş yapabilmek için bir mesaj verirken; erkeklere mavi ve koyu renkli elbiseler giydirilmesi, araba ve tamirat malzemeleri içeren oyuncaklar alınması da onları şecaatli, “kavvâm” bir aile reisliğine hazırlamak içindir. Yine kız çocuklarının uzun saçlı, sevecen ve yumuşak huylu olması; erkek çocuklarının babalarıyla güreş yapmak istemeleri de fıtratla paralel olduğu için hoş gelir. Bu fıtrî eğitim, zamanla hayatta sosyal bütünleşmeyi sağlar. Bu bütünleşme ise toplumda vazife ve sorumlulukların paylaşılması, problemlerin daha kolay çözüme kavuşturulması imkânını verir.

 

Fıtratın Dejenere Olması:

Kadınların Erkeklere, Erkeklerin Kadınlara Benzemesi

Sanayi inkılâbı ve kapitalizm ile başlayıp küreselleşme ile devam eden “modern hayat tarzı” yaşayageldiğimiz geleneği farklılaştırmaya başladı. Kadının iş hayatına aktif olarak başlaması, televizyon ve internetin hayatımıza birinci dereceden tesir etmesi, akabinde sosyal medyanın ve akıllı telefonların evlerimize çok fazla girmesi ile toplumsal cinsiyet rollerimiz de bozuldu.

Küreselleşme ile çok farklı yaşantılara ve âile hayatlarına şahit olmak; medyanın ve sokakların kadın-erkek perdesini muhafaza etmeden gayr-i meşrû davranış ve kıyafetleri gözler önüne sermesi, insanların fıtratıyla oynamayı da beraberinde getirdi. Kendi varlığı itibariyle ne büyük bir değer ifade ettiğini ve bulunduğu noktanın önemini kavramaktan âciz kalanlar, arayışlarını karşı cinsi taklitle gidermeye başladılar. Bu, ilk olarak kıyafetlerle ve konuşmalarla başladı. Güzellik salonları, estetik ameliyatları derken son yıllarda cinsiyet değişikliği denilen kişilik bunalımına kadar ilerledi. Âlemlerin Rabbinin yaratmış olduğu “halîfe” kimliğine ve “fıtrata müdahale” tam da burasıydı.

Televizyon ve internetten kanıksamaya başladığımız kadın-erkek birlikteliğine günlük hayatta da şahit olunca, kadınların erkekler gibi sert konuşup onlar gibi -sözüm ona- spor giyinmeleri; erkeklerin de kadınlar gibi “bakımlı olmak” adına takılar takınıp çekici davranmaları nefislere hoş geldi. Şeytan ve avânesinin de istediği fırsatı bulup “ortamı muhabbetlendirmesiyle” gerisi çorap söküğü gibi devam etti…

Daha vahim olanı ise, bunlara kılıflar uydurulup nefislerin haklı çıkarılması, hakikatlerin gizlenmesiydi… Artık hayatı kolaylaştırmak, daha fazla kesime ulaşmak, daha global düşünmek adına tesettür de, kadın-erkek mahremiyeti de rotasını kaybetti. Bunlara bir de Kur’ân ve Sünnet yorumlarındaki farklılıklar eklenince, hakikaten tam da Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in buyurduğu gibi; “îmanın elde kor taşımak gibi zor olduğu günlere” (Ahmed bin Hanbel, Müsned, II, 390) geldik…

Tam da böyle fitnenin her çeşidinin kol gezdiği zamanlarda; Kur’ân ve Sünnete sıkı sıkıya sarılmak için yöneldiğimizde, bütün dertlerimize derman olacak ilaçlar bulmakta hiç zorlanmayız. Nitekim Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurur:

“Kadın giyinişiyle giyinen erkeğe ve erkek giyinişiyle giyinen kadına Allah lânet etsin.” (Ebû Dâvud, Libâs, 28)

“Kadınlara benzeyen erkeklere ve erkeklere benzeyen kadınlara Allah lânet etsin.” (İbn-i Hâcer, Fethu’l-Bârî, 10/332)

“Erkekleşen kadınları ve kadınlaşan erkekleri evlerinizden çıkarın.” (Buhârî, Libâs, 62)

 

Modern Kahvehâneler

Geçmişte, özellikle yaşlı ve işsiz erkeklerin oturup sohbet etmek için gittiği kahvehâneler, şimdilerde genç kızların ve kadınların buluştuğu -sözüm ona- İslâmî (!) kafelere dönüştü. Özellikle tesettürlü hanımların da sık tercih ettiği, ama ortamın sıcaklığından yan masadaki konuşmalara dahî kulak misafiri olunan kafeler, toplumsal cinsiyet mahremiyetini fazlaca dejenere eden mekânlar hâline dönüştü. Başlangıçta mâsum amaçlarla kurulan, ama zamanla kapitalist sistemin her şeyi kâr endeksine dönüştürerek çığırından çıkarmasıyla bambaşka çehrelere bürünen bu mekânlarda artık, maalesef, misafirler ağırlanmaya başlandı.

Modernizm ve teknolojinin, günlük hayata pek çok açıdan kolaylıklar getirdiği reddedilmez bir gerçek… Ama bunun beraberinde birçok zararlı virüslerin de sinsice hayatımıza girdiği ve bizi en değerli olan âilelerimizden ve evlâtlarımızdan vurduğu unutulmamalı… Hayatımıza kolaylık ve güzellik adına giren her şey, toplumumuzla ve değerlerimizle süzgeçten geçirmeden kabullenilmemeli… Aksi hâlde kaybettiğimiz, sadece eski alışkanlıklarımız olmuyor maalesef…

Übey bin Ka’b’ın Hazret-i Ömer’e takvâyı târif ederken söylediği gibi, dikenli bir sahada yürüdüğümüzü düşünmeliyiz. Bugünkü ifadelerle, yürüdüğümüz alanda her an bir mayının patlayarak bizi ve sahip olduğumuz bütün güzel şeyleri hebâ edebileceğini şuurunda olmalı ve buna fırsat vermemeliyiz.

PAYLAŞ:                

Seher Küçük

Seher Küçük

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle