Uzman Gelişim Psikolog Tûba Sökmen ile KIZ ÇOCUKLARINDA ERGENLİK

Uzman Gelişim Psikolog Tuba Sökmen, 1979 İstanbul doğumlu… Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji bölümünden 2001 yılında mezun olduktan sonra, 2003 yılında Gelişim Psikolojisi alanında çalışmalarını tamamladı. Çeşitli Anaokullarında ve Kadın Sığınma evlerinde vazife yapan yazarımız, evli ve üç çocuk annesidir.

 

Tûba Hanım, bu mesleği seçmenizin özel bir sebebi var mı?

En büyük sebep, babamın bir psikiyatr olması… Babamın hastalarının, babama hep dua ettiklerini görürdüm. Bu, beni çok etkilerdi. Doktorluk, zaten çok ulvî bir meslek; hem de aklen ve rûhen bunalımda olan hastalara yardım etmek, yardımcı olmak bambaşka bir duygu... Bu vazifeyi, aslında birçok Allah dostu da yapmış ve yapmaya devam etmekte… Meselâ bu sabah Akşemseddin Hazretleri’nin hayatını okurken fark ettim, o da bu vazifeyi yapmış. Bu çok hoşuma gitti. İnşâallah bizler de maddeten ve mânen bu hizmetin hakkını verenlerden oluruz.

 

Bu sayımızda bütün insanların yetişkinliğe adım attıkları bir dönem olan ergenlik, problemleri ve çözüm yollarından bahsetmek istedik. Sizinle de kızların ergenlik dönemi hakkında bir hasbihâl yapmak istiyoruz. Öncelikle  “ergenlik” nedir? Bu dönem, ne kadar sürer?

İnsanoğlunun doğumdan itibaren geçirdiği dönemler vardır. Ergenlik, çocukluktan yetişkinliğe geçiş dönemidir. Bu dönem, büyümenin ve gelişmenin çok hızlı olduğu, cinsel özelliklerin belirginleştiği bir dönemdir.

Ergenlik döneminin ne kadar sürdüğü hususuna gelince, bu, genetik faktörlere, bulunduğu çevreye ve zamana göre çok farklılık gösterebilir. Fakat literatürlere baktığımızda kız çocuklarında on-oniki yaşları arasında olmaktadır.

 

Eğer daha erken yaşta ergenlik belirtileri başlarsa, buna hastalık gözüyle mi bakılmalı?

Aslında daha erken yaşlarda da karşılaşabiliyoruz. Bu hastalıktan öte, çağın getirdiği problemlerden ortaya çıkıyor. Çünkü hormonlu gıdalarla beslenen vücut, daha hızlı gelişiyor, erken cinsel uyarılma, medya (tv, internet vs), bir de küresel ısınma, bunun en başlıca  sebeplerinden…  Bunların içinde en önemlisi de televizyon dizilerinin etkisi… Bu dizilerde bizim gelişim psikolojisinde okuduğumuz konuların tam tersi konular işleniyor. Bizim okuduğumuz ilme göre, çocuk 11-12 yaşına kadar cinsellikten haberdar değil ya da bu duygularını tamamen arka plana atar. Cinsel konulara merakı sıfırdır diye öğrendik. Fakat özellikle bu yaş grubuna hitap eden dizilere bakıyoruz. O yaştaki bütün çocuklar, aşk-meşk peşinde, hepsinin erkek arkadaşı var. Şuuraltı bu şekilde yüklenen çocuk da bunu taklit etmeye çalışıyor. İşin normali buymuş gibi algılıyor. Dolayısıyla erken uyarılıyor. Bir de kimi âileler, çocuklarına sürekli, “sevgilin var mı” veya “kime âşıksın” diye sormak sûretiyle bu süreci hızlandırıyor ve tâbir câizse, vaktinden evvel onları buna zorluyorlar. İşte bütün bunlar, çocuğun duygusal gelişimine zarar veriyor. Âileler, uyanık olup bu tür dizileri çocuklarına aslâ izlettirmemelidir. Ayrıca televizyonun çocuklarımıza kazandıracağı hiçbir şey yok, bunu da unutmamalıyız.

 

12 yaşını tamamlamış, hâlâ ergenlik dönemine girmemiş olanlar için ne yapılmalıdır?

On altı yaşına kadar beklenilir. Daha sonra bir kadın doğum doktorundan yardım alınmalıdır.

 

Anneler, ergenlik dönemine girmeden kızlarına bu dönem hakkında ön bilgi vermeli midir?

Mutlaka vermelidirler. Kızımız, bu bilgileri ilk olarak annesinden öğrenmelidir. Bu durum, annesine olan güvenini de artıracaktır. Çünkü bu dönem yaklaştıkça merak başlar, okuldan arkadaşlarından bir şeyler duymaya, öğrenmeye başlar. Bu şekilde öğrendikleri de çoğu zaman yanlış şeylerdir. Bu yanlış efsâneler, ileride onun evlilik hayatını bile etkileyebilir.

Kızımızla özel konuşmalı, bunun bir genç kızın ileride anne olabilmesi için ilk adım olduğunu, bütün sağlıklı hanımların bunu yaşadığını, onun anlayabileceği şekilde anlatmalıyız. Çocuğumuza bu konuyu ve hanımların özel durumlarını, benimle rahatlıkla konuşabilirsin mesajını vermeliyiz.

 

Kızların ergenlik problemleri nelerdir? Herhalde en belirgin problem, güzelliklerini sorgulamaları, kendilerini beğenmemeleri galiba…

Aynen öyle… Bedenleriyle çok fazla ilgileniyorlar ve kendilerini bu konuda çok fazla eleştiriyorlar. Bunu, Şebnem Dergisi’nde “Teşekkür Ederim Anneciğim” başlıklı yazımda da anlatmıştım. Ergenlik dönemimde, ben de sürekli kendimden şikâyet ederdim. Çok kiloluyum, sivilcelerim var vs… Her yakınmaya başladığımda annem, hemen lafı ağzımdan alır:

“-Harika gözüküyorsun. Bu eteğinin üzerine şunu giyersen sana çok yakışacak!..” ya da “Dışarı çıkarken şu örtü, sana daha çok yakışıyor.” diyerek benimle yakından ilgilenmeye gayret ederdi.

Saçımı beğenmesem üşenmez fön çeker veya sarar, benimle uğraşarak aklımı öyle bir meşgul ederdi ki, nihayet kendimin çok güzel olduğuma inanırdım. Yani kendimle uğraşmaktan, dışarıda hangi erkek varmış veya kimin ilgisini çekebilirim aklıma bile gelmezdi.

İşte bilinçli bir annenin ne kadar büyük bir nîmet olduğunu, psikolojiyi okuduktan sonra daha iyi anladım. Hatta annemle de paylaştım. Annem de:

“-Annelerin vazifesi, çocuklarının neye ihtiyaç duyduğunu anlamak ve en doğru şekilde o ihtiyacını karşılamaktır.” demişti.

Diğer problemlerine de temas edecek olursak, duygusal hassasiyet, alınganlık, çok ağlama, kendisine tanınan hakları her zaman yetersiz bulmak, kendilerini sürekli arkadaşlarıyla kıyaslamak… Kendisine tanınan haklarla sevgiyi kıyaslar. Ne kadar çok seviliyorsa, o kadar çok hakkının olması gerektiğini düşünür. Hâlbuki bunun arasında hiçbir bağlantı yoktur! En son, basından şahit olduğumuz, bir genç kızın (Münevver Karabulut) uğradığı vahşî cinayet, buna çok güzel bir örnek… Sonsuz bir özgürlük, mutluluk getirmiyor. Bilakis doyumsuzluk, huzursuzluk ve bunalım getiriyor. Çocuk, anne-baba tarafından kontrol edilmeli ve bu kontrolü üzerinde hissetmelidir.

 

Ergenlik döneminde “rol-model” dediğimiz “örnek insanlar” önemli midir? Bu devrede anneler, kızlarına nasıl yardımcı olabilirler?

Bu döneme kadar âile çok önemliydi. Ama ergenlikte sosyal hayat, daha ön plana çıkar. Mesela anne pasifse, sindirilmiş bir anne modeli varsa, bu, kız çocuğu için olumsuz bir örnek olacaktır. Aslâ annesi gibi olmak istemediğini hissettirmek için, çok aktif, çok hırçın tavırlar sergileyecektir.

Veya anne, çok dominantsa (baskın, sözünü dinleten), çocuğa hiçbir fırsat sunmuyorsa, her şeyi kendisi planlayıp herkes ona itaat ediyorsa, bu sefer de kız çocuğu çok pasif, sinmiş bir şekilde âilenin eteği altında duracaktır. Ama dışarı çıktığında tam tersi davranışlar sergileyecektir. Annenin ev içersinde baba ile uyumlu, sözü geçen, fikirleri önemsenen bir merkezde durması gereklidir.

Yoksa anneden ziyade televizyon ve görsel medyadan kendisine modeller seçecektir. Nasıl bir yetişkin olacağına kendisi karar vermeye çalışır, buna da karakteri yardımcı olacaktır. O yüzden bir tek annesi değil, ona model olacak çevresi de ayrı ayrı öneme sahiptir.

 

O zaman bu döneme kadar “rol-model”ler çok önemliydi, diyebilir miyiz?

Evet, bu döneme kadar anne-çocuk münâsebetlerini sağlam bir şekilde oturtabilmiş bir anne, bu dönemden sonra kızı ile biraz daha arkadaşça bir duygu bağı kurmaya kayabilir.

 

Diyelim ki, anne, bu döneme kadar bunu bilmiyordu, şimdi öğrendi. Çok mu geç kalmış sayılır?

Aslında geç kaldı, fakat duygusal anlamda ona yaklaşmaya gayret etmelidir. Ne kadar başarırsa, kâr kârdır. Bu dönemde ona emir vermek veya nasihat etmek yerine, onu dinleyen, onunla sohbet eden, yaşayarak örnek olan bir anne modeli daha önemlidir.

Bu dönemde ebeveyn ve kızları, beraberce oturup hep birlikte sınırları belirlemeli, kural konulacaksa hep beraber kural koymalıdır. En doğrusu ve en etkilisi bu!..  “Sen de karar verebilirsin, senin görüşlerin bizim için önemli!..” mesajı veriliyor. Bir de kuralların sebebi açıklanırsa, uygulaması daha kolay olur. Çünkü bu dönemdeki fert, ne çocuk, ne de yetişkindir. Aslında tam bir bunalım devresi…

 

Bence bu devreyi en sıkıntılı şekilde kız çocukları geçiriyordur. Çünkü hanımlardaki en büyük ihtiyaçlardan birisi, kendisini, güveneceği bir yere ait olduğunu hissetmesi değil mi?

Evet, genç, burada kendisini hiçbir yere âit hissetmiyor. Ne çocuk, ne yetişkin!.. Yetişkinim dese, etrafı onu hâlâ çocuk görüyor. Bunun bocalamasını yaşıyor. Ergenin en büyük özelliği, duygusal iniş-çıkışlar… Büyüme ile birlikte yeni yerine adapte olmaya çalışıyor ve bunun heyecanı içerisinde her türlü hatayı yapabiliyor.

Olayları bir yetişkin kadar mantıklı değerlendiremiyor. Değer yargıları, bir yetişkininki kadar sağlam değildir.

Bu dönemde erkek çocukları daha çok dışarı açılırlar; sosyal aktivitelere katılmayı severler, arkadaşlarıyla grup hâlinde dolaşırlar.

Kız çocukları da içine kapanırlar. Bu dönemde arkadaşlık çok önemli olmasına rağmen ikili arkadaşlıklardan hoşlanırlar. Köşeye çekilirler. Bir liseye gidin, teneffüste kızları ve erkekleri ayrı ayrı inceleyin. Bunları rahatlıkla görebilirsiniz.

 

Bu dönemde karşı cinse karşı bir meyil başlıyor. Özellikle âilesinden yeterli sevgi ve ilgiyi görmemiş gençler, bazen yanlış karar verebiliyorlar. Bu hassas dönemde babalar, kızlarına nasıl yardımcı olabilirler?

Cinsel kimliğin şekillenmesinde, hem kız çocuğunda, hem de erkek çocukta baba, anneden daha önemlidir. Yani babasız yetişen veya baba sevgisinden mahrum yetişen bir kız çocuğunun, kendisine cinsel mânâda güvenebilmesi, mutlu bir evlilik yapması, annesiz büyüyen bir kız çocuğundan daha zordur.

Rol-model çok önemli, fakat babanın tâ doğumdan itibaren kızını onurlandırması, dişiliğini hissettirmesi, “Çok güzel olmuşsun, hanım kızım!” demesi, bir kız çocuğunun karşı cinsten alacağı ilgiyi tatmin eder ve kız dışarıdan ilgi arayışına girmez. Ama babadan yeteri kadar ilgi ve sevgiyi görmeyen, bunu hemen karşı cinste ve dışarıda aramaya başlar.

 

Peki, baba, kızına gereğinden fazla ilgi gösterirse, başka bir ifadeyle anne, babanın ilgisinin yanında pasif kalırsa…

Bu da başka bir problemdir. Burada da kız, cinsel anlamda aşırı derecede öz güven sahibi olur. Gelecek tehlikeleri sezemeyebilir. Her erkeğin babası gibi iyi niyetli olduğunu düşünebilir. O yüzden ifrat-tefrit olmayacak!..

Dişilikte ve paylaşımlarda anne birinci planda… Bu dengeyi de yine baba koymalı ve korumalıdır. Yani “anneniz, hanım olarak benim kalbimin asıl sahibi, sen kızımsın!..” imajını iyi vermelidir. Kız çocuğu, hiçbir zaman sevgide annesini rakip olarak görmemelidir.

 

Ergen, neden bu dönemde âilesi ile anlaşamaz?

Sağlıklı bir âilede ergenliğe kadar babaya hayranlık, ergenlikle birlikte de âileden kopuş başlar. Dışarıya kaçış ile karşı cinse meyil duymaya başlayınca ergende vicdan azabı ortaya çıkar. Bu suçluluk hissiyle de âileye karşı bir düşmanlık belirir.

Bu yüzden âileden kopuştaki acıyı hafifletmesi üzere babanın kızıyla ilgilenmesi, onunla konuşması ve birlikte zaman geçirmesi, ergene değer verildiğini göstermesi bakımından çok önemlidir.

Yine kendimden örnek vermek isterim. Biz iki erkek, bir kız kardeşiz... Babam işten geldiği zaman, eve girdiğinde, beni ortalıkta göremezse, “Kızım nerede?” diye sorardı.

Ben odamda ders çalışırken, elinde meyve tabağı ile gelir, bana hem meyve soyup verir, hem de benimle sohbet ederdi. Bunu ne amaçla yaptığını büyüyünce daha iyi anladım. Allah kendilerinden râzı olsun.

Ebeveynler, bu dönemde içine kapanan kızlarıyla iletişim kurmak için fırsatlar gözlemeli, bazen de böyle fırsatları kendileri hazırlamalıdırlar.

 

Ergenin etrafıyla çatışmaya başladığında, âile haklı olarak onu uyarıyor. Âilesinin uyarısını, kendisine karşı bir müdâhale olarak algılayan ergene nasıl yaklaşılmalıdır?

Bunun için çocuk doğduğundan itibaren evin içinde sağlıklı bir disiplin anlayışı oturtmak lâzımdır. Ergenliğe kadar sınırları olmamış, disiplinsiz büyümüş çocuk, on iki yaşına gelince, artık sınır konulamaz bir hâle gelmiştir. Hatta bu sınırları bizzat kendisi istese bile...

Ama o çocuk, o evin içinde doğru kurallar ve ahlâkî değerlerle büyümüşse, anne-babanın her zaman kararlarında mutâbık olduğunu hissetmişse, o evin içindeki otoritede boşluk bulamaz. Ve bu dönemde siz sadece rehberlik edersiniz.

Bir de ergen, bu dönemde kendini ispat etmek ister. Âile de bu dönemde yanlış karar vermesin diye sürekli kurallar koyar. Bu yüzden genç, etrafındakileri, özellikle de ebeveynini çok eleştirir. Kendisine sunulan imkânları çoğunlukla yeterli bulmaz. Onu bu dönemde ikna etmeye çalışmak gereksizdir.

Bir de ergenlik dönemine kadar, her fert, âilesinin bütün duygu, düşünce ve tavırlarını, bir bilgisayar hâfızası gibi depolar. Onun ergenlik döneminde sergilediği davranışlar, o yaşa kadar âilesinden ve çevresinden öğrendiklerinden ibarettir aslında… Bu yüzden meşrû sınırlar içerisindeki bazı taşkınlıkları yadırganmamalıdır. Meselâ saçına-başına veya kıyafetlerine, yine meşrû sınırlar içindeyse, çok müdâhale etmemelidir.

 

Allâh’ın belirlediği ölçünün dışına çıkarsa, uygun bir dille uyarılmalı değil mi?

Evet, dışarıda başını örtüyordur. İçeride örtmesi için zorlanmamalı... İstediği kıyafetleri en azından ev içinde giymesine izin vermelidir. Bu kadının fıtratında var, beğenilmek istiyor. Diğer hanımların yanında mümkünse diğer kız arkadaşlarını eve çağırıp onların kendi aralarında eğlenmelerine izin vermelidir. Eğer aşırı tutucu olursak, ileride tam ters bir tepki verebilir. Bu dönemde gençlerin, düdüklü tencere gibi bir yerden tıslaması gerekiyor. Siz, ev içinde onun deşarj olmasına izin vermezseniz, o, bunu dışarıda yapacak ve sizden gizli şekilde yapacak… Bilmeden başka yanlış arkadaşlar seçecek!..

 

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de Hazret-i Âişe annemizin arkadaşlarının eve gelmesini bizzat istemiş, onların kendi aralarındaki eğlencelerine müdâhale etmek bir tarafa, hatta teşvik etmiştir. Bu da bize nebevî bir örnek olmalı, değil mi? Bununla paralel olarak şunu da sormak istiyorum: Ergenliğin kişilik üzerindeki etkileri nelerdir?

Sağlıklı bir yetişkinlik devresinin olması için ergenlik krizlerinin normal olduğunu kabul etmek gerekir. Kız çocuğunun içe kapanması, anneye tepki göstermesi, kendini ve çevresini eleştirmesi, bunların hepsi normal ve fakat geçici şeyler…

Burada en önemli husus, ebeveynin şuurlu ve sabırlı olması... Bu dönemin geçici olduğunu hem kendileri kabullenmeli ve hem de ergene anlatmalıdırlar. Anne-babalar, bu geçici dönemdeki aykırılıkları, terslik veya isyanları, kendi şahıslarına yapılmış hareketler olarak görmemelidirler.

Bu dönemde ergen, toplumun kendisinden neler beklediğini bilmiyor, nerede, nasıl davranacağını tam kestiremiyor. Çocuk mu, yetişkin mi? Bu yüzden ona yardımcı olmak lâzım… En büyük yardımcısı da, model aldığı kimseler; yani anne, abla, öğretmen ve arkadaşları…

Çünkü bu dönemde gençler, seçtiği modelin hiçbir hatasını göremez. Onun için ya siyahtır, ya beyazdır. Bu ikisinin arası yoktur. Kişilik ayrımını yapamazlar. O yüzden etrafındaki modeller için seçici ve belirleyici olmak şart... Bunu yaparken de dikkatli olunmalıdır. “Ben, senin şu arkadaşını beğenmiyorum, onunla görüşme!” diye ânî ve sınırlayıcı tepkiler verince, bu sınırlama ters tepiyor ve o şahıs, bir anda gencin modeli veya ekolü hâline dönüşüyor, normalinden daha câzip hâle geliyor.

Şunu unutmayın ki, çocuğunuzun arkadaşlarının olumsuz davranışları varsa, sizin çocuğunuzun da olumsuz davranışları vardır. İkisi de ergenlik döneminden geçiyorlar. O yüzden bu tür durumlarda çok akıllıca hareket etmek gerekir. Aksi hâlde çocuğumuzu, yanlışlıkla kendimizden uzaklaştırabiliriz.

 

Ergenin arkadaşlarına büyük tutkuyla bağlanmasının sebepleri nelerdir? Bu bağlılık, nasıl müsbete çevrilebilir?

Arkadaşıyla aynı statüde… O yüzden onu otorite olarak kabul etmiyor. Emir vermiyor, aynı problemleri, aynı heyecanı yaşayan, onu kendince anlayan, en önemlisi onu dinleyen öncelikle arkadaşları olduğu için onlara daha çok bağlanıyorlar. Aslında birbirlerini dinlemelerin sebepleri de kendilerini tanımak istemeleri... Kendilerini merak etmeleri… “Ben dışarıdan nasıl gözüküyorum?” düşüncesi…

Karşı cinse meyillerinin en büyük sebebi de kendi güzelliklerini test etmektir. “Ben güzel miyim?” veya “Ben yakışıklı mıyım?” sorularına burada cevap ararlar.

Arkadaşlıklarda “sağlam arkadaşlık” kurarak ilişkilerde ne kadar vazgeçilmez olduklarını göstermek isterler. Meselâ ben ketumum, ben çok sır saklarım, ben vefâlıyım veya ben cesurum gibi…

Çeteler de gençlerin bu zayıf damarını bildikleri için hep buradan yaklaşırlar. Bu yüzden çocuklarımızın arkadaşlarını eleştirmeden, onları değiştirmek veya düzeltmek için müdâhele etmeden, onların ortamlarını kontrol altına almak gerekiyor. Bunun için arkadaşlarının âilesi ile tanışılmalı, gerekirse iletişim hâlinde olunmalıdır. Âilesini yakından tanıdığınız, çocuğunuzun da sevdiği akranları ile evlerinizde onlar için özel şeyler hazırlamalısınız.

Bir de çocuğumuzun gittiği okul veya kurs çok önemli... Hangi okullara, hangi âileler çocuklarını gönderiyor; hangi öğretmenler çocuklarımıza rehberlik ediyor, bunları iyi seçmeliyiz. Öğretmen, ebeveynin beklentisine göre, talebesiyle ilgilenir. Anne-baba ilgilenmiyorsa, öğretmen nereye kadar takip edebilir?! Veli, çocuğunu takip eder, öğretmenle iletişim kurarsa, öğretmen, o çocukla daha çok ilgilenir.

 

Ergenlikle birlikte bizim “çocuk” gözüyle baktığımız fert, aynı zamanda artık Allah katında her türlü mükellefiyetinin başladığı bir döneme girmiş bulunuyor. Başka bir ifadeyle o genç, artık “mükellef: sorumlu” bir kuldur. Bu dönemde ergene kulluk bilinci ve sorumluluğu nasıl yüklenmelidir?

Ergenlik döneminde çocukta fizikî olarak yetişkin görüntüsü oluşmaya başlıyor. Bunun yanında sosyal ve psikolojik açıdan, ahlâkî ve vicdânî açıdan da yetişkin özelliklerini göstermeye başlıyorlar. Çocukluk döneminden itibaren İslâmî terbiye ile yetiştirilmiş, güzel örneklerden istifade etmiş bir ergen, üzerindeki mükellefiyetleri yerine getirmekte gerekli psikolojik ve fizikî olgunluğa ulaşmıştır, diyebiliriz.

Sizin, daha önce hiçbir şey söylemeden, on iki yaşına geldiğinde çocuğunuza, “Hadi, artık namaz kıl!” demenizin bir anlamı yoktur. Çok geç kalınmıştır. O döneme kadar namaza alışmış olması gerekiyordu.

 

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in, “Yedi yaşına gelen çocuğunuza namazı öğretin!” buyurması bu sebeple olsa gerek… Bir de o döneme kadar alıştırdınız, namaz kılıyordu. O döneme geldi, kılmamaya başladı. Böyle bir durumda ne yapmalıdır?

Ergen, yapması gerektiğini bildiği bir şeyi yapmamaya başlıyorsa, mutlaka bir şeylere tepkisi vardır. Tepkisinin neye olduğunu bulmak lâzım!.. Ergen, eğer anne-babayı cezalandırmak için namaz kılmıyorsa, önce problemi çözmeli, sonra namazın faziletlerini anlatmalı, hatta kılınmadığı takdirde cezasını haber vermelidir. Ama kesinlikle, “Nasıl olsa kılmıyor, kendi hâline bırakayım!.. İleride belki kılar!..” dememelidir.

 

Biz, çocuğumuza ergenliğe kadar namazı ve diğer ibâdetlerin fazîletini ve mükâfatını anlatmalıyız. Cezasından ise mümkün mertebe bahsetmemeliyiz. Hem o, henüz mükellef değil, hem de korkudan çok sevgiyi öne almalıyız, değil mi? Büluğ devresine ulaşınca da artık mükâfatlarının yanında cezalarını da hatırlatmalıyız, çünkü Allah katında o da yaptıklarından sorumlu…

Evet. Hatta büluğa kadar namaz veya diğer ibâdetleri emir olarak değil, ödül olarak çocuğa sunmalıyız. İnsan olmanın, akıllı olmanın, vs. teşekkürü gibi… Cevat Akşit hocadan duymuştum. Çocuklukta yapılan ibâdetlerin nâfile yerine geçeceği, ecrinin ve mükâfâtının olduğu şeklinde rivâyetler varmış. Bunlar çok güzel müjdeler!.. Bir de bu dönemde ibadetlerini severek yapması için âilece, cemaatle yapılırsa daha büyük kolaylık olur.

 

Ergenlikte kötü alışkanlıklara hem merak ve hem de bir meyil başlıyor. Âileler bu konuda nelere dikkat etmelidirler?

Bunun için de daha küçüklükte uyanık olmak gerekiyor. Oyuncak alırken veya her isteklerini yerine getirirken aslında onları mutlu etmiyoruz. Aksine doyumsuzluğa alıştırıyoruz. İki tane bebeği varken, siz aynı özellikte bir bebek daha alırsanız, o sahip olduklarının kıymetini bilmediği gibi, sahip olmanın mutluluğunu da tadamaz. Siz burada çocuğunuza mutsuz olmayı, elindeki ile yetinmemeyi öğretiyorsunuz. O da hayatı boyunca hep daha fazlasını ister ve kapitalizmin çarkları arasında ezilmeye başlar.

İleride bunun olumsuz sonuçları ortaya çıkıyor. Kendini mutlu edecek başka kaynaklar arıyor, artık oyuncak oynayacak değil! Ya uyuşturucuya ya da sapık inançlara yöneliyor. Bunun en çarpıcı örneği, biraz önce de bahsettiğimiz, bir genç kızın başına gelen vahşî cinayetin katil zanlıları!.. Aşırı özgür bırakılmış çocukluğun sonucunda doyumsuzluğun verdiği bir bunalımdır yaşanan... Mesela her karneden sonra çocuğa büyük hediyeler verilirse, -ki karnesini iyi puanla getirmek, onun zaten görevidir- bu defa üniversiteyi kazanınca ne hediye edeceksiniz veya yaptığı her vazifesinden sonra bir hediye veya teşekkür bekleyen bir çocuğa, vazife bilincini nasıl vereceksiniz?

 

Ergenlik döneminde okul başarısı genellikle düşüyor. Bunun sebebi ve telâfisi nedir?

Ergenin bu dönemde, az önce de söylediğim gibi havası değişiyor, ilgi alanları değişiyor. Panik yapmadan, ders notlarındaki düşüşün normal olduğunu ve geçici olduğunu kabul etmelidir. Onunla duygusal alanda işbirliği içinde olduğunuzu hissettirmeli ve onun duygularını anlamaya, gönül âlemine girmeye gayret etmelisiniz. Uygun rehberlikle derslerindeki problem de kısa sürede çözülür.

 

Henüz bir haftalık bebeğinize rağmen bize vakit ayırdığınız ve bu hassas konuda bizleri detaylı bir şekilde aydınlattığınız için çok teşekkür ederiz. İnşâallâh, bu röportajımız hayırlara vesile olur.

Asıl ben teşekkür ederim, bize bu imkanı tanıdığınız için… Umarım faydalı olur.

PAYLAŞ:                

Halime Demireşik

Halime Demireşik

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle