Sanat Harikası İnsanın Var Oluşu -19- Erken Uyarı Sistemi

İnsanın tohumu olan zigot, rahme tutunurken, yumurtalıktan yumurtayı bırakan hücreler, onun sağlıklı bir şekilde rahme yerleşmesini sağlayan bir hormonu salgılar. Ayrıca beyne bir sinyal gönderilerek yumurtalıktan yeni yumurta çıkışı durdurulur. Zira ilkah olduğunda ve hâmilelik oluştuğunda, artık yeni yumurta çıkışına ihtiyaç yoktur.

Bu durdurma gerçekleşmeseydi, her ay yumurtalıktan yeni yumurta atılmaya devam edecekti. Bu takdirde bu hücrelerin de döllenme ihtimâli gündeme gelecek, yeni zigotlar oluşacak ve rahme doğru yola çıkacaktı. Rahme geldiğinde ise, bir önceki ay rahme tutunan zigot orada birtakım faaliyetleri başlatmış ve rahim, hâmilelik moduna girmiş olduğundan yeni zigotu bağrına basamayacaktı. Vücut dışına atılmak zorunda kalan zigot, rahmin yapısını bozacağından, bir önceki hâmilelik de tehlikeye girecekti.

Zigot rahimdeyken, yumurtalıktan çıkışı durdurulmayan yumurta döllenmeseydi, bu sefer de bu yapı, vücut dışına atılırken rahmin iç tabakası da dökülerek yenilenme sürecine girecek ve içine gömülmeye çalışan mevcut zigotun hayatı da sona erecekti.

Yani; hâmilelik oluştuğunda yumurtalıktan yeni yumurta çıkışı durdurulmasaydı; her ay atılan yeni yumurta, rahimdeki mevcut hâmileliği riske sokacak ve sonlanmasına sebep olacaktı. Böylece hiçbir hâmilelik tamamlanamayacak ve bir insanın dünyaya gelmesi imkânsız olacaktı. Yani insan, bir türlü varlık âlemine çıkamayacaktı. Fakat buna hiçbir şekilde fırsat verilmemiş ve vücudun herhangi bir yerinde meydana gelen hadiseden, ilgili bütün birimler haberdar edilmiştir. Âdeta vücut içinde sürekli bir posta sistemi dolaşmakta ve gelişmiş bir bilgi işlem merkezinden daha üstün seviyede yapılanmış iletişim ağıyla işler, tek elden yürütülmektedir. Hiçbir telaşa ve kargaşaya mahal verilmez.  Emri alan birimler, itaatkâr bir asker gibi itirazsız çalışırlar. Hâmilelik oluştuğu anda, beyin bundan haberdar edilerek, sinyal çıkışı durdurulur. Ve yumurtalığa, yeni yumurta yapımı için uyarı gitmez. Hâmilelik sona erene kadar bu böyle devam eder. Yumurtalıklar, normal faaliyetlerine doğumdan sonra devam ederler.

 

Son Hazırlıklar Tamamlanır

İnsanın tohum hücresindeki kromozomlar kaynaşınca, hücre bir komut almış gibi hemen bölünmeyle ilgili hazırlıklara başlar. Yaklaşık 36 saat sonra, tek hücre, birbiriyle aynı özellikleri taşıyan 2 hücre olur. Bundan sonra tekrar ikiye bölünür, 4 hücre olur, bu hücreler ikiye bölünür ve 8 hücre oluşur. Artış 2-4-8-16-32-64 şeklinde katlanarak devam eder. Bölünen hücre topluluğu, rahme doğru ilerlerken; yumurta hücresinin içinde depolanan gıdayı kullanır. Bu hücre artışı, 150 trilyon hücreye sahip olan insanı oluşturmanın ilk adımlarıdır. Tüplerde meydana gelen ilkah ve rahme doğru 4-5 gün süren seyahat süresi, 40 hafta boyunca taşıyıcılık görevi yapacak olan rahmin de son hazırlıklarını tamamlamasına fırsat verir.

Rahme doğru seyahat eden zigot, basit bir top değil; içinde insan kromozomu taşıyan şuurlu genetik bir oluşumdur. Zira hem ilerlemekte, hem bölünerek hücre sayısını artırmaktadır. Bu artış, vücut hücrelerimizde görülen “kopyalama bölünmesi”dir. Yani her bölünmede meydana gelen hücre, diğerinin tıpatıp aynısıdır. Bölünme için gerekli enerjiyi, daha önce hücre içine depolanmış gıdalardan karşılamaktadır. Ama hücreler çoğaldıkça besin azalmaktadır. Zigot hücre, bölünmesi neticesinde insanın temelini atmaktadır. Yani insanın kemiği, kası, iliği, kanı… her şeyi bu bölünmeler neticesinde ortaya çıkan hücrelerden oluşturulacaktır.

İnsan, bir şey yemeden uzun süre yaşayabilir; ama zigota yapacağı mühim işler için tatminkâr bir enerji kaynağı gereklidir. Öyle ki, bu kaynak onu değil bir kaç hafta, dokuz buçuk ay boyunca idare etmelidir. Bu yüzden gıda açısından zengin bir mekâna gitmeli, hem de gıdayı kullanabilecek cihazlar inşâ etmelidir. Atık maddeler ustalıkla uzaklaştırılmalı, mekân temiz tutulmalıdır. Ortamın ısısı, havalandırması, yabancı madde tarama ve filtrasyonu üst düzeyde olmalıdır, yani güvenlik de son derece önemlidir.

Ani bir telefonla evimize misafir gelecek olsa, hemen ikram hazırlamanın, evi temizleyip hazır etmenin derdine düşüyoruz. “Kaç kişi gelecek, şunu da hazırlasak olur mu, acaba yaptığımız yeter mi?” gibi bir sürü soru kafamızda cirit atarken, hemen bir yardımcı alıp evi hazır etmeyi, markete koşup ikramlık malzemeler almanın plânlarını yapıyoruz. Hazırlığı tamam edip misafirleri ağırlayabildiysek eğer, nihayet onları uğurlarken ne kadar becerikli olduğumuzu, her şeyi ne de güzel yetiştirdiğimizi, kocaman bir teşekkürü, iyi bir dinlenmeyi hak ettiğimizi düşünüyoruz. Tabiî ki, aynı günlerde ikinci bir misafiri kabul edemeyeceğimizi de…

Peki ya evimize bir kişi olarak gelen misafir; her gün sayıyı artırsa ve ilk 5 günde 100 kişiye ulaşsa, takip eden günlerde sayının trilyonlara varacağını söylese ne yapardık? Kim böyle bir misafiri kabul ederdi? Kim bunlara yiyecek yetiştirebilirdi? Hangi mekânda bunlar ağırlanırdı? Oluşan çöp dağları nasıl temizlenirdi? Güvenlik nasıl sağlanırdı?! Herhâlde hiç kimse böyle bir misafiri kabul etmez, ya bana ulaşırlarsa diye ne telefonlarına, ne maillerine bakardı!.. Hatta korkudan kapıyı bile açamaz olur, evinde huzurla oturamazdı.

Zigotunki de bir misafirliktir; tek bir hücreyle başlar ve sonunda trilyonlara ulaşır. Bu misafirlik başlayınca, beyin, bütün vücut sistemini bundan haberdar eder.

“-40 hafta sürecek bir misafirlik olacak; en güzel bir şekilde hazırlanın!” diye her yere emir gönderir.

Bütün sistem, misafiri başından savmak için değil, memnun etmek için hazırlanır ve misafir geldiğinde de ona sımsıkı sarılarak gitmemesi için elinden geleni yapar. En rahat, en sağlam, en güvenli mekâna onu yerleştirerek ikramları saniyesine varana kadar gönderir, atık maddeleri de anında kendisinden uzaklaştırır. Ortam, dâima en uygun sıcaklıkta tutulur, havalandırma ve filtrasyon mükemmel işler. Herhangi bir tehlikeye karşı muhafızlar, hastalıkla mücadele ekipleri, ilâçlar vs. her türlü malzeme ve ekip, kapıda hazır bekletilir. Ne bir yorgunluk, ne bıkkınlık, ne başa kakma, ne teşekkür bekleme, hiçbiri yoktur. Sessiz-sedasız, tevâzuyla yürütülür işler.

Zigot, bütün bunları nasıl sağlamaktadır? En zengin ve uzun süreli besin kaynağını nasıl tespit etmektedir? O kaynaktan hangi yolla istifade etmekte, ortamın şartlarını nasıl ayarlamakta, korunmayı nasıl sağlamaktadır? İnsanın inşâ sürecini nasıl ve hangi yollarla aksamadan gerçekleştirmektedir?

Zigot, daha önceden kaç kere insan inşâ etmiştir? Elinde plân, proje, taslak var mıdır? İnsanın gözünün üstüne kaş, omzunun üstüne baş, göğüs kafesine ciğer ve kalp koyacağını, gövdesine iki bacak takacağını nereden bilir? Misafirliğini geçireceği yerin rahim olduğunu, onun da hazırlanması için zamana ihtiyacı olduğunu, ona kim öğretmiştir? Bu süreyi rahme vermek için yolda 4-5 gün nasıl oyalanır? Bu zaman zarfında, vakti boşa geçirmeden rahimle kucaklaşmak için hangi hazırlıkları tamamlaması gerektiğini nereden bilir ve bunları nasıl gerçekleştirir?

Aynı şekilde rahim de bu misafirliğin 40 hafta süreceğini, gelenin nasıl birisi olduğunu, nelere ihtiyaç duyduğunu, nelerden rahatsız olup hoşlanmadığını, kendisine tanınan bu 4-5 günlük zamanda mı öğrenmiştir? Geldiği günden ayrılacağı güne kadar sürekli gelişen ve büyüyen misafiri için mekânı nasıl genişletmektedir? 40 haftanın (280 günün) hazırlığını birkaç günde nasıl tamamlamıştır? Hem de yerleşmeden beslenmeye, temizlikten güvenliğe kadar…

Tefekkür ederek bakınca eşyaya, soruları çoğaltmak mümkün… Bütün bu işleri yürüten, sınırsız bir ilmin, Yüce bir Kudretin varlığını kabul etmeyenlerin; zigotun ya da rahmin veya herhangi bir atomun kendilerinden çok daha akıllı olduğunu kabul etmeleri gerekir. Şu farkla ki, şuursuz atomlar, kendilerine yüklenen sorumluluğu hiç itirazsız yerine getirdiklerinden, mesâîleri de kâinat infilâk edince bitecek!.. Ancak kendisine akıl ve irâde verilen, yerlerin ve göklerin çekindiği “emânet”i bu şekilde yüklenen insanoğlunun mesâîsi, bu infilaktan sonra “yaptıklarının” ve “emredildiği hâlde yapmadıklarının” hesabını vermek şeklinde olacak…

O dehşetli gün gelmeden, Rabbimiz hepimizi gafletten uyandırsın! “Şuuru, aklı yok!” diyerek belki de bazen küçümsediğimiz mahlûkâtın şu ibretli hâllerinden hisse alabilmeyi hepimize nasip eylesin. Kalplerimize Yüce Kudretine îman ve emirlerine itaat şuuru vererek bizleri kendisine kullukla şereflendirsin ve büyük infilaktan sonra da hesabımızı kolay kılsın inşâallâh. Âmin.

PAYLAŞ:                

Betül Nefise İnal

Betül Nefise İnal

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle