Lâhut Kuşu

Tâ ki nefirîbed şumâ râ şekl-i men

Nukl-i men nûşîd piş ez nakl-i men

 

“Dış görünüşüm sizi yanıltmasın (ki size benzer, aynı görünür), ben âhirete geçmeden önce mezemden yiyin.” (Mesnevî, II, 1177)

 

Şeyh Gâlib, bu beyitte iki mühim şerh yapıyor: Öncelikle “dış görünüş” olarak günümüz türkçesine aktardığımız “şekl-i men” ifadesine, “size benzer, aynı görünür” ibaresini ekliyor:

“Size benzeyen, sizin gibi görünen dış görünüşüm, zâhirim, sizi yanılgıya düşürmesin. Yani beni kendiniz gibi, kendinizi ben gibi sanmayın!” diyor, veliler nâmına…

Hani müşrikler, “Bunlar da bizim gibi insan!” diyerek gelen mesajı inkâr edişlerine bahane uydurmuşlardı. Tıpkı o şekilde nefs, kendisine zor gelen terbiye usullerine, mürşidi îtibarsızlastırarak karşı koymaktadır.

Diğer şerhi, “nakl-i men” ifadesine... Hazret, genel olarak “söz” diye anlaşılan bu ifadeyi “nakledilen söz” değil, bizzat “naklolma, geçiş, aktarma” olarak anlıyor ve açıklıyor:

“Benim bu dünya hayatından ve dünya şartlarından âhirete ve âhiret hususiyetlerine geçişim demek olan ölümüm gerçekleşmeden önce, yani ben hayattayken «nukl-i men» yani benden husûle gelen mânevî zevk ve mârifeti benden alın!” buyurmuş oluyor Hazret-i Mevlânâ, kâmil mürşidler adına…

“Çünkü ben âhiret âlemine geçtikten sonra, benim mânevî zevklerimden tat almak zordur.”

Zâhiren beden kafesine mahkûm olan “lâhût kuşu”nun hâlini kafesteyken anlamayanlar, mekânsızlık âlemine uçmasından sonra nasıl anlayabilirler?

Tıpkı, “Ben nerede, hapsolmak nerede; kimin malını çalmışım?” beytinde Hazret-i Mevlânâ’nın buyurduğu gibi, o yüksek ruhların görünmeye tenezzül etmeleri, şu “topraktan bir çukur” olan dünyanın mahkûmlarının gök kubbedeki feleklere yükselmesine rehberlik etmek içindir. Yoksa gerçekte mecburen indirilmiş değillerdir, kendi istekleri ile inmişlerdir. Onlar, ruhlar âleminde hangi uhrevî menzilde iseler, yine aynı şekilde, o lâhûtî menzilin özelliklerine sahiplerdir ve insan görünüşlerinden Hak nûrunun parlak ışıkları yayılmaktadır.

* * *

Lâhût (ﻻﻫﻮﺕ): Cenâb-ı Hakk’ın zâtına mahsus olan ilk ve en yüce âlem, Allâh’ın bütün sıfat ve isimlerinin zâtında mevcut olduğu, fakat sadece Zâtî sıfatlarının zuhûra geldiği, fiilî sıfatlarının ise henüz zuhûr bulmadığı âlem, ulûhiyet âlemi, âlem-i lâhut. Karşıtı: Nâsût (Bkz: Kubbealtı Lügati)

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle