Dünyada Kadının İlk Sosyal Güvencesi Mehir

İslâm’ın kadına tanıdığı hakların en önemlilerinden birisi de mehirdir.

Kadının erkeğe evlenmek için para vermek zorunda olduğu (drahoma) Hıristiyanlık âdetlerinin yerleştiği bir dönemde; İslâm, erkeğin kadının şahsına bir bedel vermesi (mehir) şartını getirmiştir.

Kur’ân-ı Kerim’de:

“Kadınlara mehirlerini gönül rızası ile (cömertçe) verin; eğer gönül hoşluğu ile o mehrin bir kısmını size bağışlarlarsa onu da âfiyetle yeyin!..” (en-Nisa, 4; ayrıca bkz: en-Nisa, 24) buyrulmuştur.

* * *

Mehir, biraz önce ifade ettiğimiz gibi, kadının şahsına verilen bir paradır, onun velisine, akrabasına değil!..

Mehrin alt ve üst sınırı yoktur. Kadın, kendisi için nasıl bir değer takdir ediyorsa, erkek bunu temin etmek zorundadır. Her ne kadar Ebû Hanife 10 gümüş dirhem (bugünkü rakamlarla iki kurbanlık koyun bedeli) ve İmam-ı Mâlik 3 dirhem gibi alt sınır getirmişlerse de, İmam Şâfiî ve İmam Ahmed bin Hanbel alt sınır koymamışlardır. Kendisiyle evlenmesi karşılığında, mehir olarak fakir kocasından bir salavat getirmesini isteyen veya gayr-i müslim kocasından sadece kelime-i şehâdet getirmesini şart koşan sahabe hanımların uygulamaları, mehrin maddî olabileceği gibi, mânevî şeklini de göstermektedir.

Hazret-i Ömer, kadınların çok yüksek miktarda mehir istemesi sebebiyle evliliklerin zorlaştığını ileri sürmüş ve mehre bir üst sınır koymak istemiştir. Ancak mescidde onun bu düşüncesini dinleyen bir kadın itiraz etmiş ve Kur’ân-ı Kerim’den deliller (en-Nisa, 20) getirerek Allâh’ın bu konuda kadına istediği miktarda mehir istemesine müsaade ettiğini söylemiştir. Bunun üzerine Hazret-i Ömer, kadına hak vermiş ve yaptığı hatadan geri dönmüştür.

Bir kaç çeşit mehir vardır:

1-Mehr-i Müsemmâ: Kadın ve erkeğin nikâh esnasında veya daha sonra üzerinde rızâ hâlinde anlaştıkları meblağdır. Bu da ödemenin peşin (Mehr-i Muaccel) veya daha sonraki bir vakte ertelenmesine (Mehr-i Müeccel) göre ikiye ayrılır.

a-Mehr-i Muaccel: nikâhla birlikte ve zifaftan önce mehrin ödenmiş olması şeklidir. Peygamber Efendimiz, mehirlerinin tamamını ödemediği hiçbir hanımıyla zifafa girmemiştir. Bu ödeme, mehrin tamamını, yarısını veya üçte biri gibi kadar bir miktarını ödemeyi de içine alır.

b-Mehr-i Müeccel: Daha önce belirlenmiş miktardaki mehrin nikâh ve zifaftan çok daha sonraki bir tarihte, boşanma veya ölüm hâllerinde ödenmesidir. Bazen bir tarihte anlaşarak “vade” konmuş olabilir. Bu durumda kadın, vade gelmeden mehrini isteyemez.

2-Mehr-i Misil: Gerek nikâh esnasında, gerekse sonrasında herhangi bir bedel üzerinde konuşmamış bulunan tarafların, sonradan mehir takdir etmeye çalışması ile ödenen mehirdir. Nikâh esnasında mehrin konuşulması/belirlenmesi, nikâhın şartlarından değildir. Yani mehir belirlenmemişse, nikâh yine de geçerlidir. Ancak bir eksiklik sözkonusudur. Kadın aleyhinde olan bu eksiklik, daha sonra giderilmeye çalışıldığında, kadının emsâli şart ve sosyal statüye sahip akranlarının mehrine kıyasla yapılır. Mehrin bilinmemesi ve yanlış bilinmesi/uygulanması sebebiyle yapılan hatalarda veya karı-koca arasında ihtilaf çıktığında mehr-i misil uygulanır.

Bu çeşitlerinde de görüldüğü üzere, kadının nikâh öncesinde bir mehir takdir etmesi hakkıdır. Şayet herhangi bir sebeple bu mehir belirlenmemişse, kadın bu hakkını, evlilik devam ettiği müddetçe kaybetmez. İleri bir tarihte, boşanma ve ölüm ânlarında bu hakkının ödenmesi gerekir.

Bütün bu anlatılanlar, İslâm dininin, evlenecek kadınların bir çeşit hayat güvencesi/sigortası demek olan “mehir” üzerinde ne kadar ihtimamla durduğunu göstermektedir. Çünkü mehir, ayrılık, ölüm ve benzeri durumlarda kadının geçici bir süre de olsa, hayatını tekrar tanzim etmesine ve ihtiyaçlarını karşılamasına yönelik konmuştur. Hibe, hediye, ticâret gelirleri, miras ve benzeri gelirlerinin yanında kadın, mehir hakkını da elde eden kadın, toplum içinde “müstakil bir fert” olma mevkiine getirilmiştir. O, bu kazançlarının hiçbirini ne kocasına, ne de çocuklarına harcamak zorunda değildir. Kendisi çok zengin, kocası fakir bile olsa, mehir ve maişet gibi maddî mükellefiyetler, kocasının sorumluluğundan düşmez. Ama kadın, kendi gönül rızâsıyla mehrini affedebilir, âile geçimine katkıda bulunabilir. Bu da tamamen onun hür iradesine bağlıdır.

Mehtap Bahar

 

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle