Kuba Mescidi

Mescid-i Haram ve civarında; Hazret-i Âdem -aleyhisselâm-’dan asr-ı saâdet dönemine kadar birçok peygamberin hâtıralarının bulunduğunu biliyoruz. Hâtemü’l-Enbiyâ Efendimiz’in Mekke’deki hâtıraları ise iki döneme ayrılır: Doğumunun, çocukluk ve gençliğinin geçtiği, evlendiği ve hicrete kadar ilk bi’set yıllarının bulunduğu Mekke dönemi ile Mekke’nin fethi sonrasındaki hatıraları...

Medîne’de ise, Peygamber Efendimiz’in vefâtı dâhil olmak üzere, asr-ı saâdetin “hicret sonrası” hâtıralarıyla başbaşayız. Bu yüzden Medîne’de Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in aziz hâtırasını taşıyan pek çok mekân bulunmakta… Bu hatırlatmadan sonra, o mübârek mekânları yâd etmeye devam edelim:

 

4) Kuba Mescidi

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in Mekke’den Medîne’ye doğru yola çıktığını haber alan Medînelilerin heyecanlı bekleyişlerinin vuslata dönüştüğü yer Kuba… Nübüvvetin on dördüncü senesi, 12 Rebîülevvel Pazartesi günü, bir ses bütün müslümanların sînelerinde sevinçle yankılanmıştı:

“-Beklenen mübârek yolcu geliyor!..”

O muazzam coşku selinde bir nefer olabilmek, o heyecanı yaşayabilmek için nelerimizi vermezdik, değil mi? İki binli yıllarda yaşaması takdir olunmuş bizlere, o mekânlarda edeple boyun büküp tefekkür etmek, burcu burcu sinmiş rûhâniyet ve feyzden istifadeyi ümid etmek düşüyor. Bu niyet ve hayallerle ziyaret ettiğimiz Kuba’da yine mümkün olduğunca sükûnetle gözümüzde canlandıralım o günleri…

Günlerdir sabırsızlıkla bekleyen sahâbîler, yollara dökülmüşler çoluk-çocuk… Kâinâtın Efendisi’ni Akabe Biatları’nda verdikleri söze uyarak muhafaza etmek için silahlarını kuşananlar; kimi atlı, kimi yaya olarak bu coşku seline karışanlar… Mus’ab bin Umeyr, Abdullah ibni Ümmü Mektûm -radıyallâhu anhümâ-’nın tebliğleri vesîlesiyle müslüman olup henüz Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’i hiç görmemiş olanlar…

Önceden Medîne’ye hicret eden sahâbîlerin hasretleri ile O’nu ilk kez  görecek olanların merak ve heyecanlarının birbirine karışması, ne muazzam bir duygu cümbüşü… Bir de “canınızdan çok sevdiğiniz, Canların Cânânını” öldürecek kimselere ödüller vaad edilmiş; O’nu bulmak ve ödülü almak için büyük bir hırsla pek çok süvari peşine düşmüşken, yürekler nasıl pır pır eder, nasıl gönül yorgunluğuyla harap olur, bir düşünün…

Yol uzun, sıcak çöl kumlarında ilerlemek zaten meşakkatliyken bir de böylesi düşmanların peşlerinde oluşunun, bekleyişin heyecan kat sayısını ne kadar çok artıracağını hayal etmek zor değil…

Beklenen mübârek kafile, ilâhî himâye ve muhafaza altında Medîne yakınlarındaki Kuba’ya ulaştığında, ortalık iyice kaynamış, âdeta bir cümbüşe dönmüştür… Biz de o mesut kalabalığın arasına karışmışçasına coşkuyla terennüm etmeye başlayabiliriz öyleyse:

Talea’l-bedru aleynâ / Ay doğdu üzerimize,

Min seniyyeti’l-vedâ’ / Vedâ tepelerinden…

Vecebe’ş-şükru aleynâ / Şükür gerekti bizlere,

Mâ deâ lillâhi dâ’ / Allâh’a dâvetinden…

 

Eyyühe’l- meb’ûsü fînâ / Ey bizden seçilen elçi,

Ci’te bi’l-emri’l-mutâ’ / Yüce bir dâvetle geldin.

Ci’te şerrafte’l-Medîne / Geldin ve bu şehre şeref verdin.

Merhaben yâ hayra dâ’ / Merhaba, ey hayra çağıran!

 

Ente şemsün ente bedrun / Sen Güneş’sin, sen Ay’sın.

Ente nûrun alâ nûr / Sen nûr üstüne nûrsun.

Ente misbâhu’s-süreyyâ / Sen Süreyyâ ışığısın.

Yâ habîbî yâ Rasûl / Ey sevgili, ey Rasûl…

Önceden hicret etmiş muhâcirler, Akabe biatlarına katılmış ya da yapılan tebliğlerle müslüman olmuş Medîneliler, hasret ve coşkularıyla böyle güzel mısralar söylemişlerse, ya biz, ömrü boyunca hasret çekip belki de rüyasında bile göremeyen ümmet-i Muhammed; nasip olur da sancağının altında O güzeller güzelini görebilme lûtfuna erişirsek, neler dökülecek dilimizden kim bilir? O ebedî bayram sevincini Rabbim cümlemize nasîb eylesin. Âmîn.

Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in:

“Kim evinde güzel bir şekilde abdest alır, sonra Kuba Mescidi’ne gelir ve orada namaz kılarsa, onun için umre sevabı vardır.”[1] buyurarak müjdelediği Kuba Mescidi’nde öyle yoğun duygular içerisine giriyorsunuz ki, ziyaretinizi bitirip dönerken o günlere gidip gelmişçesine farklı bir hâlet-i rûhiyeye bürünüyorsunuz.

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in on dört gece misafir kaldığı o mesud beldede, yapımı esnasında bizzat mübârek elleriyle taş taşıdığı mescidin olduğu yerdesiniz. Öyle bir mescid ki, Kur’ân-ı Kerîm’de Rabbimiz tarafından övülerek şöyle buyrulmuştur:

“…(Hicretin) ilk gün(ün)den beri[2] takvâ üzere kurulan mescid, elbette içinde (namaza) durmana daha lâyıktır…” (et-Tevbe, 108)

Ebû Hüreyre -radıyallâhu anh- aynı âyetin devâmındaki:

“…Orada, temizlenmeyi seven insanlar vardır. Allah da çok temizlenenleri sever.” (et-Tevbe, 108) ifadelerinin Kuba halkı ile ilgili olduğunu haber vermiştir.

Kuba, Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’i karşılayan Ensar ve Muhâcir’in vuslat coşkusuna ilâveten başka saâdetlere de şahit olmuş bir mekân... Hazret-i Ali, Hazret-i Süheyb ve Hazret-i Ebû Bekir’in ailesi -radıyallâhu anhüm- gibi Mekke’de kalmış olan bazı sahabîler de Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e burada yetişmişler. Yıllar yılı heyecanla son peygamberin yolunu gözleyen Selmân-ı Fârisî -radıyallâhu anh- da Allah Rasûlü ile ilk kez burada karşılaşmış.[3]

Mescid-i Nebevî ve Medîne’deki diğer dokuz mescid gibi, Kuba Mescidi’nde de eğitim ve öğretim faaliyetleri devam etmiş; Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- buraya her gelişinde yapılan faaliyetleri incelemiş. Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Cumartesi günleri bazen binekli, bazen de yaya olarak Kuba’ya gider ve orada iki rekât namaz kılarmış.

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in Sünnet-i Seniyyesine uyarak müjdesine nâil olma ümidiyle Medîne’de iken mümkünse Cumartesi’yi tercih ederek yaptığımız bu ziyarette, biz de O’nun izlerini takip etmeye çalışabiliriz. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in de bazen binekli olarak gittiğini unutmamalı, uzun yol yürümesi sağlıkları açısından zararlı kardeşlerimize vesâitle (araçlarla) gitmelerini tavsiye etmeliyiz. Rabbim, o yollara ve Kuba’ya sinmiş olan rûhâniyetten istifade edip umre sevabına erdirecek ziyaretleri hepimize nasîb eylesin. Âmîn. (Devam Edecek)

 

[1] Tirmizî, Salât, 242; İbn-i Mâce, İkâme, 198.

[2] Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh- daha sonra Hicret’i takvim başlangıcı yaparken bu âyet-i kerîmedeki “ilk günden” ifadesine istinâd etmiştir.

[3] Selmân-ı Fârisî -radıyallâhu anh-’ın sıradışı ve heyecan dolu hidâyet hikâyesini okumayanlara bir an önce okumalarını tavsiye ederim: https://www.islamveihsan.com/selman-i-farisinin-r-a-hayati.html

PAYLAŞ:                

Didar Meltem Erdem

Didar Meltem Erdem

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle