Kızlı Erkekli Evler, Savrulan Nesiller

 Geçtiğimiz aylarda Türkiye’nin gündemini belirleyen konulardan biri de, “kız-erkek beraber kalınan evler” konusuydu. Konu gündeme yeni düştü, yeni dile getirildi, ama zaten hayli zamandır kanayan bir yaraydı. Ülkenin idârî makamı konuştu, vâliliklere tâlimat ve yetki verildi; apart yurt ya da ev sahipleri açıklamalar yaptı, hassas âileler tedirgin oldu.

 Ölçme Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM)’nin 2012-2013 dönemi için açıkladığı rakamlara göre, geçen yıl üniversitelerde önlisans, lisans, lisansüstü ve ihtisas eğitimi alan 4 milyon 975 bin 690 öğrencinin 2 milyon 268 bin 753’ünü kızlar, 2 milyon 706 bin 937’sini erkekler oluşturuyor. Yine Yurtkur’un verdiği bilgilere göre, yurtlardaki toplam yatak sayısı 310.000; ancak mevcut üniversite öğrencisi sayısı 4.975.690... Özel yurtlarla sayı biraz daha artsa da, bazı öğrenciler, belki konforundan, belki yurdun toplu ortamında kalamadığından, belki de diğer sebeplerden eve çıkmayı tercih ediyorlar. Bazı öğrencilerin eve çıkma ya da apart dairede kalma sebebi ise, tamamen “özgürlük”...

 Ülkemizde kız ve erkek apartları olduğu gibi, daireleri ayrı olmak kaydıyla karma apartlar da var. Apartlar, genellikle iki ya da üç odası olan, mutfağı, banyosu, çamaşır makinesi, televizyonu, internet bağlantısı ve diğer bazı elektrikli ev âletlerinin bulunduğu dairelerden oluşuyor. Aparttan kiracılar memnun olduğu gibi ev sahipleri de memnun oluyor. Çünkü apartlarda daire başına değil, kişi başına kira alınıyor. Bazı Anadolu şehirlerinde yeterli yurt ya da ev bulunmadığı için öğrenciler apart kiralıyor. Apartların, belki tamamı değil, ama çoğunluğu denetimden uzak... Kamera sistemi, bekçisi, güvenliği var olsa da özel hayat denilerek kimse kimseye karışmıyor. Yani kız apartında rahatlıkla bir erkek öğrenci ya da erkek apartında rahatlıkla bir kız öğrenci kalabiliyor. Dairede denetim olmadığından evlilik dışı ilişkiler de rahatlıkla mekân bulabiliyor.

Daha evvel görev yaptığım şehirde bol bol apart daireler mevcuttu. Kışın ısınma problemi yaşadığımız için arkadaşımla bazı apart daireleri dolaştık. Kira fiyatı, kişi başı ve çok yüksekti. Fakat her türlü konfor mevcuttu. Biz Kur’ân Kursu öğreticisi olduğumuzu ve bazı hassasiyetlerimiz bulunduğunu söyleyince apartın görevlisi bize:

“-Hocahanımlar, ben gündüz buradayım. Ama gece evime gidiyorum. Gece buraya kim gelir, kim gider bilemem, burası size uymaz!..” diye bir itirafta bulunmuştu.

Zaten etraftan apartlarla ilgili dedikoduları da duymuştuk. Daha sonra özel, mütedeyyin bir üniversite yurduna yerleştik. Öğrenci yurtlarının giriş-çıkış saatleri bellidir. İmza ile girilip çıkılır. Akşam belli bir vakitten sonra dışarı çıkma izni yoktur. Bazı yurtların servisleri bulunur, öğrencilerin okula ulaşımı servislerle sağlanır. Güvenlik kameraları, gece-gündüz güvenlik görevlisi yurtta nöbet tutar.

Gelelim öğrenci evlerine... Meselenin düğümlendiği nokta burasıdır. Okulunda, dersinde, edebiyle üniversite okuyan kardeşlerimizi mevzûnun dışında tuttuğumuzu hatırlatalım. Üniversite okumak, kanaatimce, kişi, kendini ve değerlerini unutmuyorsa, geleceğe bir yatırımdır. Bu ayrı bir konu... Fakat birçok öğrenci evi, denetimden mahrum... Bundan yıllar önce Anadolu’da üniversitelerin sayısının artmasıyla öğrencilerin kiralık ev talebinde de artış yaşanmış, kimi ev sahipleri, öğrenciye ev kiralamama konusunda çok titiz davranmıştı. Fakat ev sahipleri baktı ki, öğrenciler, kişi başı kira getiriyor; evler öğrencilere de kiralanır oldu. İşi-gücü tahsilini tamamlamak olan öğrencilere komşular tarafından maddî-mânevî destekte bulunulurken, evlerine karşı cinsten arkadaşlarını getiren gençlerin durumu apartmanlarda ciddi krizlere sebep oldu.

Bir defa bir kız öğrenci evinde erkek öğrencinin, bir erkek öğrenci evinde de kız öğrencinin isterse bir saatliğine bulunmasını, hiçbir dindar müslüman kabul edemez. Bahanesi ders çalışmak, proje hazırlamak, kutlama yapmak... ne olursa olsun, bizim toplumumuz buna sıcak bakmaz. Zira “Ateşle barut yan yana durmaz!” Bu sebeple talebe kardeşlerimizin evvela kendileri, sonra toplumun değerleri adına bu hususa çok dikkat etmeleri gerekmekte...

Bu hususta memleketim Konya’da yıllardır bir dedikodu olarak dillendirilen bir mevzû resmi kaynaklarca da te’yid edilmiş. Ajans haberi bakın ne diyor:

“Konya’nın merkez Selçuklu ilçesine bağlı binlerce öğrencinin yaşadığı 100 bin nüfuslu Bosna Hersek Mahallesi Muhtarı Ayhan Ufacık, kız ve erkek öğrencilerin aynı evde kalmasıyla ilgili yaşanan tartışmalarla ilgili düşüncelerini anlattı. Öğrencileri sevdiklerini ve onlara da yardım ettiklerini belirten Muhtar Ufacık:

“Bazen biz öyle şeylere şahit olduk ki, bir evi bayanlar, diğerini de erkekler tutmuş; ortadan kapı açmışlar. Sonradan vatandaşlar yapılan sıvadan durumu anlamışlar. Bize de gösterdiler o duvarı, biz de gördük. Bizim örf, adet ve dinimizin gereği ateşle barut yan yana durmaz, herkesin ayrı ayrı durmasında fayda var. Beraber kalan öğrencilerden komşular rahatsız. Çok şikâyet geliyor. Gürültü çok oluyor, müzik sesini açıyorlar, burada açıklayamayacağım şeyler oluyor. Buna duyarlı vatandaşlarımız bize gelip şikâyet ediyor, biz de gereken yerlere bildiriyoruz. Bir evi kiraya verirken emlâkçı ve ev sahiplerinin duyarlı olması gerekiyor.” (Bkz: iha.com.tr)

 18 yaşını doldurmuş olmak, bizim dinimizce “sınırsız bir özgürlük sebebi” değildir. Birbirine nikâh düşen iki cinsin bir arada bulunması, halvet doğurur ve son derece zararlıdır. Bu konuda da maalesef en çok zararı kızlar görmektedir. Evlilik hayalleriyle kandırılan kızlar, bekâretlerini kaybetmekte, belki gebe kalmakta, bu bebeği aldırmakta, okul bittikten sonra da terk edilmektedir. Anadolu’nun belki de ücrâ bir köyünde yaşayan mâsum âilenin olanlardan haberi olmamakta, ebeveynler kızının şehre okumaya gittiğiyle övünmektedirler.

 Aynı şekilde kimi erkek talebe kardeşlerimiz de kız arkadaşlarının tabiri câizse oyununa gelmekte; bursunu, âilesinin dişinden tırnağından artırdığı harçlığını, kızlara harcamakta, mezun olmadan evvel de terk edilmektedir.

 Bir kız, bir erkek aynı evde kalan öğrenciler bulunduğu gibi, kızlar ve erkekler olarak kalanlar da var. Zaman zaman kız-erkek ilişkileri ya da duygusal bağlar, çeşitli terör örgütlerince de kullanılmakta, pırıl pırıl gençler, ülkesine hizmet edecekken hıyânet plânlarına maşa olmaktadır.

Ömrünü başörtülüler ve dindarlarla mücadeleye adamış ve birkaç yıl evvel ölmüş olan bir kadın profesörün, kız ve erkek öğrencileri evlerde buluşturduğu, bu öğrencilerin misyonerlik hareketleri ve terör örgütlerinin faaliyetlerinde kullanıldığı haberlere konu olmuş ve tartışma konusu olmuştu.

Âileler evlâtlarını okutuyor, evlâdını kazandığı üniversitenin bulunduğu şehre elleriyle yerleştiriyor. Ama bazı kız ya da erkekler âilevî, sosyal, ekonomik ve psikolojik sebeplerle üniversitede değerlerinin tamamen zıddı bir genç oluveriyor. Memleketinden başı örtülü, pardesülü gelip okuduğu şehrin otogarında tesettürünü açan, okuduğu şehirde başı açık, makyajlı, asortik giyinip memleketine giderken pür tesettür kapanan kızlarımızın varlığını maalesef hem duyduk, hem gördük. Yukarıda bahsettiğim yurtta kalırken, üniversiteye baş açık giden kızlar vardı. Burada neden açıldınız sorusuna:

“-Babam zorla kapattı, memlekette böyle dolaşamıyorum, hevesim var...” gibi cevaplar vermekteydiler. Burada âilenin de yanlışları söz konusu maalesef…

Gelelim kız-erkek evlerini şiddetle savunanlara… Bir defa dînî hassasiyeti olmasa da hayâ duygusunu yitirmemiş hiçbir anne-baba, kızlarının karma bir öğrenci evinde, erkeklerle birlikte kalmasını istemez. Hatta kendilerini “liberal” diye tanıtan kimi insanlar bile bu durumdan rahatsız olurlar. Fakat ne zaman ki bu tartışma ülke gündemine oturdu, kimi çevreler, internet medyası, basın, televizyon gibi yayın organlarıyla, yürüyüşlerle, pankartlarla “kızlı-erkekli ev olmaz” görüşünü protesto ettiler. Onlara göre 18 yaşını geçmiş üniversiteli fertler, artık özgür kararlar alabilirlerdi. Ama bir şeyi ya unutmuşlardı ya da bilmiyorlardı:

“Zinâya yaklaşmayın. Zira o, bir hayâsızlık ve çok kötü bir yoldur.” (el-İsrâ, 32)

“Zulmedenlere meyletmeyin, yoksa ateş size de dokunur.” (Hûd, 113)

Bu âyetler, fertlerin ve toplumların nasıl çöktüğünü ve ateş kenarında gezdiğini açıkça ifade ediyor. Tarih bunun pek çok kez şâhidi oldu. Bizzat yaşadığımız günlerde, Avrupa ve Amerika’nın hâli ortada… Bu örnekler ortadayken ibret almamak, göz göre göre maddî ve mânevî bir uçuruma sürüklenmek böyle olsa gerek!..

PAYLAŞ:                

Fatma Çatak

Fatma Çatak

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle