Kavgalar Gelir Geçer

Yıkılanlar yeniden yapıldıkça, her yeni gün bir başka nefesle uyandıkça, gözyaşları bile tükenmiyorsa ve ölümlerden sonra tebessüm yeniden beliriyorsa yüzde, iki kalbin arasında buzların erimeyeceğini kim düşünebilir? Ayrılık için yüzlerce sebep bulan rûh, sulh için teklifleri çoğu zaman reddeder. İki beden arasına duvar örmekte “şeytan gibi insanların” ve “insana benzemeyen insanların” başarısı bu, tartışmasız ve de şüphesiz...

Hâlbuki önce kalbe odaklanmalı insan... Arasına soğukluk girmiş iki yüreğin barışmasının, Rabbin huzurunda kılanan namazdan, o secdeden, rükûdan daha faziletli yapacak olan şey nedir; oturup ince ince düşünmeli!..

Ve düşünmeli bu ayrılığa sebep olanın hâlini... Ve düşünmeli, ölüm ne güzel sebeptir, barışmak için… Öfke gelir, boğaza takılır ve o an yokluğu düşünürse insan, sükûta eriverir. Yudum yudum yutar, dilinin ucundaki dikenli sözleri…

Karşıdaki “fânînin” yüreğini sızlatmamak için, bir gün bütün nefeslerin tükeneceği gerçeğini düşünür ve sonsuzluğa gömer, onu deli eden bütün hisleri… Bir değil, iki değil, bir ömür içinde biriktirmenin yükü ağır gelse de âhiret azığını çoğaltmanın sevinci yeter, o kıvılcımlara… Öfke ve küskünlük, sebep ve sonuç cümlelerinde kendilerine yer buldukça huzur onları uzaktan izler. Yürekler yorgun düşer, yüreklerden uzak kaldıkça… Bir secdeden daha kıymetli kılındıkça buzların erimesi, Cennet’in hayali neden zor olsun ki?

Kavgalar gelir geçer, söylenen sözleri her gün şeytan îtina ile yürekte tazeler. Mürekkebini iki yürek arasındaki soğuk rüzgârlar taşır. Riske girmez şeytan; gönül yumuşadıkça taş taşır, kanatır, tekrar tekrar yarayı…

Ölüm zihinlerden uçar gider, bu dünyada bitmeyen kavganın yorgunluğunu âhirete taşımanın zavallılığında inatlaşır durur insan... Sebepler üretir, içindeki vicdan; ama çözümler, korkulu rüyasıdır gururunun... Esiri olmuştur artık ayrılığın… Dönülmez yolun başındadır, fakat o hep sonunda hisseder.

İnsan, harika yaratılışının nimetini kullanamaz ve zorlaştırır aldığı her nefesi… Ve ölüm yine çok uzaklara savrulur. Bir kavgadan sonra barışıp helâllik istemek, nasıl da dünyayı sırtında taşımak kadar ağır gelir ham bir yüreğe… İnsan gururuna, inatlarına ve boş çıkarlarına sığınır, haklı çıkmak için… Haklı olduğunu düşündüren her gurur kırıntısı, haksızlığına güç katar, anlayamaz. Öteler, erteler yüzleşmeyi ve uyutur kendini... Bir barış dalına tutunmanın vicdan huzurundan mahrum bir hâlde nefsâniyet dalgalarıyla boğuşup durur. Ne zaman öleceğini bilmeden yıllar sonraya sahibine iletilmemiş helâllik cümleleri yazar.

İbadet sadece oruç, namaz, zekâttan ibâret değil! Bir tebesümden doğar sevap, küslükleri sonlandırarak Arş’a yükselir ve daha birçok ayrıntıda gizlidir, Cennetin anahtarı... Müslüman inatlaşmadıkça gururunu korur; büyüklük gösterdikçe rûhu da büyür.

Son nefesin derinliğinde düşünmeli, düşündürmeli; artık o soğuk rüzgârlar, kırgınlıkları süpürmeli…

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle