Yüzük Takmak

Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ve Sahâbe-i Kiram efendilerimiz Mekke’de geçen on üç yıllık çileli bir hayattan sonra Medine’ye hicret etmiş ve bu hicretle birlikte “Medine İslâm Devleti” kurulmuştu. Buna göre; Medine ve civarında yaşayan çeşitli kabileler ve gayr-ı müslimler, aralarında yapılan bir ittifak antlaşması ile, siyâsî bir birlik hâline getirilmişti. Ve bu siyasî birliğin başkanı, hâliyle, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’di. Adı geçen yazılı antlaşma, dünya tarihinin tanıdığı ilk “Devlet Anayasası” olma özelliğini hâlâ muhafaza etmektedir. Antlaşmanın dikkat çeken yönlerinden birisi de Medine İslam Devleti’nin sınırlarını tespit etmiş olmasıdır.

Müslümanların Medine’ye yerleşip, İslam devletini kurmalarının üzerinden yedi yıl geçmişti ki, Rasulullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- komşu devletlere resmî birer yazı ile İslâm’a dâvet mektupları gönderme kararı aldı. Zira, yeni kurulan bir devletin, diğer devletlerce de tanınması ve benimsenmesi, devlet olmanın temel esasını teşkil etmekteydi.

Dâvet mektupları hazırlandıktan sonra şöyle bir problem ortaya çıktı; Ashabdan bazıları:

“-Yâ Rasulullah!.. Yabancı devlet reisleri, kendilerine gönderilen yazılar mühürsüz olursa kabul etmezler. Onlar, böyle mühürsüz yazıları resmî muâmeleye koymazlar; boşuna göndermiş oluruz!..” meâlinde fikirler ileri sürdüler.

Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, bu tecrübeyi dikkate alarak derhal bir mühür hazırlattı. Bundan önce Hicaz bölgesinde “mühür kullanma” diye bir âdet yoktu. Kaynaklara göre, bu mühür gümüşten mamuldü ve kaşlı idi. Kaşında “Muhammed Rasulullah” ibaresini üç kelimesi birer satır hâlinde istif edilerek yazılmıştı. Bu mühür, daha sonra yüzük hâline getirilmiş ve Peygamberimiz tarafından kullanılmaya başlamıştı. Böylece Efendimiz, İslam tarihinde ilk defa yüzüğü bu şekilde kullanmaya başlamış oldu. Peygamberimizin bu yüzüğü, parmağına takmasıyla ashabdan bazıları da aynı yüzüğü yaptırmış ve takmak istemişlerdi. Ancak bu yüzük, devletin bir sembolü niteliğini taşıdığı için Rasul-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bunu sahabeye yasakladı:

“Hiçbir kimse, benim mührümün yazısını taşıyan bir yüzük yaptırmasın.” buyurdu. (Buhârî, VII, 53; Ebû Davud, IV, 125)

Bu mühr-i şerif, Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in vefatından sonra Hazret-i Ebu Bekir’e, ondan Hazret-i Ömer’e ondan da Hazret-i Osman’a intikal etmiş; Hazreti Osman’ın on iki sene süren halifeliğinin -rivâyete göre- altıncı senesinde Erîs Kuyusu’na düşerek kaybolmuştur.

Mühr-i Şerif’in başkasına değil de sıra ile bu üç zâta intikal etmiş olması, onun, şahsî bir eşya olmadığını ve devletin başkanına ait bir sembol olduğunu göstermektedir. (Daha geniş bilgi için bkz: Prof. Dr. Ali Yardım, Şemâil-i Şerif, Damla Yayınları)

Buradan anlaşıldığı üzere, Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bu hâdiselerden önce yüzük takma gibi bir ihtiyaç hissetmemiş, ancak devlet reisi olmanın verdiği sorumluluk ile yüzük edinmiştir. Bu sebepledir ki, Hanefî âlimleri; “maddesi ne olursa olsun ihtiyaç duyulmaması hâlinde yüzük takılmaması daha iyidir; kadı, sultan vb. gibi yüzük kullanmaya ihtiyacı olanlar için ise sünnettir.” demişlerdir.

 

Erkeklerin altın yüzük takmasının hükmü nedir?

Erkeklerin altın yüzük takması dinimizce haram kılınmıştır.[1] Bu konudaki rivâyetleri şöyle hatırlatabiliriz.

Abdullah bin Ömer -radıyallâhu anhümâ-’dan rivayet edildiğine göre, Rasulullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in ilk yaptırdığı yüzüğün madeni altın idi. O, bu yüzüğü yaptırıp parmağına takınca, Ashab da “O’na uymak için” birer altın yüzük edindiler. Bu durumu gören Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- onu parmağından çıkararak:

“-Artık onu bir daha takmayacağım!..” buyurdular. Ashab-ı Kiram da aynı şekilde Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e uyarak yüzüklerini çıkararak attılar.” (Buhârî, VII, 53; Ebû Dâvud, IV, 128)

Abdullah bin Abbas’tan da şöyle rivayet edilmiştir: “Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- birisinin elinde (parmağında) altından bir yüzük gördü. Hemen onu elinden çıkarıp attı. Ve ona şöyle dedi:

“-Nasıl olur da sizden biriniz, bir ateş parçasını alıp eline sokar?”

Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- gittikten sonra adama:

“-Yüzüğünü (yerden) al da ondan faydalan (sat, parasını değerlendir)!..” denildi. Adam:

“-Hayır, Allâh’a yemin ederim ki, madem Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- o yüzüğü atmıştır, onu bir daha aslâ almam!..” dedi. (Müslim)

Kadınlara ise, altın yüzük takmak ile ilgili bir yasak yoktur. Nitekim Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bir hadîsinde:

“İpek ve altın, ümmetimin erkeklerine haram, ümmetimin hanımlarına helâl kılınmıştır.” buyurmuştur. (Tirmizî, Libas, 1)

Günümüz şartlarında artık kolayca yapılabilen bilimsel araştırmalar, bu konuda ve daha birçok hususta, İslam’ın emir ve yasaklarının insanı ve fıtratı korumaya yönelik olduğunu bir kez daha gözler önüne sermektedir. Zira günümüz araştırmaları, altının östrojen (kadınlık) hormonu salgısını arttırdığını ve erkeğin altın kullanması sonucunda dişilik özelliklerinin fazlalaşacağını tıbben kanıtlamıştır. Oysa İslâm, henüz ilmî olarak bu zararın tespit edilemediği zamanlarda, erkeklere altın kullanımını yasaklayarak onu verilen emirle maddî-mânevî korumuştur.

Ancak şunu belirtmekte de fayda var ki, eğer altın, tedavî maksadıyla kullanıyorsa erkeklerin altın kullanmasında bir sakınca olmaz. Meselâ; altın kaplama diş veya altın platinler kullanmak gibi… Arfece bin Es’ad -radıyallâhu anh- anlatıyor:

“Câhiliye devrinde cereyan eden Külâb Savaşı’nda burnum isâbet almış, bu sebeple gümüşten bir burun taktırmıştım. Bilahare kokmaya başladı. (Durumu kendisine açınca), Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, bana altından bir burun yaptırmamı söyledi.” (Ebû Dâvud, Hâtem 7; Tirmizî, Libâs 31; Nesâî, Zinet 41)

 

Erkeklerin Gümüş Yüzük Takmaları

Erkeklerin altın yüzük kullanması haram olmakla birlikte, gümüş yüzük kullanmalarında herhangi bir sakınca yoktur. Nitekim Enes bin Malik -radıyallâhu anh-’dan da gelen rivâyetlerde Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in gümüş yüzük kullandığı açıkça görülmektedir. Eğer gümüş yüzük kullanmak câiz olmasaydı, Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- kesinlikle gümüş bir yüzük edinmezdi.

Ancak şunu belirtmek gerekir ki, Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in gümüş yüzük kullanması, erkeğe her türlü gümüş eşyayı kullanmayı helâl kılmaz. Yani daha açık bir ifadeyle, erkeklerin gümüş yüzük kullanmasında bir sakınca olmamakla birlikte, gümüşten îmal edilmiş bileklik, künye, zincir, hızma, küpe, kolye vs. gibi takıları kullanmaları kesinlikle helâl değildir. Çünkü bunları kullanmak, bir süslenme emâresidir ki, bu da kadınlara özgü hâllerdendir. Bir erkeğin yüzük hâricinde olan bu aksesuarları kullanması, kadınlara benzemek demektir. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-; “Erkeklere benzemeye çalışan kadınlara ve kadınlara benzemeye çalışan erkeklere Allah lânet etsin!..”[2] buyurarak bu tür davranışları, kesin bir dille yasaklamış ve kendisi de hayatı boyunca gümüş yüzükten başka bir takı eşyası kullanmayarak bu hususta erkeklere bir üsve-i hasene, yani en güzel örnek olmuştur.

 

Kadınlar yüzük takabilirler mi?

İslâm Dini, insanın, yaratılıştan gelen (tabîî, fıtrî) ihtiyaç ve eğilimlerine uygun bir yönlendirmeyi tercih etmiş ve insanların uyumda zorluk çekecekleri teklifleri -buna dinin insana yönelik yüce amaçlarıyla ilgili- zorunluluk bulunmadıkça, insanlara yüklememiştir. Bu cümleden olarak kadınların dış görünüşlerine daha çok önem verdiklerini ve süslenmeye meyillerinin erkeklerden daha fazla olduğunu göz önüne alarak, süslenmenin vazgeçilmez bir aracı olan ziyneti (altın, gümüş, mücevher veya âdi maddelerden yapılmış süs eşyasını) kadınların kullanmalarına izin vermiştir. (Prof. Dr. Hayreddin Karaman, Fetvalar)

Ancak kadının fıtrattan gelen bu tabiî ihtiyacını, hemcinsi olan hanımların ya da kendisine helâl olan erkeklerin yanında kullanması daha doğru olur. Aksi hâlde ziynet eşyalarının, dışarıda, yani kendisine helâl olmayan erkeklerin yanında kullanılması kesinlikle câiz değildir. Âyet-i kerime’de buyrulur:

“Mü’min hanımlara söyle: Kendiliğinden görünen kısımlar müstesnâ, ziynetlerini teşhir etmesinler…” (en-Nûr, 31)

Bu âyet-i kerimenin tefsirinde, bir hanımın eli, âyette zikredilen “kendiliğinden görülen” kısma girdiği ve el üzerindeki ziynetlerin de -zaruret sebebiyle- saklanamayacağı ifade edilmiştir. Ancak açık bulunmasında sakınca olmayan ele, abartılı, şaşalı, dikkat çekici yüzükler takıldığında, bu zarûret sınırını aşar ki, uygun görülmemiştir.

 

İslâm Büyüklerinin Yüzüklerinde Yazılanlar

Hulefâ-i Râşidîn de gümüş yüzük kullanırdı. Onların yüzüklerinde ise şu ibareler yazılıydı:

Hazret-i Ebûbekir -radıyallâhu anh-’ın yüzüğünde: “Allah ne iyi kudret sahibidir”

Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh-’ın yüzüğünde: “Vâiz (nasihatçı) olarak ölüm yeter”

Hazret-i Osman -radıyallâhu anh-’ın yüzüğünde: “Ya belâ ve musîbete sabredeceksin veya pişman olacaksın.”

Hazret-i Ali -radıyallâhu anh-’ın yüzüğünde: “Mülk, Allâh’a aittir.”

* * *

Hanefi Mezhebi âlimlerinin yüzüklerinde şu sözler yazılıydı:

İmâm Ebû Hanife’nin yüzüğünde : “Ya hayrı (iyiyi) konuş veya sus”

İmâm Ebû Yusuf’unkinde: “Kendi hissiyle hareket eden pişmanlık duyar”

İmâm Muhammed’inkinde ise: “Sabreden başarıya ulaşır” (bkz: Kâmil Miras, Tecrîd-i Sarîh Tercemesi ve Şerhi, IV, 288)

 

Yüzüğün yapıldığı maddenin dinen bir önemi var mıdır?

Büreyde -radıyallahu anh- anlatıyor:

Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in yanına, parmağında demir yüzük bulunan bir adam uğramıştı. (Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- adamın parmağındaki yüzüğü görünce):

“-Neden bazılarınızın üzerinde ateş ehlinin süsünü görüyorum?!” buyurdu. Adam derhal onu çıkarıp attı.

Sonra parmağında sarı renkli (bakır) yüzük taşıyor olduğu hâlde geldi. Bu sefer (Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, ona):

“-Niye sende putların kokusunu hissediyorum?!” buyurdu.

Bilahare adam, altın yüzük takmış olarak geldi. Bu sefer de (Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, ona):

“-Sende niye Cennet ehlinin süsünü görüyorum?” dedi. Bunun üzerine adam:

“-Öyleyse yüzüğüm neden (hangi mâdenden) olsun?” diye sordu. (Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de cevâben):

“-Gümüşten (olsun), ancak ağırlığı bir miskale ulaşmasın.” buyurdu. (Tirmizî, Libâs 43)

Yukarıdaki hadîs-i şerîf sebebiyle Hanefi âlimleri; demir, bakır, kurşun gibi madenlerden yüzük edinmenin hem erkeklere, hem de kadınlara “tahrîmen mekruh” olduğu hükmünü vermişlerdir. Yine hadîs-i şerîfin son bölümünde geçen “ancak ağırlığı bir miskale ulaşmasın” ifâdesiyle erkeklerin kullanacağı gümüşün bir miskalden (4 gr) fazla olmaması gerektiği bildirilmiştir. Aksi hâlde bu süslenme (ziynet) sayılır ki, o da kadınlara mahsus hâllerdendir.[3] (Devam Edecek)

 

[1] Bkz: el-Mevsılî, el-İhtiyar fi Ta’lili’l-Muhtar, Mısır, IV, 224: Merginânî, el-Hidâye, I, 82, İbn Âbidîn, Reddü’l-Muhtar, İstanbul, 1233, V, 216.

[2] Ebû Dâvud, Kitâbu’l-Libas, 30; Câmiü’s-Sağîr, II, 124.

[3] el-Mevsılî, el-İhtiyar fi Ta’lili’l-Muhtar, Mısır IV, 224.

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle