Kaf Dağına Lüzum Yol

Efsanelerden tanıdığımız, mükemmeli ve güçlü olanı tasvir ederken örnek gösterdiğimiz Anka Kuşu’nu, nâm-ı diğer “Simurg”u; birçok kültürde nâmütenâhî bir güzellikle anlatırlar. Uzun ve parlak tüyleriyle görünüşü, bütün kuşlara kanat açıp, dertlerine devâ bulmasıyla müşfik bir lider oluşu, küllerinden yeniden doğmasıyla yenilmeyen gücü... Bu özellikler, onu ellerin dokunamadığı, gözlerin göremediği efsanelerde büyütmüştür.

Rivayete göre, hayatında bir kez görenin mutluluğa ulaşacağı Simurg, bilgi ağacında yaşar. Bütün kuşlara bilgelik yapıp, onlara yol gösterir. Onun kanatları altında kendilerini mutlu ve güvende hisseden kuşlar, bir gün Simurg’u yerinde bulamazlar. Günlerce onu arayıp, umutla geri dönmesini bekleseler de gayretleri müsbet bir netice vermez. Ona yeniden kavuşmaya dair umutları tükendiği bir gün; uzaklardan gelen bir kuş, Anka Kuşu’nun tüyünü onlara getirir. Bu müjde ile içlerinde yeni bir umut yeşeren kuşlar, toplanıp onu bulmak için yola çıkarlar. Gökyüzünde âhenkle dolaşan bu sürünün içinde binbir çeşit kuş vardır. Bu sürüyü, bulmak için niyet ettikleri büyük hedef karşısında, büyük de imtihanlar beklemektedir.

Zorlu ve yıldırıcı olan uçuş macerasında; bülbül, aşkından çok uzaklaştığını bahane ederek geri döner. Papağan, güzelliğinin telef olmasından korktuğunu, kartal yükseklerdeki krallığını terk edemeyeceğini söyler. Çeşitli bahanelerle bu zorlu yolculuğu terk ettikten sonra, geriye sadece otuz kuş kalır. Zorluklarla dolu yedi vadiyi geçip Kaf Dağı’na ulaştıklarında, kendilerine bakan bu kuşlar, Simurg’un aslında kendileri olduğunu fark ederler. Simurg da, mânâsıyla müsemmâ olmuştur; “si: otuz” ve “murg: kuş” demektir.

Mevlânâ’nın dediği gibi:

“Her ne istiyorsan kendinde ara! Senin canının içinde bir can var. O canı ara!”

İnsan, içinde barındırdığı cevhere şahitlik edemediğinden, kendi maharetlerinden bîhaberdir. O ihtişamlı bir kehkeşânın, ihtişamlı bir parçasıdır, farkında olmadan... Her zaman parlamaya müsait, her zaman yol göstermeye ve örnek olmaya istîdatlı... Kalbinin derinliklerine indiğinde göreceksin; orada senden ayrı, ama senden âzâde olmayan bir sen var! Her dem Allâh’ın zikrine âmâde, her an O’nun zikrine susamış. O’ndan başka her ne var ise âlemde, O’nun gayrısına hâmûş olmuş, yalnız O’na dönüyor dili, yalnız O’nu görüyor gözü... Kulakları kelâmına tutkun... O’nun kelâmını dinlerken, dünya adına bir şey kalmıyor sanki... Her şeyin O’na kul olduğunu, bütün dünyanın nasıl O’na hizmet ettiğini seyre dalıyor. Seni sıkı sıkı bağlamış halatlarını çözüp bir inebilsen o cevhere, anlayacaksın; O’na kulluk etmek olan yaratılış gâyenin sana bütün fânî lezzetleri terk ettirecek güzellikte olduğunu... Taşlıcalı Yahya gibi gözüne inen aşk perdesinde O’nun aşkını seyretmeden geçen bir an nasıl alaca karanlık olur göreceksin:

Görmesem gün yüzünü bir lâhza ey Yusuf-cemâl

Gussadan dünya sarayı gözüme zindan olur.

diyenle dertdaş olup, sevgilinin cemalinden gayrı bütün dertlerden hür olacaksın. O’nun aşkının şarabından tatsan bir kere; anlayacaksın aşkıyla yananın, çöl sıcağında su görse, aşk şarabıyla doymuşluğundan susadığını anlamamasını...

Aşk, “mecnûn” olmaktır biraz da, başkalarına göre mübalağa etmek, en zirvede yaşamaktır... Fuzûlî’ce aşkını başkalarına satmak istemek, ama bu güzelliğe bir tâlip bulamamaktır:

Dehr bazarında kasiddür metâ-ı himmetüm,

Bu metâ’ı satmaya bir özge bâzâr isterem

“Uğruna çalışıp çabaladığım güzelliğin, dünya pazarında bir karşılığı olmadı. Bu metâı satmak için (kıymet bilecek) başka bir pazar istiyorum.”

İzin verin; O’nun yolunda kalbindeki her şeyi silip, evlâdından bile vazgeçenleri anlasın dimağınız… İzin verin; O’ndan gayrı konuşulan her şeye sağır olsun kulağınız… Matlub’dan başkasından söz açılınca bir mecliste, yüreği daralsın, sanki O’na ihanet ediyormuş gibi eteklerini topladığı gibi kaçsın o meclisten bedeniniz…

Sesli ya da sessiz, yalnız O olsun dilinizde... O’ndan gayrı her şeye hâmûş olsun diliniz… Küçük bir çocuk görse de O’nu anlatmak istesin, bir yaşlının kalbine dokunurken de söz yine O’na bağlansın... Kendinize izin verin, siz Mecnûn’u anlamayanlardan olmayın!

Sonra burnumuz sızlasın aşk ile; aşk için yarattığı sevgilinin ismini duyunca... Her beldede O sevgilinin kokusuna müştâk olup, her göğe bakışta O’nun doğduğu şehre selâm gönderelim. Şehre bahar gelsin, yüreğimiz kurusun O’nun şehrine mülâkî olamamanın hicrânıyla... Aşk ile yanıp, aşkın ne türlü yakan dert olduğunu bildiğimiz hâlde o dert ile boyanmayı dileyelim hep şâir gibi:

Yâ Rab, belâ-yı aşk ile kıl âşinâ meni,

Bir dem belâ-yı aşktan etme cüdâ beni

 

Az eyleme inâyetünü ehl-i dertten

Ya’ni ki, çoh belâlara kıl mübtelâ beni

Fuzûlî, bu gazelde, aşk hastalığının iyileşmesi için âilesi tarafından Kâbe-i Muazzama’ya götürülen Mecnûn’un orada yaptığı duâyı anlatmaktadır.

Sonra dokunduğu her renkten hicap etsin gözlerimiz; O’nsuz bayram eder de bir an O’nu aramaktan gafil olur diye… Umarım biz her bahar mevsimi bir gün vuslat hayaliyle gönlümüzü çantamıza koyup O’nun -sallâllâhu aleyhi ve sellem- mahallesine taşınır, aşkı sahibinden yaşamak için “O -sallâllâhu aleyhi ve sellem- en çok sevildi” diye, O’nun -sallâllâhu aleyhi ve sellem- gibi olmak için olur bütün gayretlerimiz...

Velhâsıl dostlar; bizim Ankâ’yı aramak için Kaf Dağı’na gitmemize hâcet yok!. Çünkü Anka olmak için ihtiyaç duyduğumuz tek şey, ilâhî aşkı her an nefesimizde hissetmek... Yandıkça sînemiz, yardıma muhtaç gariplere kanat açıp, dertlere devâ, gönüllere şifa olmak... Hem iç âlemimizi, hem dış cephemizi bürüyünce “sıbğatullah: Allâh’ın boyası”; geçtiğimiz her yere o ilâhî aşkın boyasını bulaştırmak, râyihasını işlemek…

İçimizi, dışımızı, vechimizi bürüyünce aşk, o zaman nasıl bir Anka’ya tebdil ettiğini müşahede edecek, çevrendeki herkesi kanatlarına hayran bırakacaksın. Ama herkes senin kanatlarına hayran bakarken, sen onlardan başını çevirmiş ilâhî rızânın kapısında, O’na kul olabilmenin şükrüyle boynu bükük bekliyor olacaksın.

Şimdi vakit içimize bir sefer vaktidir! Derine indikçe, aşkla hemhâl oldukça tanışacağız, tanıştıkça senelerce içimizdeki Anka’ya sırt dönüşümüze yanacağız.

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle