VİCDAN EĞİTİMİ VE ZAMAN

 

Vicdan eğitiminin en önemli basamaklarından biri, “çocuğun kendi içine doğru derinleşebilmesi”ni sağlayacak uygun zeminin oluşturulmasıdır.

Öyle ya, madem vicdan “hissetmek” ile alâkalıdır, o hâlde çocuğun his dünyasının hassaslaştırılması, vicdan eğitiminin temel direğidir. Bir başka deyişle, vicdan eğitimi, insan ruhunun güçlendirilip hassaslaştırılarak, kâinatı en ince ayrıntısına kadar hissedebilecek hâle getirilmesidir. Yani yüzeysel (sathî) yaşamama, hayatı hissederek yaşamaya çalışma… Meselâ bir çiçeğe baktığında ondaki tebessümü görebilmek… Bir meyveyi ağzına aldığında, onun hârika lezzetini bütün ruhu ile hissedebilmektir, vicdan eğitimi… Yani bir bakıma, zamanı doya doya rûhuna çekebilmeyi öğrenebilmektir, vicdan eğitimi.

Bu açıdan bakıldığında, önemli ve çok defa da kafa karıştırıcı bir sorunun cevabını da verebiliriz. Hani her defasında sorulur ya…

“Şu anki anne-babaların ellerinde bütün imkânlar var, kütüphâneler dolusu kitaplar, uzmanlar, televizyon, internet ve her şey anne-babanın hizmetinde… Bilinçli anne-baba olmanın bütün şartları hazır… Ama yine de bugünkü anne-babaların ellerinden, öyle çok da memnun olunacak çocuklar yetişmiyor! Hâlbuki eskilerin elinde bunca imkân yoktu, ne uzmanı bilirlerdi onlar, ne de kütüphâneler dolusu kitap okumuşlardı. Öyle olduğu hâlde çok kıymetli ve güzel insanlar yetiştirmişlerdi. Durum böyle olunca hemen akıllara bir soru geliyor; «Bunca bilgiye ve imkâna rağmen neden günümüz anne-babaları çocuklarını iyi yetiştirmekte öncekiler kadar başarılı değiller?»

Böylesi bir soruya verilecek onlarca cevap olsa bile, bir cevap var ki, oldukça önemlidir. Eskilerin her ne kadar televizyonları, internetleri, kitapları, uzman pedagogları ve bilgi kaynakları olmasa da, bir şeyleri vardı; ruhun derinliklerine inebilecek kadar geniş zamanları…

 

Zamanın Genişlemesi ve Daralması

Günümüz insanının hayatını bir kaosa çeviren en önemli faktör, “zamanın daralması”dır.

Aslında bir günlük zaman, bir güne rahatlıkla yetebilecekken, insanların zamanın yetmemesinden şikâyet ediyor olması ne garip bir çelişki… Zamanın kısalmış, daralmış ve büzüşmüş gibi oluşu, ciddi bir stres kaynağıdır.

Bir günlük yaşantısını bir güne sığdırmakta zorlanan günümüz insanı, sokakta, markette, çarşıda, pazarda ve kendi evinde sadece büyük bir telâş ve büyük bir koşuşturmaca içindedir.

Hâl böyle olunca, sabah kalkıldığı saatten akşam yeniden yatılacağı saate kadar hayatın çok hızlı bir şekilde akıyor oluşu, yapılacak işlerin bir türlü yetişmiyor oluşu, en çok insânî münâsebetlerin darbe almasına ve insanın yalnızlaşmasına sebep olmaktadır.

Hâlbuki insanın yalnızlığı kadar dramatik bir oyun yoktur, bu tiyatro misali dünya sahnesinde… İnsanın gülmesi, çevresi ile ilgilidir; konuşması, sevinmesi ve hatta öfkelenmesi hep çevresi ile olursa bir anlam kazanır… Yoksa kendi kendine gülen insana ve kendi kendine öfkelenen insana normal bir gözle bakılmaz. Mademki insan, böylesine bir diğerine muhtaç bir sosyal hayat sürmektedir, o hâlde insanların birbirlerine ayıracakları zamanın, her şeye ayıracakları zamandan çok daha geniş olması gerekirdi. Ama heyhat ki, günümüz insanı, eşyaya ayırdığı zaman kadar kendisine ve karşısındakine vakit ayıramıyor. Ve daha da ötesi, yapılması gereken onlarca önemli (!) iş dururken, bir dostuna yarım saat dolu dolu vakit ayırmak, ciddi bir zaman kaybı olarak görülüyor, günümüz insanının dünyasında…

Sıkıştırılmış zamana denk getirilen dostluklar ve muhabbetler, duygu dünyasının kullanılmasına yetecek kadar geniş olmadığı için, kişiler, birbirleri ile kurdukları iletişimi, kalp ve ruh ile değil, “akıl” ve “alışkanlık”larla yürütmektedirler. Hâlbuki insan, sözlü iletişimle değil, türlü türlü akıl cambazlıkları ile hiç değil, kalpten süzülüp gelen “tını”larla mutlu olur, insan olduğunu hisseder.

 

Anne-Babaların Zamanı Geniş Olmalıdır

Yukarıda da izah edildiği gibi vicdan eğitiminin en önemli basamaklarından biri, “çocuğun kendi içine doğru derinleşebilmesi” için uygun zemin oluşturulmasıdır. Bu uygun zeminin en önemli unsuru ise, anne-babanın zamanının geniş olmasıdır. Dar zamana sıkıştırılmış bir şekilde anne-babalık yapmaya çalışmak, çocuk rûhu açısından oldukça rahatsızlık verici, oldukça onur kırıcı bir durumdur. Anne-babalar, çocuğun sorduğu bir soruya:

“-Hııı, öyle mi?” diyerek akıl oyunu ile cevap vermek yerine, ufacık bir tebessümle, çocuğun gözlerine gözlerini kilitleyip ve zamanın çıldırtıcı akışına inat, sâkin bir ses tonu ile:

“-Nasıl yani oğlum, bir kez daha sorar mısın, anlayamadım az önce seni?” diyebilecek kadar rahat olmalıdırlar.

Çocuk, kendisine bu huzur ve sekînet ile yaklaşan bir ebeveynin yanında, konuşurken acele etmeyecek, cümlelerini tam ve serinkanlılıkla kurabilecek, iletişim kurarken arada bir keyifle tebessüm edecektir.

Anne-babasının acelesi olmadığını bilen, kendisi ile konuşurken geniş geniş zamanı olduğunu hisseden çocuk, kalbinde ve ruhunda hissetmediği kelimeleri kullanmaktan kaçınacak, samimi olmanın başlı başına bir huzur sebebi olduğunu hissedecek ve bu hissi zaman kaybı olarak düşünmeyecek, genişletilmiş zamanın keyfini çıkartırcasına rûhunun derinliklerine inebilme fırsatını yakalayacaktır.

Peki, sadece zamanın geniş olması, vicdan eğitimi için yeterli midir? Tabiî ki, hayır!. Anne-baba yeterince genişletilmiş zamanda çocukları ile iletişim kuruyor olsalar da, iletişim anayasasının birinci maddesi olan “empati” yoksunluğu taşıyorlarsa, vicdan eğitimi yine sekteye uğrar.

Peki, çocukla empatik bir iletişim nasıl gerçekleşir? Bu sorunun cevabını da bir sonraki yazımızda vermeye çalışacağız.

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle