MARKA DÜŞTÜ KEL GÖRÜNDÜ

 

-I-

 Şehrin işlek caddelerinden birinde otobüs bekliyorum. Çocukluğumun Anadolu Liseleri Sınavı’nda herkesin öğrencisi olmak için can attığı o lise civarında… Tam da zamanında gelmişim durağa… İşte okul öğrencileri dağıldı, kızlı erkekli gruplar sarmaş dolaş vaziyette geçiyor önümden…

Hepsi tek tip, okul formalı öğrenciler. Ama hakîkaten tek tip… Nasıl mı? Adidas, Nike, Kappa, Lewis, Puma, Umbro, Converse… Sayabildiklerim bunlar.

“Dost başa, düşman ayağa bakar.” derler, ama benim bakışım, bir kişilik zaafının resmini çekme bakışı... Önümden geçen öğrencilerin ardı sıra onları süzüyor gözlerim. Önce ayakkabılar dikkatimi çekiyor. Yâhu dünyada Adidas ve Nike’dan başka ayakkabı üreticisi kalmadı mı? Modeller bile aynı. İstisnâ vardır ya da yoktur. Resmi geçit yapan askerler canlanıyor gözümde. Fark yok sanki. Nedir bu marka takıntısı? Hadi kızları anlarım, eteklerinin altında ayakkabıları âşikâr olarak görünür de, ya erkeklere ne demeli? Adidas’ları görünsün diye pantolonlarının paçasını kıvırmış mübarekler…

 Resmi geçidin ikinci bölümü, çantalar… Yine Adidas, Nike, Puma, Umbro ve irili ufaklı marka adına ne varsa sırtlarında zavallıların… “Normal” çantalı çocuklar, tek tük aralarında... Bunca gösterişine rağmen bir de kullanışlı olsalar ya… Tek gözlü, bilemedin iki gözlü, en miyop gözlerin bile markasını fark edebileceği çantalar, taşıdıkları…

 

-II-

Otobüsteyim. Yolculardan çoğu öğrenci… Üniversitelisi de var, liselisi de, ilköğretimlisi de… Görüntü, yine aynı… Siyah üzerine beyazla işlenmiş o bilindik markalar… Ayakkabılar, kezâ… İlköğretimli çocuklara kayıyor gözlerim. Kendilerini ispatlamaya çalışıyor, “Biz buradayız.” mesajı veriyorlar. Ayakta duran iki başörtülü kıza dikkat kesiliyorum. Ayakkabılar Converse, çantalar Adidas’tan… Markası olmasa hayatta takmazlar o dilenci torbası kılıklı çantayı. Toplumda “görünür” olma çabası… Uzmanlara göre, marka merakının bir tutkuya dönüşmesinin asıl sebebi, bu dönemdeki gençlerin özgüven eksikliği... Bir arkadaşım vaktiyle demişti ki:

“-Ağabeyim, müthiş marka meraklısıdır. Boynuna aksesuar diye taktığı atkıya 30 lira ödemiş.”

Acınası bir durum… Bilhassa bu marka merakının, çevresinde İslâmî hassâsiyetiyle tanınan gençlere taşması; dîni bütün muhâfazakâr âilelerin, daha iki yaşındaki çocuklarına markalı giysiler giydirmesi, hakikaten acınası bir durum.

 

-III-

Kur’an kurslarında eğitim kalitesini yükseltmeyi hedefleyen bir seminerdeyim. Çok sıcak ve samimi bir ortam... Seminer veren hanım, konusuna gayet güzel hazırlanmış, oldukça da canlı… Onun bu canlılığı bile beni bir süre seminere adapte edemiyor. Zira önümde onlarca baş var, rengârenk, şıkır şıkır.. Aker, Pierre Cardin, Armine, hatta Vakko bile var. Derken bu seyirlik manzara üzerine konuşmalar, fısıldaşmalar…

“-Şu eşarbı gözüm bir yerden ısırıyor.”

“-Aaa, şu da katalogda görüp beğendiğim eşarp değil mi? Katalogda durduğundan daha güzel durmuş hanımın başında.” 

“-Bak, sağdaki de yeni sezon, bunlar sayılı üretiliyor, herkeste yok yani anlayacağın. Bir desenden bir tane…” 

“-Yanında oturan kızın eşarbına bak, hissettirme kıza baktığını. Gördün mü?”

“-Gördüm, niye?”

“-Bu çok pahalı eşarp, babam umreden gelirken bana da getirmişti. Özel seri.”

“-Hımmm.” 

“-Bunlar dışarıda da mı bu eşarpları bağlıyor? Hani pek bir renkli, cıvıl cıvıl geldi bana…” 

“-Belki seminer içindir, hani hanımlar arasında ne mahzûru var?” 

“-Eşarp üreticileri işini biliyor, inan... Baksana, markayı nasıl da eşarbın en güzel yerine kondurmuş. Markayı içine koysan eşarp deseni bu kadar güzel göstermez.”

 “-Düğün alışverişinde amcamın gelini tutturmuş, illâ benim istediğim eşarp alınsın diye…”

“-Eee ne yaptılar, aldılar mı?” 

“-Aldılar evet, ama nerdeyse nişanı atacaktı kız.” 

“-Bağlıyor mu peki o eşarbı?”

“-Nerde… Çocuğu oldu, evden bile çıkmıyor, çocuk yüzünden... Eşarp da gardrop bekliyor.” 

“-Yazık…”

* * *

 Bilhassa gençlerde eşarptan ayakkabıya, çantadan tokaya kadar her şeyin bir başka marka olması telâşı yaygınlaşmış durumda... İşin ilginç tarafı şu ki, sokaktaki insanlar da bu telâşın pençesine düşmüş, ünlü markaların taklidi ürünlerle avunmaktalar.

Bazı dar gelirli âileler, evlâtlarındaki marka takıntısının kendilerini hayli zora soktuğunu ifade etmekteler. Sırf “Çocuğum arkadaşları arasında rencide olmasın.” düşüncesiyle, bir çift ayakkabıya onlarca lira harcayan ebeveynler var.

Geçtiğimiz sene basına yansıyan bir hâdise oldukça ibret verici... Haberde 17 yaşındaki gencin yaşadığı muhitte marka giyinmek adına 84 yaşındaki anneannesini öldürüp 850 lirasını aldığı yazmakta...

“Kendine güvenmeyenler marka düşkünü” başlığıyla verilen bir başka haberde ise hâdisenin psikolojik boyutuna dikkat çekilerek şöyle denilmekteydi:

“Psikiyatri Uzmanı Dr. İbrahim Bilgen, çevresindeki insanlar arasında değer duygusunu artırabilmek için, bu ortamın kurallarına uymaya çalışan gençlerin marka giyeceklere yöneldiğini söyledi. Dr. İbrahim Bilgen, yaptığı açıklamada yeni nesil gençlerin markaya olan meraklarının, çok küçük yaşlardan itibaren başladığını belirterek, eskiden kıyafetlerin sadece giyinmek için alındığını; şimdilerde ise, markaya dikkat edilmeye başlandığını vurguladı. Özellikle dar ve orta gelirli âile çocuklarının, zengin arkadaşları arasında kendilerine güven duyamadıklarından dolayı, onlar gibi giyinmeye çalıştıklarını belirten Bilgen şöyle dedi: “Ergenler arasında özellikle son yıllarda ortaya çıkan şekilcilik ve yüzeysel ilişkiler, onların ne kadar da güvensiz ve ürkek olduklarının bir göstergesidir.” (Kaynak: ADANA-İHA)

Bunca hâdise karşısında ne diyelim: Marka düştü, kel göründü!..

PAYLAŞ:                

Fatma Çatak

Fatma Çatak

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle