Bu Çağda

Örnek Bir İnsan Modeli

Bundan önceki aylarda vefâsını, ibadetlere tâzimini ve kulluk dünyasını anlatmaya çalıştığımız merhum Mûsa Topbaş Efendi’nin, bu sayıda da güzel ahlâkından örnekler vermeye çalışacağız.

Ahlâk, bir insanın samimiyetini, dindarlığını, şahsiyet ve kısaca kalitesini gösteren davranışlar toplamıdır. İnsanın sözüne değil, yaptıklarına bakılır. Zira eskilerin söyleyişiyle, “âyinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz!”

Güzel ahlâk, insanın Cenâb-ı Hak’la kurmuş olduğu güzel irtibatın bir yansımasıdır. Dindeki ihlâs, dini yaşamaktaki dikkat ve hassâsiyet; kişide merhamet, şefkat, nezâket, zerâfet olarak ortaya çıkar. Dînî düşünce ve duygular, insanın gönül âlemini rakikleştirir. İnsanı, başkalarını düşünmeye, canlı-cansız bütün mahlûkâtı hissetmeye sevk eder. O, artık bencillikten kurtulur, diğergamlaşır.

* * *

Mûsa Topbaş Efendi’nin hayatı da bu güzel ahlâkın akisleri ile doludur. O sevdiklerini, sevindirir; onların gönlüne gidecek yollar bulurdu. Onlarla hoş sohbetlerde bulunur, hediye verir, gönlünü yapardı. Onu ziyarete gelen, onun yanından sadece kendisinin sevildiği düşüncesine kapılarak ayrılırdı.

“Mûsâ Efendi Hazretleri’nin duruşunda vakar ve heybet sezilirdi. Görenlerin gönüllerine, hem muhabbeti, hem de heybeti birlikte nüfuz ederdi. Cemâlinde celâl, celâlinde cemal saklıydı. Mübârek yüzünü görenler, Allâh’ı hatırlar; kulluğun şerefini ve güzelliğini hissederdi.” (Bkz: Osman Nûri Topbaş, Altın Silsile, sh: 551)

Tasavvuf kuru bir iddia değildir. O bir yaşama tarzı, Allâh’a kullukta yarışma ve güzel ahlâk sergilemektir. Tasavvufta ilerlemek ve derinleşmek; kullukta sünnet-i seniyyeye bağlılık (istikamet) ve güzel ahlakla ortaya çıkar. Başka bir ifadeyle tasavvuf, görünmek değil, olmaktır.

Mûsa Topbaş Efendi de görünmek dâvâsında bulunmayacak kadar tabiî bir sûrette birçok kemal vasfını cemetmiştir. Yakınlarının daima şahidi olduğu üzere, ok temiz, çok güzel, sâde ve mütenasip giyinirdi. Her hâlinde edeb, nezâket, ve zerâfet sezilirdi. Efendilik, ona sanki doğuştan verilmişti. Duruşunda, oturuşunda, yürüyüşünde hep asâlet vardı.

Tabiî bütün bu hâller, uzun bir temrîn ve murakabe şuurunun neticesiydi. Devamlı kendisini Allâh’ın huzurunda hisseden bir kul, gerek insanların arasındayken, gerekse yalnız kaldığı hâllerde o huzur hâlini devam ettirir ve ondan basit, nâhoş ve alelade davranışlar görülmez. Böyle kimseler, haramların her çeşidinden kaçtıkları gibi, şüpheli şeylerden de olabildiğince uzak dururlar.

Mûsa Efendi’nin fârik vasıflarından birisi de engin cömertliğidir. O, Allâh’ın kendisine ikram ve ihsan ettiği gibi, Allâh’ın kullarına ikramda bulunmayı severdi. O, bir sohbetlerinde tahdîs-i nimet kabîlinden:

“-Allah bize bire yedi yüzü gösterdi.” buyurmuşlar ve kendisi verdikçe Allâh’ın da ona kat kat fazlasıyla ikram ettiğini itiraf etmişlerdir. Gerçekten mal, vermekle, infakla eksilmez; haramla, israfla, istif etmekle eksilir.

Mûsa Efendi, az, öz ve yerinde konuşur; kelâmı dahî israf etmezdi. İnsanlara sohbet ederken de, onlarla ikili hasbihallerinde de onların seviyesine, merak ve ihtiyaçlarına göre konuşurdu.

Zâhide TOPCU

 

PAYLAŞ:                

Zahide Topcu

Zahide Topcu

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle