Kurşun Dökme

Bazı kimselerin bakışları neticesinde birtakım olumsuz tesirlerin meydana gelmesi “nazar” olarak isimlendirilmektedir. Mâhiyeti ve nasıl olduğu kesin olarak bilinmemekle birlikte nazar, hem halk arasında, hem de dinde kabul edilen bir olaydır.

Hazret-i Âişe -radıyallâhu anhâ-’dan nakledilen bir hadîs-i şerîfte, Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-: “Nazardan Allâh’a sığının. Çünkü nazar haktır.” (İbn Mâce) buyurmaktadır.

Rasûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem-, Cenâb-ı Hakk’ın emriyle nazara karşı Âyetü’l-Kürsî ve İhlâs, Felâk-Nas (Muavvizeteyn) sûrelerini okur, sahâbe-i kirâma da göz değmesine karşı bu sûreleri okumalarını tavsiye buyururlardı.

Halk arasında ise, nazardan korunmak için Kur’ân-ı Kerîm ve sünnette olmayan farklı usûller de kullanılmaktadır.

Bu usûllerden bir kısmı nazarın isabetini engellemek, bir kısmı da nazar değdikten sonra onun etkisinden kurtulmak içindir.

Korunma tedbirleri olarak, nazar değmesinden korkulan kişilere, hayvanlara veya eşyalara nazar boncuğu, at nalı, bazı hayvanların diş ve tırnakları, nazar muskaları… vs. takılmakta, böylece nazarın isabetinden korunmuş olunacağına inanılmaktadır.

Nazar isabetinden kurtulmak için de kurşun veya mum dökülmekte, tuz yakılmakta yahut üzerlik tohumu yakılarak dumanı ile tütsülendirilmektedir.

Lâkin nazardan korunmak veya kurtulmak için, çeşitli nazar boncukları, diş, kemik, tırnak ve üzerlik otu gibi nesneleri takmak, dinimiz açısından doğru değildir. Çünkü İslâm’da fayda ve zararın Allâh’ın takdiriyle tecellî ettiğine inanılır. Kur’ân-ı Kerîm ve sünnet muhtevasından ayrılıp birtakım nesnelerden medet ummak yanlıştır, hurâfedir. Zira Peygamberimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem-: “Kim (korunmak için) bir şey takarsa, bütün işleri o taktığı şeye teslim edilir.” (Tirmîzî) buyurmaktadır.

***

Nazarla büyüden ileri geldiği zannedilen rahatsızlıkların zararının giderilmesi için halk arasında başvurulan usûllerin en başında “kurşun dökmek” gelir.

Kurşun dökme, eritilen kurşunun birtakım sözler ve usûller çerçevesinde dökülmesiyle olduğu için, bu isimle adlandırılmıştır.

Sinir ve ruh hastalıklarının tedavisi için hekimin ve ilâcın etkisinin olmayacağı inancı, halk arasında öteden beri yerleşmiş olduğundan, bu tür rahatsızlıklar için kurşuncu bir hocaya başvurmak, her yörede uygulanan eski bir usûldür.

Bu usûl, Şaman geleneklerinden kalan bir âdettir. Şamanlar bu ritüele «kut dökme» anlamına gelen «kut kuyma» adını vermişlerdir. Kut koyma, insana musallat olan kötü ruhların etkisini ortadan kaldırmaya yönelik olarak çok eski dönemlerde uygulanan sihir kökenli bir ritüeldir.

Şamanlardan kalan bu eski âdeti, günümüzde devam ettiren, özellikle yeterli dinî bilgiye sahip olmayan yaşı ilerlemiş hanımlardır. Bu sebepledir ki, kurşun dökme işi, denenmiş, «ocaklı» veya «izinli» ihtiyar kadınlar tarafından yapılır.

Ocaklı, kurşun dökücünün dâima bu işle uğraşmış bir aileye mensup olması anlamına gelirken,

İzinli de kurşun dökme husûsunda ocaklı olan bir kimseden izin (yani el) almış kimseler için kullanılır.

Halk arasında yaygın olan kanaate göre, «ocaklı» veya «izinli» olmayanlar kurşun dökücülük yapamayacakları gibi, yaptıkları farz edilse bile, bu gibilerin kurşun dökmesinden herhangi bir fayda beklenmez.

Kurşun dökmede uygulanan yöntemler, kişiden kişiye veya yöreden yöreye değişiklikler gösterse bile asıl itibari ile birdir. Bu yöntemde vazgeçilemeyecek ana malzeme, adından da anlaşıldığı üzere eritilmiş kurşundur.

Kurşun dökme işlemi, evin farklı yerlerinde en az üç kere tekrar edilir. Kurşun dökülürken, dökücünün Besmele çekmesi ve: “Benim elim değil, Âişe, Fâtıma anamızın eli…” demesi usûldendir.

Burada Âişe ve Fâtıma isimleriyle, Peygamberimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem-’in zevcesi Hazret-i Âişe ve sevgili kızı Hazret-i Fâtıma kastedilmektedir.

Genel olarak bid’at ve hurâfelere baktığımızda açıkça görüyoruz ki, dîne zarar vermeye çalışan İslâm düşmanları, din dışı olan bazı âdet ve işleri, sanki dinde yeri varmış gibi gösterebilmek için Kur’ân ve sünnet kaynaklı bir kısım uygulamaları da kullanmışlardır.

Dinî konularda yeterli bilgiye sahip olmayan kimseler, işin hakikatini bilmedikleri için, bâtıl ve hurâfe olan bu tür fiillerin, dinden olduğunu zannederek uygulamaya devam edegelmişlerdir.

Bu durum, basit gibi görünse de çoğu zaman kişinin ameline, bazen de imanını kaybetmesine sebep olmuştur.

Burada bize düşen, İslâmî konularda bilinçlenmek ve çevremizi de bilinçlendirmektir. Zaten Müslüman’ın görevlerinden biri, “emr-i bi’l-ma‘ruf, nehy-i ani’l-münker” (iyiliği emretmek, kötülüğü nehyetmek)’dir.

Yukarıdaki kurşun dökme işleminde, her ne kadar besmele çekilmiş olsa da bu durum başlı başına bid’attir. Hattâ böyle durumlar, dinî gelenekte olmadığı gibi, istihzâ (alay) anlamı da taşıyacağından tamamen din dışıdır.

Hem Hazret-i Âişe validemizden ve Hazret-i Fâtıma -radıyallâhu anhâ-’dan böyle bir uygulama nakledilmemiştir.

Erimiş hâlde bulunan kurşun, su kabına dökülüp iyice sertleştikten sonra kurşuncu kadın tarafından iyice tetkik edilir.

Âdet üzere söylenen şeyler genelde ya birbirine çok yakın ya da birbirinin aynısıdır. Meselâ, kurşun kütlesi sertleştikten sonra fazla kirli ise, nazarın şiddetli olduğu; külçe üzerinde kirlilikler parlak ve temiz bir parçaya tesadüf ediyorsa, hastanın yüreğinin temiz olduğu ve rahatsızlığın çabucak iyileşeceği söylenir.

Bu iş tamam olunca, kurşun dökülen tastaki suyun bir kısmı hastaya içirilir, bir kısmı rahatsız olan kişinin belli yerlerine sürülür, kalan kısmı da basılmayan herhangi bir köşeye dökülür. Bazı yörelerde, kalan son kısım içine ekmek doğranıp dört yol ağzındaki kelplere verilirken, bazı yörelerde de tasta kalan son suyun böyle zâyî edilmeyip cin ve şeytanlara ikram edilmek üzere, muhakkak evin köşelerine serpilmesinin gerektiğine inanılmaktadır.

Son olarak da kurşun döken hanıma hizmetine karşılık bir miktar para verilir. Bu paranın miktarı, genelde hastanın malî durumuna göre az veya çok olarak tespit edilir.

Kurşun dökmek veya üfürükçülük gibi bid’atleri yapmak, dinimizce uygun değildir. Sihirbazlığı ve kurşun dökücülüğü meslek ve sanat edinen ve böylece saf kimseleri kandırarak menfaat sağlayan kimseler, hem Hak katında, hem de kanûnlar önünde sorumludurlar.

Sonuç olarak şunu diyebiliriz ki, kurşun dökmek, İslâm’da yeri olmayan bid’at uygulamalardandır.

Herhangi bir sebeple rahatsızlanan kimselerin gerekli tedbirleri alarak tedâviye başladıktan sonra Cenab-ı Hakk’a duâ etmesi, şifâyı Hak Teâlâ’dan beklemesi vurgulanmış ve Kur’ân-ı Kerîm’de şifâ için verilen bir kısım âyetleri ve sûreleri okuması güzel görülerek teşvik edilmiştir.

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle