Su Kasidesi -26

Yümn-i naʻtinden güher olmuş Fuzûlî sözleri

Ebr-i Nisan’dan dönen tek lü’lü-i şeh-vâre su

 

(Seni övmenin bereketinden dolayı Fuzûlî’nin alelâde (sıradan) sözleri, Nisan bulutundan düşüp iri inciye dönen su damlası gibi, birer inci olmuştur.)

 

Sanatlar:

“İncinin, Nisan yağmurundan olduğu inancına hatırlatma” yapılmasında “telmih”;

“Fuzûlî’nin sözleri” derken; hem “şâir Fuzûlî’nin sözleri”, hem de “değersiz, boş sözler” şeklinde iki mânâda kullanılmasında “tevriye”;

“Yümn, ebr-i nisan, su; lü’lü, güher; na‘t, şeh-var” sözlerinin bir arada kullanılmasında “tenâsüb”;

Fuzûlî’nin sözlerinin gühere (inciye) benzetilmesinde “teşbih”;

“Yümn-i na‘t, ebr-i Nisan; güher, lü’lü-i şeh-vâr; Fuzûlî sözleri, su” kelimelerinin karşılıklı mânâ irtibatı içerisinde kullanılmasında “leff-ü neşr”;

Fuzûlî’nin sözlerinin güzel olmasının sebebinin, Peygamber Efendimiz’i övmenin bereketine bağlanmasında “hüsn-i ta’lîl”;

Fuzûlî’nin kendinden değil de sanki başkasından bahsediyormuş gibi anlatımında “tecrid” sanatları yapılmıştır.

 

Gönül Gözüyle Mânâsı: Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in âlemlere rahmet olarak gönderilmesi, faziletlerinin saymakla bitirilememesi ve ümmetine olan engin şefkat ve merhameti sebebiyle şâirler, insanlığın tercümanı olarak Peygamber Efendimiz’e hürmet ve muhabbetlerini izhâr etmekte birbirleriyle âdeta yarışa girmişlerdir.

Peygamber Efendimiz için kullanılan “Levlâke” sırrı, “Nûr-i Muhammedî” tâbiri, Allah tarafından “Raûf” diye isimlendirilişi, Peygamber Efendimiz’in “Ümmetî: Ümmetim!” diye niyazları ve “şefaat makamı” (Makâm-ı Mahmûd)… bu na‘tlerde sıkça müracaat edilen sembollerdir.

Klasik edebiyatımızda dîvanların hemen hemen bütün bölümlerinde ve neredeyse bütün nazım şekillerinde naʻtlar yazılmış; bazı dîvanlar doğrudan naʻtlarla başlamış, hattâ sadece naʻtlardan mürettep dîvanlar kaleme alınmıştır.

Dîvanlar mûtad olarak tevhid, münâcât ve naʻt şeklinde tertip edilse de Şeyh Gâlib’in dîvanında olduğu gibi naʻtle başlayan ya da Yahya Nazîm’de olduğu gibi tamamı naʻt olan dîvanlar da vardır.

Allah Teâlâ, Rasûlü’nü tavsîf ederken:

“Biz Seni âlemlere ancak bir rahmet olarak gönderdik.” (el-Enbiyâ, 107) buyurmuştur.

Allah Rasûlü’nün “âlemlere rahmet oluşu” dâr-ı fenâda başlamış, dâr-ı bekâya irtihâlinden sonra da devam etmiştir. Kimileri O’na muhabbetin kelâmı teşrifiyle, kasîde-i bürdelerde şifâ bulmuş; kimileri de sözlerine O’nun adı ile şan ve şeref kazandırmıştır.

Fuzûlî de, “Benim sözlerim sâde bir su damlası iken, İki Cihan Serveri’ni anma ve övme bereketine bezendiği andan itibaren, Nisan yağmurunun inciye dönüşmesi gibi kıymet kazanmıştır.” demektedir. Hakikaten Fuzûlî’yi bu kadar ölümsüz ve unutulmaz kılan, ehli tarafından mâlûmdur ki; başta “Su Kasîdesi” olmak üzere Peygamber Efendimiz’e yazdığı bir muhabbet nişânesi olan manzûmeleridir.

Bütün şairleri na’t yazmaya sevk eden bu gayret ve muhabbet, şefâat-i Rasûlullâh’a ulaşmada bir seyr-i sülûktür. Na‘t-ı şerîfler; muhabbetin adından hâsıl olduğu iki cihan sultanına bir arz-ı hâldir, hasbihâldir, muhabbet gülistanında bir nev-nihâldir; bir istişfâ (şefaat talebi) ve bir istimdad (meded bekleme) vesîlesidir.

Zira herkes yanında bulunanın en güzelini, en sevdiğine takdim eder. Şâirler de sözlerinin en güzellerini, Allah Rasûlü’ne takdim ederek bu şiirlerin kendi samimiyet, muhabbet ve hürmetlerinin nişânesi olmasını istemişlerdir.

Bu vâdide Şeyh Gâlib de duygularını şöyle terennüm eder:

 

Efendimsin, cihânda îtibârım varsa, Sendendir.

Miyân-ı âşıkânda iştihârım varsa, Sendendir.

 

Benim feyz-i hayâtım hâsıl-ı rûh-ı revânımsın;

Eğer sermâye-i ömrümde kârım varsa, Sendendir.

 

Veren bu sûret-i mevhûme revnâk reng-i hüsnündür.

Gülistân-ı hayâlim, nevbâharım varsa, Sendendir.

 

Felekten zerre mikdâr olmadım devrinde rencide,

Ger ey mihr-i münîr, âh u zârım varsa Sendendir.

 

Senin pervâne-i hicrânınam, Sen şem’-i vuslatsın.

Be-her şeb hâhiş-i bûs u kenârım varsa Sendendir.

 

Şehîd-i aşkın oldum, lâle-zâr-ı dâğdır sînem;

Çerâğ-ı türbetim şem’-i mezarım varsa Sendendir.

 

Gören sergeştelikte girdâb-ı dest zanneyler;

Fenâ-ender-fenâyım her ne varım varsa Sendendir.

 

Niçün âvâre kıldın gevher-i galtânın olmuşken,

Gönül âyînesinde bir gubârım varsa Sendendir.

 

Şafak-tâb eyledin peymânemi hûnâb ile sâkî,

Sabâh-ı sohbet-i meyde humârım varsa Sendendir.

 

Sanadır ilticâsı Gâlib’in yâ Hazret-i Mevlâ,

Başımda bir külâh-ı iftihârım varsa Sendendir.

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle